Suriyeli mülteciler İzmir’de 150 bin kişilik bir nüfusa ulaştı. Avrupa’ya geçiş umutları olanlar için bir transit merkezi olarak en fazla tercih edilen şehir olan İzmir, tarihin bu döneminde farklı bir kimliğe bürünüyor mülteci hikayeleriyle...
İzmir’de Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği’ni kuran Muhammed Salih, 17 yıl önce Türkiye’ye nasıl yerleştiğini anlatırken ‘’İzmir’de artık Buca’ya gittiğinizde Kamışlı’yı, Kadifekale’de Haseki’yi görmeniz mümkün diyor. Sınırdaki Türkmen köyünde yaşarken ailesinin yarısını bırakıp IŞID’den kaçan Türkmen genç kadın ise İzmir’deki mültecilerin dertlerine tercüman olarak çare bulmaya çalışıyor. Suriyeli şair Hael Helmi Srour tüm bu yaşanan acıların ardından ülkesini ‘’Çılgın bir şarkı’’ ifadesiyle tanımlıyor ve bir gün barış geldiğinde Suriye’ye dönme umudunu taşıyor.
Suriyeli mülteciler artık Türkiye toplumunun bir parçası. Bu gerçeği kabullensek de kabullenmesek de Türkiye’de resmi ve gayri resmi çeşitli kaynaklardan elde edilen rakamlar ortada: Suriyeli mültecilerin sayısı 3 milyona yaklaşıyor. Bir başka deyişle Türkiye, nüfusu Panama, Uruguay ya da Ermenistan gibi ülkelerin nüfuslarına neredeyse eşit oranda Suriyeli mülteciyi barındırırken ‘’ülke içinde ülke’’ olma yolunda hızla ilerliyor.
Rakamları tekrar hatırlayalım;
Geçtiğimiz ay Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen "Suriye’nin Entelektüel Sermayesinin Ayakta Tutulması: Değişimin Aktörleri Olarak Akademisyenler" konulu yuvarlak masa toplantısında Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nden Doç. Dr. Murat Erdoğan’ın aktarımına göre Türkiye’de kayıt altına alınmış 2.733.284 Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Bu sayının yaklaşık % 10’u değişik illere dağılmış 26 barınma merkezinde misafir ediliyor. 2.460.614 kişi ise 81 ilin tamamına değişik sayılarda dağılmış durumda.
En fazla sığınmacı barındıran ilk dört ilimiz; Şanlıurfa (399.481), İstanbul (391.698), Hatay (386.313) ve Gaziantep (324.827) olarak karşımıza çıkıyor. Bu dört ilin haricinde Adana(148.788), Mersin(137.407) ve Kilis(128.539) 100 binin üzerinde sığınmacı barınıyor. Kilis’te 90 bin olan yerli il merkezi nüfusu uzun zamandır; 128.000 Suriyeli sığınmacı ile azınlık durumunda.
Suriyeli mülteci nüfusun önemli bir bölümü ise Avrupa’ya geçiş hayalleri açısından transit konumda bulunan İzmir’i seçmiş durumda. İzmir’de son beş yıl içinde Suriye’deki savaştan kaçarak gelenlerin sayısının 150 bin olduğu belirtiliyor. Basmane başta olmak üzere Kadifekale, Buca gibi semtler ise birer mülteci gettosuna dönüşüyor hızla.
Türkiye’deki Suriyeli mültecilere vatandaşlık gibi belirsiz vaatlerin verildiği, İsrail ve Rusya ile yeni bir dönemece girilen dış politikayla Türkiye’nin Suriye politikasında da 180 derece değişim olacağı yönünde tahminlerin yapıldığı bir yaz günü İzmir’deki mültecilerin yaşamlarına konuk olduk. Neden İzmir’deler? Nasıl geldiler? Türkiye’den neler bekliyorlar? Ülkelerine geri dönmek istiyorlar mı?
İzmir’de Suriyeli mültecilerin sayısı arttıkça kentteki sorunlar da ağırlaşmış. Ancak bir yandan da bazı belediyelerin kurduğu Kent Konseyleri’nde bu konu gündem olmaya; mülteciler için çalışan sivil toplum kuruluşlarının sayısı artmaya başlamış. Bunlardan biri de geçen yıl İzmir’de kurulan Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği. Derneğin başkanlığını 17 yıl önce Suriye’den siyasi nedenlerle göç ederek İzmir’e yerleşen Muhammed Salih üstleniyor.
Salih, Türkiye’deki Suriyeliler için en büyük sorunun ekonomik istikrarsızlık olduğunu, sağlık ve eğitim alanında da çok büyük sorunlar olduğunu; mülteci toplumunun bu sorunlar ile baş edilemez ise entegrasyonun çok sancılı olacağını belirtiyor.
