Türk Halk Müziği’nin önde gelen isimlerinden İzzet Altınmeşe, 90’lı yıllardan bu yana yoga yaptığını ve aynı zamanda da dersler verdiğini söyledi. Altınmeşe “90'da çok iyi bir yogi'yle tanıştım. Hatta Belkıs Akkale, Selahattin Alpay falan birlikte yapardık. Sonra onlar boşladılar. Ben Adana’da büyüdüm. Orada bir hocamızın tavsiyesi üzerine başladım. O kendi ağrılarını yogayla tedavi ediyordu resmen. Tabii o yıllarda yoga nedir, yenilir mi içilir mi onu bile bilmiyoruz. Ama iyi ki başlamışım” ifadelerini kullandı.
“Türküyü okuyanlar, yaşayanlar, okumaya çalışanlar ve bir de türküyü bozanlar var. Maalesef günümüzde türküleri bozanlar çoğunlukta. Oysa türkü sevdadır, isyandır, başkaldırıdır” diyen Altınmeşe, "Erotik sözleri olan şarkıları ağzıma almadım, almam da. ‘Halime’yi samanlıkta bastılar’, ‘Tombul tombul memeler’ diye türkü okumam ben. Edep ederim. Benim terbiyem, geleneklerim bunu men eder. Nasıl söylerim? Karşımda aile oturuyor. Edep yahu!" değerlendirmesinde bulundu.
İzzet Altınmeşe’nin Posta gazetesinden Oya Çınar’ın sorularına verdiği yanıtların bir kısmı şöyle:
Sanat yaşamınız neredeyse 60 yıla yaklaştı. Nasıl bir yolculuktu? Güzel ama zordu. Eskiden ses sanatçısı olabilmeniz için sesinizin bir ahengi, güzel bir rengi olması gerekiyordu. O renk sizde yoksa olamıyordunuz. Rahmetli Müzeyyen Senar derdi ki, "Eskiden sanatçılar dinlenmeye gelinirdi. Şimdi seyretmeye geliyorlar."Önce iyi bir sesiniz sonra o cevheri işleyen bir ustanız olması lazımdı. Şimdi parası ve biraz gücü olan kendine sanatçı diyor.
Sahneye ilk çıktığınız günü hatırlıyor musunuz? Ne sen sor ne ben anlatayım. Resmen dramdı. Abim ve bir arkadaşı bağlama çalardı. Bir araya gelince bana türkü okuturlardı. Adana'da çay bahçesinde bir ekip kurdular. Sahneye çağırdılar beni. Yaşım daha 16. Çok utangaçtım. İki kelimeyi bir araya getiremezdim. Sahneye çıkıp da karşımda rengarenk hanımları, kızları görünce heyecandan ayaklarım birbirine dolaştı. Mikrofonun kablolarına takılıp düşecek gibi yalpaladım. Birinciyi zar zor okudum bitirdim. Ama türkü mü beni okudu ben mi türküyü belli değil. Tam ikinciye başlayacağım zaman sahne müdürü gelip apar topar beni sahneden indirdi. Neden? Ahlak masasından gelmişler. Heyecandan ayaklarım dolanınca beni sarhoş zannetmişler. "Eyvah!" dedim. "Sanat hayatım başlarken bitti." Şimdi gülerek anlatıyorum ama çok zoruma gitmişti. Ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum... Yanımda bir abim vardı. "Bir gün siz bu çocuğun ayağına geleceksiniz ama biz bir daha sizin sahnenize gelmeyeceğiz" dedi.
Peki bugün olmak istediğiniz yerde misiniz? Manevi olarak evet. Zaten maddiyatla maneviyat bir arada gitmez. Şeytan ile melek gibi. En popüler olduğum zamanlar basından arkadaşlarım gelip, "Abi seni çok seviyoruz ama bize malzeme ver" derlerdi. Ben nereden bulayım malzemeyi. Neysem oyum. Bir gün hanıma söylediler hatta. "Yenge müsade et de İzzet Abiyi biriyle yakalamış gibi yapalım" diye. O da güldü. "Ben karışmam, siz bilirsiniz" dedi. Ama insanın önce kendisine saygısı olacak. Hiç bunlardan medet ummadım. Belki bugün hala ayakta olmamın, bu kadar sevilmemin nedeni de budur. Öylesi de sıkıcı değil mi? Hiç mi çizgiden çıkmak istemediniz? İnsan ikilem taşır. Rahman da insandadır şeytan da. Biz hem şeytanız hem rahmanız. Ama hangi taraf ağır basarsa o tarafa kayıyorsunuz. Herhalde benim rahman tarafım ağır bastı hep. Şu sıralar nelerle meşgulsünüz? Okuduğum türkülerin yüzde 75'i zaten kendi dizelerim. Yıllardır da 'Zerre' mahlasıyla şiirler yazarım. Şimdi o şiirleri kitaplaştırmayı düşünüyorum. Becerebilirsem ardından da hayatımı kaleme alacağım. Bir yandan yeni bir albüm için hazırlanıyorum.
