Japonya kredi derecelendirme kuruluşu JCR Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen, Türkiye'deki siyasi gerginliklere dikkat çekti. Türkiye’deki pozitif ayrışmanın not izleme sürecini not değişim aşamasına getirebilmesi için, yükselen siyasi kutuplaşma ve artan tansiyonun düşmesi gerektiğini vurgulayan Ökmen, ekonomik alanda ise küresel pozisyonlar ile mali disiplini bozacak yapısal risklerin, tasarruf açığının ve cari açığın azalması gerektiğini söyledi.
Fitch'in 8 Kasım'da İstanbul'da düzenleyeceği "Türkiye’nin kredi görünümü" başlıklı konferans öncesinde piyasalar, kuruluşun ağırlıklı olarak not artırımı yerine, görünümün pozitife yükseltilebileceği ihtimali üzerinde duruyor. Uluslararası derecelendirme kuruluşu Moody's, Türkiye'nin kredi notu ve not görünümünün artırımının önündeki engelleri açıklamıştı. Laik-dindar kesim arasındaki çekişmelerin not görünümü açısında tehdit olmaya devam ettiğini belirten Moody's'in yakın zamanda not artırımı yapmayacağı yorumlarına neden oldu.
Reuters'in haberine göre; kalıcı mali disiplini bozacak yapısal risklerin hâlâ bertaraf edilemediğini belirten Ökmen, yaptığı açıklamada şunlara değindi:
"Enerjide dışa bağımlılık azaltılmadan ve yenilikçiliğin geliştirilmesine ve verimliliğin arttırılmasına yönelik bilimsel programlar devreye alınmadan, sosyal güvenlik açıkları için kalıcı fon yapısı kurulmadan ve de en önemlisi kayıtdışılık azaltılmadan mali disiplinin kalıcı hale gelmesini önleyen riskler ortadan kaldırılamaz. Bozulan bütçe dengelerinin daha da ciddi bir boyuta ulaşması halinde; vade, faiz ve döviz kuruna endeksli kısım gibi kamu borç stoku göstergelerindeki iyileşme eğilimi kesintiye uğrayacaktır.
Tasarruf açığını azaltacak yapısal reformların güçlendirilmesi gecikmektedir. Kredi riskindeki gelişmeler fiyat istikrarını ve finansal istikrarı desteklememektedir.
Fiyat istikrarına bağlı olarak oluşturulan faiz politikaları ve mevduat faizlerinin düşürülmeye çalışılması ve artacağı beklenen enflasyon endişesi ile birlikte reel faizlerin çok düşük bir seviyede gerçekleşmesi ile sonuçlanabilir. Bu tür bir beklenti, tasarrufları caydırıcı etki yapacaktır.
Diğer yandan Türkiye’de parasal yatırımların güvensizlik riski içerdiği düşüncesinin yaygın ve hâkim olması ve tasarrufların yastık altı altın gibi atıl yatırımlara gitmesi, son dönemlerdeki bankaların iyileştirici çabaları ile birlikte yapısal ve tarihsel bir sorun olarak varlığını hâlâ devam ettirmektedir. Küresel ekonomiye dair sorunların beklenenden daha hızlı ve kararlı bir şekilde çözülme olasılığı dış ticaret açığının azalmasına pozitif katkı sunacak olmakla birlikte Türkiye’deki enflasyon ve cari açığın finansmanı için önemli bir tehdit olacaktır."
Cari açık riski bulunan Türkiye gibi ülkelerin dış kırılganlıklarının yüksek seviyede devam ettiğini belirten Orhan Ökmen sözlerini şöyle sürdürdü:
"Öngörülen kredi büyüme sınırı, özel sektörün yurtdışından sağladığı kredilerdeki artışla delinmektedir: Yurtdışı kaynaklı bu kredi artışının para politikası yoluyla direkt olarak kontrol edilme araçlarının henüz yaratılmamış olması çok yönlü risk unsurudur. Pazar ve ürün çeşitlendirmesinin katkısıyla baskılanan dış talebin negatif etkilerini şu ana kadar azaltmayı başaran Türkiye için bu olanağın dış ticaret dengesi üzerindeki pozitif etkileri artık azalmaya başlamıştır. İthalat bağımlılığı yüksek ürünlerin üretilmesi ile katma değeri yüksek ürünlere geçiş için mevcut sanayi kapasitesinin yetersiz ve geri olması bu konudaki engellerden en önemlisidir."