Avrupa Konseyi (AK) Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, “Kapalı mekânlarda biber gazı kullanımının insan hakkı ihlali olduğu yönünde birçok AİHM kararı var. Biber gazı yasak değil ama bunun kapalı mekânlarda kullanımı çok net biçimde konvansiyona aykırı. İstanbul’da otel lobisine biber gazı atılması kabul edilemez bir ihlal oluşturuyor” dedi.
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’e konuşan Jagland Gezi Parkı direnişi sırasında yaşananları değerlendirdi.
Çakırözer’in röportajı şöyle:
Avrupa Konseyi (AK) Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Gezi Parkı protestoları sırasında polisin orantısız güç kullanımına net ifadelerle karşı çıkan Avrupalı isimlerin başındaydı. Jagland’ın dün Başbakan Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmelerinin ana eksenini Gezi Parkı olayları oluşturdu. Temasları sırasında Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Jagland’ın değerlendirmeleri şöyle:
- Gezi Parkı protestolarına müdahalelerde Türk polisi Avrupa Konseyi standartlarını ve AİHM içtihatlarını ihlal etti mi?
- Evet en azından bugünkü görüşmemizde Başbakan’a bir örnek verdim. Kapalı mekânlarda biber gazı kullanımının insan hakkı ihlali olduğu yönünde birçok AİHM kararı var. Biber gazı yasak değil ama bunun kapalı mekânlarda kullanımı çok net biçimde konvansiyona aykırı. İstanbul’da otel lobisine biber gazı atılması kabul edilemez bir ihlal oluşturuyor.
- Başbakan ne yanıt verdi?
- Bizi dinledi. Bu konuları soruşturacaklarını söyledi. Göstericilerin içinde aşırı şiddet uygulayan radikal grupların varlığından bahsetti.
- Sizce bu bir mazeret olabilir mi?
- Hayır ben öyle düşünmüyorum. Polis, kapalı bir mekânda başka yöntemlerle denetim ve kontrol sağlayabilir. Bu tür gösteriler birçok ülkede oluyor. Oralarda da radikaller hep kontrolü ele geçirmek ve eylemi başlatan barışçı grubu denetim altına almak isterler. Asıl soru şu: O ülkelerde yetkililer buna nasıl tepki veriyor? Radikal unsurlarla mücadele edeceğim derken, kullandığınız yöntemlerle barışçıl göstericilerin de diğerlerinin safına geçmesine neden olursanız o zaman bu kötü bir yönetim demektir.
- Başbakan protestocuların uyguladığı şiddete ilişkin bir video hazırlatmıştı. Size de gösterdi mi?
- Evet gösterdi. Ben de kendisine söyledim: Evet o görüntülerin farkındayız. Ama işin bir de diğer tarafı var. Başkaları da bana polisin biber gazı ve aşırı güç kullanımına ilişkin görüntü gösterebilir. Nitekim bu tür görüntüler de, biber gazının kabul edilemez kullanımını da gördük. Ben bir hâkim değilim. Burada önemli olan net biçimde polisin AİHM karar ve içtihatlarına uygun davranmasıdır.
- Yüze isabet eden gaz kapsülleri nedeniyle hayatını ya da gözlerini kaybedenler oldu. Hedef alarak, yüze biber gazı sıkılması da bir hak ihlali midir?
- Evet bu da Avrupa Konseyi’nin standartlarına kesinlikle uymayan bir hareket. Sadece Avrupa Konvansiyonu ve standartlar değil ama çok detaylı içtihatları var AİHM’nin bu konuda. Aslında AİHM kararları bu tür barışçı gösterilerde nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda en iyi kılavuzdur.
- Başbakan’ın ‘polisi koruma’ refleksini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben hâkim değilim. Fikirlerimizi söyledik, onun fikirlerini dinledik. Önemli olan bu konuların soruşturuluyor olması. Adaletin yerini bulması gerekli. Ama en önemlisi bu yaşananlardan ders çıkarıp, bir dahaki sefere daha iyi uygulamalar yapmak. Türkiye gibi canlı toplumlarda tabii ki gösteriler olacaktır. Her yerde oluyor. Önemli olan polis ve yargının bunu nasıl kontrol ettiğidir. Bu tür gösterilerde nasıl hareket edilmesi gerektiğini AİHM içtihatları ortaya koyar. Türkiye’de de polise bu içtihatların öğretilmesi ve kabul ettirilmesi lazım. Böylece benzer senaryoların gelecekte de yaşanması engellenebilir. Birçok Avrupa ülkesinde şiddet görüntüleri görüyoruz. İsveç’te, Londra’da ve birçok başka yerde oluyor. Mesele otoritelerin bununla hangi yöntemlerle nasıl başa çıktığıdır.
