İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Ankara ve İstanbul belediyeleriyle birlikte Koronavirüs'le mücadele kapsamında başlattıkları bağış kampanyasının engellenmesine ilişkin açıklamalarda bulundu. Geçen yıl yaşadıkları büyük İzmir yangınını hatırlatan Soyer, "Zaten nakdi yardıma izin vermeyeceklerini biliyorduk bu yüzden nakdi yardım toplamadık" dedi.
Geçen yıl çıkan yangında 5 bin hektar ormanlık alanın kül olduğunu açıklayan Soyer, o dönemde bir bağış kampanyası başlatmak istediklerini, bu iznin valiliğe bağlı olduğunu, valilik izni içinde aylarca uğraştıklarını ve bağış alamadıklarını hatırlattı. Soyer, bu dönemde de nakdi yardımların sıkıntı yaratabileceğini düşündüğünü ve bu sebepten kabul edilen yardımların yalnızca ayni yardımlar olduğunu belirtti
Soyer, "Biz isterdik ki, İzmir'de tüm kurumlarla birlikte ortaya proje koyalım ki daha büyük etki etsin ve daha çok insana dokunabilelim. Ama öyle olmadığı için biz İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak kendi kendimize bir şey yapmaya çalışıyoruz” sözlerini kaydetti.
İzmir'de başlattıkları maske otomatı uygulamasından da bahseden Soyer, İzmir'de otomat uygulamasının hayata geçmediği dönemde 1 milyon 60 bin civarında maske dağıtıldığını söyledi. Otomat uygulamasının yeni olduğunu ve şu an 10 metro istasyonunda bu otomatların yer aldığını ifade eden Soyer, günde 50-60 bin civarında maske üreten imalathanelerin de kurulduğunu, dolaysıyla her gün 50-60 bin maskenin bu otomatlarda dağıtılmak üzere hazır bulunduğunu açıkladı.
Sözcü'den Nevşin Mengü’nün sorularını yanıtlayan Soyer'in açıklamaları şöyle::
"Ülkelerin bu salgınla mücadele ediş biçimleri aslında geleceklerine ışık tutuyor. Örneğin Macaristan'da Orban, parlamentoyu feshetti, bütün yetkileri eline aldı, yasaları değiştirme yetkisini eline aldı ve kendisine inanılmaz şekilde büyük bir otorite kurdu.
Bu hastalık ile de ancak bu otoriteyle mücadele edebileceğini düşünüyor. Bir tarafta böyle bir mücadeleyi öngörenler var, bir tarafta da Almanya, Kanada, Yeni Zelanda gibi, birlikte bir dayanışma ruhu ortaya çıkararak, bu salgının etkisini hafifletmeyi öngören bir yönetim biçimi var.
Türkiye'nin hangisine yöneleceği bu biraz da burada, salgınla mücadele ediş biçimiyle ortaya çıkacak. Biz bu ‘Direnç Paketi' kampanyasına bir az bu gözle bakıyoruz. Daha çok İzmirlinin işin içine gereceği, birlikte yaşamanın güzelliklerini ortaya çıkaracağımız bir modele dönüştürmeye çalışıyoruz. Bu salgın bittiğinde bizi büyük bir ekonomik kriz bekliyor ve biz daha bugünden dayanışmayla hareket etmeyi başaramazsak, o ekonomik krizin tahribatı daha ağır olacak. Biz 56 binin üzerinde erzak paketi dağıttık, bunun önemli bir bölümü gönüllülerin ulaştırdığı paketler. Bizim “biz.izmir.com” diye bir internet adresimiz var, orada da halkın bakkalı diye bir buton var. O butona tıkladığınızda iki paket çıkıyor karşınıza, biri 60 TL, diğeri 130 TL'lik erzak paketleri bunlar. Siz de gücünüze göre bu paketlerden sipariş veriyorsunuz, biz de onu en çok ihtiyaç sahibi olan vatandaşlarımıza ulaştırıyoruz. Böylelikle hem alan el, veren el birbirini görmüyor, hem gücü olan gücü olmayana yardım ediyor, hem işini kaybeden kişiler bir şekilde ihtiyaçlarını karşılayabilmiş oluyor.
Özetle bir dayanışma ruhuyla moral yaratılmış oluyor ve ihtiyaç sahipleri de ihtiyaçlarını bu vesile ile karşılamış oluyor. Dolayısıyla biz bu salgından sonra da böyle bir şehirde yaşamak istiyoruz, o sebepten bu kampanyayı başlattık.”