Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halim Aytekin Ergül, İzmit Körfezi’nin turkuaz rengine bürünmesinin nedeninin planktonlar olduğunu söyleyerek, “Bu doğal bir süreç. 'Fitoplankton coccolithophore' adı verilen organizmaların çoğalmasıyla ilgilidir. Yapılarında klorofil bulunduğu için güneşin ışınlarını yansıttığından turkuaz rengi oluşuyor. Turkuaz, müsilaj oluşumunun durduğu anlamına da gelmez” dedi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından İzmit Körfezi’ne 4, İstanbul Pendik Marina'ya da 1 olmak üzere Kanada’dan getirilen ve deniz dibinde yaklaşık 30 metreye oksijen veren cihaz bir süre önce yerleştirildi. Belediye ekiplerince de deniz süpürgesi ve amfibik araçlarla deniz yüzeyinde müsilaj temizleme çalışmaları yapıldı. İzmit Körfezi’nde yüzeyde kirliliğe neden olan müsilaj temizlendi. Son günlerde körfezin turkuaz rengi alması ise güzel görüntüler oluşturdu.
İzmit Körfezi’nin turkuaza bürünmesini değerlendiren Doç. Dr. Halim Aytekin Ergül, “Bu doğal bir süreç. 'Fitoplankton coccolithophore' adı verilen organizmaların çoğalmasıyla ilgilidir. Bunlar daha fazla Karadeniz’de görülen organizmalardır. Akıntıyla birlikte taşınabiliyor ve zaman zaman da Marmara Denizi'nde görülüyor. 2017 yılında İstanbul Boğazı'nda rapor edilmişti. Şimdi de İzmit Körfezi’nde görüyoruz. Yapılarında klorofil bulunduğu için güneşin ışınlarını yansıtması nedeniyle turkuaz rengi oluşumu söz konusu oluyor. Bu organizmalar besin zincirinin önemli parçaları ve sayıca artışları dönem dönem gerçekleşiyor” dedi.
Körfezin renginin değişmesinin, müsilajın son bulduğu anlamına gelmediğini belirten Ergül, “Son günlerde İzmit Körfezi’nin batı bölümünde şimdi de doğu bölümünde gözlemleniyor. Vatandaşın endişeleneceği bir durum yok. Turkuaz rengi, müsilaj oluşumunun durduğu anlamına da gelmez ve hala devam ettiğini çalışmalarımız gösteriyor. Bu oluşum tamamen başka ve diğer canlıların miktarının azalması ve 'coccolithophore'un artışıyla sonuçlanmış oluşabilir. Bu doğa içindeki rekabetle de ilgili bir durum ancak müsilaj oluşumuyla bağlantısı yok ve nitekim 2017 yılında bu oluşum gözlemlendiğinde müsilaj hadisesi söz konusu değildi” diye konuştu.
Denizin 20-30 metre altında müsilajın yoğunlaştığına dair bulgular olduğunu belirten Ergül, şöyle konuştu:
“Son aylarda yoğun halde yaşadığımız müsilaj hadisesi maalesef etkinliği devam ettiriyor. Yüzey sularında azalmış olduğunu görüyoruz ama bu bittiği anlamına gelmez. Müsilaj kütlelerinin özellikle 20-30 metre altında yoğunlaştığıyla ilgili bulgular var. Oluşumuyla ilgili sürecin de devam ettiğini düşündürüyor. Çok sıcağı sevmiyorlar. O bakımdan temmuz aylarından itibaren kaybolacağını veya azalacağını öngörüyorduk ancak su sıcaklıkların biraz daha düşmeye başladığı ekim- kasım aylarında rüzgarlarla birlikte alt tabakadaki besleyici elementlerin takviyesiyle birlikte bu oluşumun tekrar gözlemlenmesi muhtemel ve o bakımdan çok dikkatli olunması ve önlem alınması gerekir. Önlemlerle ilgili de ilk sırada azot, fosfor gibi besleyici elementlerin girdilerini engellemek gerekir. Bunun da teknik olarak yatırım yapılmasıyla ilişkisi var, ileri arıtma tesislerinin kurulması gibi. Ayrıca önemli bir sorun, insanların kıyılarda gerçekleştirdikleri yapılaşmalar, özellikle beton ve kaya dolgu tipi yapılar. Bu müsilajın karaya çıkmasına engel oluyor. Kumsal olsa kumların arasında kaybolacak ancak, kaya ve beton yapılara çarpıp geri dönüyor.”
İzmit Körfezi’nden incelemek için müsilaj örnekleri aldıklarını söyleyen Ergül, “İzmit Körfezi’nden aldığımız müsilaj örnekleriyle ilgili yaptığımız çalışmalarda yaklaşık olarak 1 hafta ile 10 gün içerisinde müsilajın formunu kaybettiğini ve çöktüğünü görüyoruz. Hacim olarak da başlangıçtaki miktarın çok çok daha altında bir hacim işgal eder hale geliyor. Yapıdaki su belirgin hale geliyor ve silyaforlar gibi organizmaların müsilajı yok ettiğini görüyoruz. Dipteki müsilaj, yer çekimine bağlı olarak eninde sonunda dibe çökecek ve dipteki organizma ve bakteriler tarafından yok edilecek. Bunun oksijen tüketilmesine neden olması söz konusu ve dolayısıyla da özellikle bentik organizmalar için oksijen azlığı nedeniyle zararlı ekosistem oluşması elbette ki beklenir" dedi.