- Türkiye’de gösterilerde polisin bu tavrı devam ederse ne olur?
- Öncelikle bu hak ihlallerine karşı açılacak davalar Türkiye’de ele alınacak. Bir sonuç çıkmazsa tabii ki sonunda Strasbourg’da AİHM’ye başvurulacaktır. Bizim tek yaptırımımız AİHM’den çıkabilecek ihlal kararlarıdır. Zaten geçmiş kararlar var. Bu yaşananlar da giderse yeni ihlal kararları çıkacaktır. Adalet Bakanı’na “Lütfen örgütlenme özgürlüğünün ihlali ve ölçüsüz güç kullanımı şikâyetlerinin üzerinde durun. Aynı 4. yargı paketine eğildiğiniz gibi eğilin. Nasıl düzeltilebileceğine bakın” dedim. Muhtemelen yasalarla ilgili. Çünkü polisin uygulamaları, yürürlükteki yasalardan kaynaklanıyor.
- Türk basınının geniş kesiminin protestoları görmezden gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türk basınının, en azından ana televizyon istasyonlarının olan biteni haber yapmamasına çok tepkiliyim. İnsanlar rahatsızlıklarını dile getirebilecekleri uygun zeminler yoksa mesajlarını iletmek için sokaklara çıkıyorlar. Bunu Başbakan’a da söyledim. Çok iyi organize olmuş güçlü bir iktidar partisi var. Bu Türkiye için iyi. Ama bir de zayıf muhalefet var. Medyada insanların kendilerini ifade edebileceği bir mekanizma olmayınca, o zaman insanlar başka araçlar arıyor. Sokağa çıkıyorlar, sosyal medyayı kullanıyorlar. Bu nedenle daha iyi bir diyaloğun, daha samimi bir tartışmanın nasıl olabileceğini de konuşmamız lazım. Siyasi partiler ve sivil toplumun bu gençlerin aklında ne olduğu konusuna daha fazla eğilmesi lazım.
- CNN ve BBC’nin yayınları da iktidarın eleştirilerinden payını aldı.
- Medya her zaman dramatik gelişmelere odaklanmayı sever. Burada da olan bundan ibaret. Ama bunu yapmış olmaları çok önemli. Çünkü halkın bir otele biber gazı atıldığını bilme hakkı vardır.
- Başbakan’ın protestolara karşı ‘Arkamda yüzde 50 halk desteği var’ şeklinde ‘çoğunlukçu’ bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Seçimler tabii ki demokrasinin en önemli ifadesidir. Ve Türkiye’de AK Parti’nin bu kadar güçlü olması, birçok reform yapılmasını sağladı. Sosyal ve ekonomik ilerleme sağlandı, Kürtler için birçok adım atıldı. Ama diğer taraftan çoğunluğunuz varsa azınlığa karşı hassas olmanız gerekir. Daha fazla uzlaşı kurmanız gerekir. Avrupa’da ‘anayasal demokrasiler’ içinde yaşıyoruz. Anayasalar ve Avrupa sözleşmeleri çoğunluğun gücünü sınırlar. Çoğunluğu olanın her istediğini yapmasına izin verilmez. Net sınırlar vardır ve bunun ana çizgisi de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihatlarıdır. Çoğunluk hükümeti olması Türkiye için iyi olmuştur. Ama şimdi bunun yanında azınlıkların taleplerine de kulak verilmesini sağlamak lazım. Giderek artan toplumsal bölünmeler ancak bu şekilde engellenebilir.
- Ziyaretinizin temel mesajı nedir?
- Türkiye’nin Avrupa rayında kalmasını sağlamak ve reform sürecinin ilerlemesini sağlamak bizler için çok önemli. Bu yüzden bu sabah AB liderlerine de Türkiye ile müzakerelerin kesilmemesi ve yeni müzakere başlığının açılması gerektiğini vurguladım.