T24 - Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil'in 25 Kasım 2009'da "Ahmet Türk İzmir’in kaymak tabakasındandır!" başlıklı yazısını eleştirdi. Ahmet Kekeç, Özdil'in yazısı için "aşağılama var, hakaret var, hedef gösterme var, ayrımcılık var, nefret suçu var" diyerek tepkisini gösterdi.
Ahmet Kekeç'in "İzmir'in güzelleri... Özkök ve Özdil!" (28.11.2009) başlıklı yazısı şöyle:
Bir yazı okudum... Utandım. Öyle bir yazı ki, aşağılama var, hakaret var, hedef gösterme var, ayrımcılık var, nefret suçu var...
Olmayan şey, sağduyu...
Bu yazı, “hakaret, iftira, takıntı, lakap takma bize geçmişimizden kalan şerefsiz bir mirastır” diyen Ertuğrul Özkök’ün yönettiği gazetede yayımlandı.
Müellifi, Yılmaz Özdil.
Son zamanlarda milliyetçilik konusunda hepten gözünü karartmış bir nefer olarak karşımıza çıkan Özdil’in esasında nasıl bir adam olduğunu anlatmayacağım.
Hani, muarızları tarafından, “Dün Uzan’ın gazetesinde Aydın Doğan’a küfrediyordu, bugün Aydın Doğan’ın gazetesinde başkalarına küfrediyor” diye sarakaya alınıyor ya...
Bu konuya girmeyeceğim.
Özdil’in kimin himayesine geçtiği bizi ilgilendirmez.
Hangi kapının adamı olduğu da ilgilendirmez.
Hangi ideolojiyi temellük ettiği hiç ilgilendirmez.
Bugün buradadır, yarın başka yerde olur. Bugün böyle düşünüyordur, yarın başka türlü düşünür. İnsaf çerçevesinde kaldığı sürece, hangi kapıya giderse gider, ne yazarsa yazar... Bize ne, size ne, kime ne!
Fakat bu genç, delişmen ve öfke küpü yazar öyle şeyler yazıyor ki, “bize ne” deyip geçemiyoruz.
Özdil Hürriyet’e yazar yapıldığında, hemşehrisi Özkök şöyle bir şeyler yazmıştı: “Samimiyetle, duyguyla, bilgiyle, mizahla, tarafsızlıkla yapılan muhalefet, çifte su verilmiş çelik gibi oluyor... Yılmaz Özdil artık aramızda...” Bu “duygulu, tarafsız, samimi, esprili” arkadaşın “bilgiyle” yaptığı muhalefeti de bir hatırlayalım: “Bidon kafa... Allah cezanızı versin be kardeşim. Fethullah... Abdullah... Mabdullah... Kıçına solunum cihazı taktıkları zaman beni hatırlarsın... Elalem gemi almış, sen iskele babası alırsın... Türbanmış, uzlaşmaymış, hikayedir. Laga lugadır.”
Muhalefetini “bilgiyle” yapan Özdil, “utandıran” yazısında önce berbat ve fırsatçı bir Ahmet Türk portresi çiziyor; sonra “barışçı” ilan ettiği İzmirlileri, Çeşme’nin bilmem ne beldesine 300 milyar lira değerinde tripleks villa kondurmuş bu “fırsatçı”ya karşı kışkırtıyor...
Hüküm cümlesi aynen şu: “Doğma büyüme İzmirliler bile, İzmir’in nimetlerinden Ahmet Türk kadar faydalanmamıştır. Bak, DTP Milano Milletvekili Sırrı Sakık’ın hiç sesi çıkıyor mu? Onun da yazlığı orda!”
Bununla kalsa, “Madem villan var, sen de Sırrı Sakık gibi sesini kes otur” demekle yetinse, anlayacağız.
Bir de villanın adresini veriyor.
Hangi yola saparak, hangi tabelayı izleyerek, hangi sitenin kapısından geçerek bu adrese ulaşacağımızı yazıyor.
Bir tek, “Size faşist diyen ama sizden çok İzmir’in nimetlerinden faydalanan Ahmet Türk burada oturuyor, daha ne duruyorsunuz” demediği kalmış... Ki, demek istediği şey “ziyadesiyle” anlaşılıyor.
İlginçtir, “öteki”ne karşı nefret duygularını körükleyen bu yazıya hemşehrisi Ertuğrul Özkök bayılmış...
Beğenisini şu sözlerle ifade ediyor: “Sapına kadar bir İzmirlinin, damardan bir İzmir yazısı. Eminim sadece İzmir’de yaşayan İzmirlileri değil, İzmir dışındakileri de etkilemiştir. Yılmaz’ın zekâsı, araştırmacılığı, mizahı ile birleşince, ortaya nadir bir yazar çıkıyor.”
Zekasını bilmem ama, “araştırmacılığı” verdiği adresten belli.
Bu adreste kim var?
Bu adreste Ahmet Türk var.
Memleketinde kalamayan, İzmir’de rahat yaşama koşullarına kavuşan nankör Ahmet Türk.
Dalyanköy’de “çipuraları kalamarları götüren”, ama İzmirlilere “faşist” diyen Ahmet Türk.
Görüyorsunuz değil mi bilgiyle, mizahla yapılmış muhalefeti? Bir psikolojik savaş neferi bile bu kadar “kışkırtıcı” olabilir.
Biliyorum, bayram sabahı tadınızı kaçırdım.
İzmir’in güzelleri Özkök ve Özdil’i bir de bu yönüyle bilin istedim.
Bu bilgi ne işinize yarayacak, bilmiyorum ama...
Siz bilin yine de...