Öte yandan sohbetimiz boyunca bize Kordon’u, Alsancak’ı, rakısı-balığı, çiğdemiyle ünlü, Batılı ve laik yaşam biçimiyle Anadolu kentlerinden bariz biçimde farklılaşan İzmir’e dair yepyeni bir hikâyeden bahsediyor. Muhammed Salih’e kulak veriyoruz:
İzmir’deki Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği kadın ve çocuklar için çalışmalarını, derneğin Çankaya’da açtığı, üç katlı gecekondudan bozma bir evde Waha isimli uluslararası bir sivil toplum örgütüyle beraber yürütüyor. Afrika ülkelerinde özellikle Ebola gibi sağlık sorunları alanında çalışan Waha’nın Türkiye-Irak sınırında ve Yunan adalarında mobil sağlık klinikleri bulunuyor.
İzmirli doktor Hatice Karahan, Waha’da kadın doğum uzmanı olarak çalışıyor. Almanya’da tıp eğitimi almış. Aynı zamanda Psikoterapi eğitimi de alarak Almanya’da göçmen politikaları üzerine uzun yıllar Sosyal Demokrat Parti’de çalışmış. 2000’lerde Türkiye’ye gelerek memleketi İzmir’e yerleşen Karahan, İzmir’in varoş bölgelerinde kadın ve çocuklara yönelik ilgilendirme toplantıları ve saha çalışmaları yapıyor. Konak Kent Konseyi’nin iki sene önce kurduğu mülteci çalışma grubunda yer alan Doktor Karahan İzmir’de Çankaya semtinde açılan Kadın ve Sağlık Merkezi’nde Suriyeli mülteci kadın ve çocuklara danışmanlık ve aile planlaması konusunda saha çalışmaları yapıyor. İzmir’deki merkezini gerçek anlamda bir kliniğe dönüştürmek istediklerini söyleyen Doktor Karahan’ı dinliyoruz:
Waha, henüz Türkiye tarafından resmi olarak tanınmadığı için sosyal yardım merkezi olarak çalışmalarına devam ediyor. Gelen mültecilerin sağlık sorunlarına ancak danışmanlık niteliğinde destek verilebiliyor. Ciddi sağlık sorunları olanlar İzmir‘deki devlet hastanelerine yönlendiriliyor. Merkezdeki Arapça ve Türkçe bilen çevirmenler ise mültecilere hastane başvurularında bizzat destek oluyorlar. Öte yandan merkezde mültecilere Türkçe dersleri de veriliyor. Merkezi ziyaretimiz esnasında kadınlardan oluşan küçük bir grup Türkçe kursu alıyordu. Kursun ardından, mültecilere çevirmenlik yapan bir Waha çalışanından bu işe nasıl başladığını soruyoruz.
İsmini vermek istemeyen genç kadın, Türkmen olduğu için Türkçeyi bildiğini söylüyor. Genç kadın, Türkiye-Suriye sınırındaki Çobanbey köyünden. Hayatında hiç çalışmamış. 3 çocuk annesi olarak ev hanımlığından başka elinden iş gelmeyen bu genç kadın savaştan sonra ailesiyle beraber İzmir’e gelmiş. Hayatında ilk defa bir işte çalıştığını, saklamaya çalıştığı gurur ifadesiyle anlatıyor.
Suriye’den üç yıl önce kaçmış. Anne ve babasını ise köyde bırakmak zorunda kalmış. Köylerinin 2,5 yıldır IŞİD hâkimiyeti altında olduğunu söyleyen genç kadın Türkiye sınırının çok tehlikeli olduğunu, sınırı aşmanın artık çok zor olduğunu anlatıyor:
‘’Geçmişte Kürt, Arap, Türkmen hep birlikte huzur içinde yaşardık. Şimdi herkes birbirine düşman oldu. IŞİD eğer sınırı geçmeye çalışan olursa köylüleri çok kötü cezalandırıyor. Taş üstünde taş bırakmadılar. Köyde insanlar çok zor şartlarda yaşıyor. Kimisi bir ağaç kovuğunda kimisi saklanabileceği bir yer bulursa orada yaşamaya çalışıyor. Köylerden, oradaki sivil insanlardan ne istiyorlar? Aileler parçalandı, benim ailemin yarısı orada kaldı.’’