70’ler nasıl yaşlar? Kıymetini bilirseniz her yaş güzel. Ama 70 yaşında olup kendini 30 yaşında hissedersen yanlış. Gerçekçi olmak lazım. Çok uzun yaşamak ister misiniz? Hayır. Ben yolu başladığım gibi güzel bir şekilde bitirmek isterim. Öyle adam var ki iki kişinin yardımıyla ayakta durabiliyor. Allah affetsin ama öyle yaşamak istemem. Eskiler der ya hani, "Allah elden ayaktan düşürmesin" diye. Ben de öyle isterim
Mutlu musunuz? Çok mutluyum. Herkesin keşke benim gibi ailesi olsa. Ben evde iyi bir aile reisiyim. Oğullarımın ikisi de oyuncu oldu. Ben istemedim olmalarını açıkçası. Mesleğimiz çok zor. Başka alanlarda olmalarını isterdim ama nasip!
Evet. Aynı zamanda hocayım. Yogiyim. 90'da çok iyi bir yogi'yle tanıştım. Hatta Belkıs bacım, (Akkale), Selahattin Alpay falan birlikte yapardık. Sonra onlar boşladılar. Ben Adana’da büyüdüm. Orada bir hocamızın tavsiyesi üzerine başladım. O kendi ağrılarını yogayla tedavi ediyordu resmen. Tabii o yıllarda yoga nedir, yenilir mi içilir mi onu bile bilmiyoruz. Ama iyi ki başlamışım. Yoga bir beden ve ruh terbiyesi. Anadolu dervişleri gibi tasavvufi yönleri var. Bana çok iyi geliyor. Kadiri Tarikatı'nın gönüllü üyesi olduğunuz doğru mu? Her düşünceye saygım var. Ama sevmek başka, hizmet etmek başka. O hizmete benim gücüm yetmez. Mevlana'ya, Hacı Bektaş Veli'ye, Yunus Emre'ye, onların yaptıklarına bakıyorum. Beni aşıyor açıkçası. Yunus Emre'ye Mevlana'nın Mesnevi'sini okumuşlar. "Nasıl buldunuz?" diye sormuşlar. "Çok yazmış" demiş. "Siz nasıl ifade edersiniz?" demişler. "Ete kemiğe büründüm. Yunus diye göründüm" demiş. Eleştirileri de saygıları da sonsuz. O felsefede kıskançlık yok. Sonsuz saygı var. Büyük aruzlar var. İstekler var ama hiçbiri maddi değil. Günümüzde böyle bir maneviyata ulaşmak zor.
Halk müziğinin yozlaştırıldığını düşünüyor musunuz? Rahmetli Nida (Tüfekçi) hocamız, "Türkü okunmaz, yaşanır" derdi. Ben günümüzde türkü okuyanları dörde ayırıyorum. Türküyü okuyanlar, yaşayanlar, okumaya çalışanlar ve bir de türküyü bozanlar var. Maalesef günümüzde türküleri bozanlar çoğunlukta. Oysa türkü sevdadır, isyandır, başkaldırıdır. Bağlamaya şeytan icadı diyen yobazlara, "Be Allah'ın sersem kulu! Şeytan bunun neresinde?" diye cevap verir türkü. "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir" der. Türkü hayatın bağrından çıkar. O yüzden adı 'Halk Müziği'dir zaten.
Türkülerde çok erotik sözler de var... Bence yanlış. Ben ağzıma almadım, almam öyle türküleri. Edep ederim. Benim terbiyem, geleneklerim bunu men eder. Nasıl söylerim? Karşımda aile oturuyor. Edep yahu! O da hayatın bir parçası değil mi? Elbette ama gizli olmalıdır. Aşikar edilmemelidir. Bunlar oturak aleminde bekar çocukların yazıp okuduğu türküler. Eskiden kuytu köşede söylenirmiş. Şimdi su yüzüne çıktı. Herkes söylüyor. "Halime'yi samanlıkta bastılar","Tombul tombul memeler" diye türkü okumam ben. Sevgi kutsaldır. Ama, "Yatırdım yatırdım dam üstüne" dediğin zaman o erotik oluyor. O sevgi ifadesi değildir. Sevgiyi ve erotizmi bir tutamazsınız.