İzmir Barosu, Suriye'nin kuzeyinde süren askeri harekatla ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, "Eşit, özgür ve demokratik bir yaşamın ancak ve ancak barış ortamında kurulabileceğini anımsatarak, şehitlerimize ve sivillere Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyor, siyasi iktidarı daha fazla can kaybı yaşanmadan savaşa son vermeye çağırıyoruz" denildi. İzmir Barosu ile birlikte ‘Barış Pınar Harekâtı’na karşı açıklama yayımlayan baro sayısı 10’a yükseldi.
İzmir Barosu’nun açıklamasında şöyle denildi:
“İzmir Barosu tarihi boyunca Barış’ı öncelemiş, savaşlara karşı çıkmıştır. Savaşa karşı çıkmanın tarihsel bir sorumluluk olduğu düşüncesiyle, dün olduğu gibi bugün de diyoruz ki; ‘Savaş insan onurunun, temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesi, yıkım, açlık, sefalet demektir. Savaş, insanlığın geçmişten bugüne biriktirdiği maddi ve manevi değerlerin tahrip edilmesi demektir.”
“Kuzey Suriye harekatının ilk gününde yaşamlarını yitiren şehitlerimiz ve siviller, savaşın ölüm, acı ve yıkımdan başka bir şey getirmeyeceğini ortaya koymaktadır. Gelecek güzel günlerin yalnızca barışla mümkün olduğu ve yurttaşlarımızın barışı hak ettiği inancıyla; vatandaşlarımızın hayatın ‘Her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğunu’ bir kez daha tüm kamuoyunun dikkatine sunuyor, eşit, özgür ve demokratik bir yaşamın ancak ve ancak barış ortamında kurulabileceğini anımsatarak, şehitlerimize ve sivillere Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyor, siyasi iktidarı daha fazla can kaybı yaşanmadan savaşa son vermeye çağırıyoruz.”
Dün de Diyarbakır, Van, Adıyaman, Mardin, Bingöl, Muş, Tunceli, Şanlıurfa ve Şırnak barosu operasyona karşı ortak bir açıklama yayımlamıştı. Açıklamada şu ifadelere yer verilmişti:
"Savaş-barış tercihinde, bir kez daha savaş isteyenler galip geldi. Galip gelenler; savaşın bütün insani, vicdani, ahlaki ve hukuki sorumluluğunu da üstlenecekler. Savaşın tarafı olmayan sivillerin, kadınların, çocukların ölümünden; doğanın geri dönülemeyecek bir şekilde zarar görmesinden; en önemlisi de halkların bir arada yaşama iradesinin ortadan kaldırılmasından onlar sorumlu olacaklar.
Türklerin ve Kürtlerin en zor dönemlerde yan yana durduğunu gösteren tarihsel belleğin yerine, günlük ve dönemsel politik çıkarlar uğruna şiddet ve savaş ikame edilmiştir. Bu politik manevra Türkiye’nin sosyal, siyasal, ekonomik ve psikolojik alanda yaşadığı krizleri daha da derinleştirmekten öteye geçmeyecek, hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
Türkiye’nin tüm dünyayı karşısına alarak gerçekleştirdiği bu savaştan askeri olarak galip gelmesi mümkündür, ama unutulmamalıdır ki “savaş; kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir”. Kazananı olamayacağına inandığımız bu savaşın kaybedeni, başta Türk ve Kürt halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halkları olacaktır. “Savaşta verilen ilk kayıp, gerçektir” sözünde olduğu gibi başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm devlet yetkililerini ve muhalefet partilerini gerçeğe, yani barışa davet ediyor, savaşın derhal durdurulmasını talep ediyoruz."