Temiz bir Türkçeyle konuşan genç kadın şimdi eşi ve üç çocuğuyla İzmir’de yeniden hayata tutunmaya çalışıyor. İzmir’e geldikleri ilk sene kimliksiz yaşadıklarını, 8. sınıfa gitmesi gereken kızının 5. Sınıftan okula başlamak zorunda kaldığını ancak bu sene kendilerine verilen ve kimlik belgesi yerine geçen Geçici Koruma Belgesi ile hayatlarının eskiye göre daha iyi olduğunu söylüyor ve ekliyor; ‘’Memleketime dönmeyi isterim elbette, ailemin yarısı orada. Ama gün gelir çocuklarım buraya alışır, buradan birini sever ve evlenirse ben nasıl döneyim? Ailem bir kez parçalandı, bir daha parçalansın istemem.’’
Waha’nın İzmir’deki merkezini ziyaret ederken, geçtiğimiz 20 Haziran’da Mülteciler Günü etkinlikleri yaptıklarından söz ediyor oradaki çalışanlar. İçlerinde Suriyeli bir şairin de olduğunu; etkinlikte ülkesine adadığı şiirler okuduğunu anlatıyorlar. Suriyeli şair Hael Helmi Srour ile tanışıyoruz. Hael hikayesini anlatmaya başlıyor. Çok az Türkçe bildiği için bu kez başka bir tercüman aracılığıyla konuşuyoruz.
İzmir’e gelmeden önce Suriye’nin Lazkiye kentinde, uluslararası bir taşımacılık şirketinde çalıştığını anlatıyor. Siyasi nedenlerle ülkesini terk etmek zorunda kalıyor. Ülkeyi terk etmesinin bir başka önemli nedeni de çocuklarını savaş ortamından uzaklaştırmak isteği.
Üniversitede iktisat okuyan Hael her zaman edebiyatla içli dışlı olduğunu, şiir yazdığını ve şiirlerinin Suriye’de çeşitli dergilerde basıldığını anlatıyor. İzmir’e geldiğinde ilk 1,5 sene işsiz kalan Hael, ara sıra yevmiyeli işler yaparak ailesinin geçimini sağlamış. Daha sonra bir ahşap fabrikasında hamallık yapmış. Bir yıl sonra aynı fabrikada kesim ustası olarak çalışmış. 2016 yılının Mart ayından itibaren ise bir okulda çalışmaya başlamış.
‘’1982 yılından bu yana şiir yazıyorum. İnsanlığı ilgilendiren her şey hakkında yazıyorum. Arjantin’de, Afrika’da dünyanın neresinde olursa mazlum insanlar hakkında onların acıları hakkında yazıyorum. Kalbimdeki acıyı yazıyorum: Hael her şeye sıfırdan başladığını anlatıyor. Bu öyle böyle bir zorluk değil. Bir dağın zirvesinden aşağıya düşmek gibi, onun deyişiyle. Şimdilerde ‘’Vatanın Sesi’’ isimli bir tiyatro oyunu yazıyor. İzmir’de bir grup tiyatrocu bu oyunu önümüzdeki aylarda sahnelenecek. Oyunda rol alacak tüm sanatçıların ise Türk olacağını ekliyor.
Körfez’in sularını dalgalandıran o eşsiz, yumuşak İzmir imbatını içime çekerek kente veda ederken İzmir’in tarihinde açılan bu yeni döneme Hael’in mısralarıyla not düşüyoruz.
‘’Bütün dünyaya haykırmak istiyorum
Benim ülkem yanmış
Benim ülkem bir çılgın şarkı
Verin bize çocukluğumuzu verin
Verin bize barışı verin’’
***
‘’Alın denizlerinizi, nehirlerinizi ve papatya çiçeğini
Daha ne olsun
Ölülerimiz, özgürlüğe açılan yolda ruhlarımız yüzüyor.
Hayatımın yarısını orada bıraktınız.
Dalgaların sırtında kıyıya vuran bir çocuk kadar ürkek bir yabancıyım
Açıl kapı açıl diyorum biz gaziyiz.
Satmayan ve satılmayanlar arasında,
İnsanlık dalgalarında hala vuruluyoruz sırılsıklam
Ulaşmalıyız bülbülün son şarkısına
Ben mülteciyim, ben yabancıyım
Damgalanmış vücudumda
Dalgalar taşıyor acılarımı, kıyıdan kıyıya kaybolan insanlığa
Utanç içinde sessizlik, utanç içinde kimlikler, pasaport ve çit
Ben yabancıyım, ben mülteciyim
Ama olsun bir gün uyanacağım bu rüyanın kenarından
Ve bir gün toprağımda hayat ve bütün çiçekler
Atlar ve ölüler, umutlar, çocuklar, yaşlı gemiler
Bizi ölümsüzleştiren tuz
Kimliksiz, pasaportsuz ve çitsiz
Vatanında yeniden doğacak mülteciler
Kendi toprağının esmer güneşinde
Mülteciler’’
(Arapça’dan Çeviri: Ümit Yaşar Işıkhan)
Haber: 4 Temmuz 2016