Reuters haber ajansı geçen hafta Yıldız Holding'in iştiraklerinden lüks çikolata üreticisi Godiva'nın Japonya operasyonlarını adı belirtilmeyen bir şirkete satmaya hazırlandığı haberini geçti.
Satış iddiası Godiva tarafından henüz doğrulanmadı. Ancak olası alıcının bir Japon şirketi olması ihtimali, dikkati Japonya'nın son dönemde birleştiği veya satın aldığı Türk şirketlere çevirdi.
Bazı Japon şirketleri, yaz boyunca kurdaki dalgalanmayla mücadele eden Türkiye'ye yatırım yapmaya devam ediyor. Şimdiye dek 224 Japon firma, Türk şirketlerini satın alma veya birleşme yoluyla Türkiye pazarına girdi.
Merkez Bankası'nın 2018 Temmuz verilerine göre Japonya'dan Türkiye'ye son 8 yılda 2 milyar 537 milyon dolar sermaye girişi oldu.
Japonlar daha ziyade genç tüketici ve KOBİ ekonomisine dayalı sektörlerle ilgileniyorlar. Tüketici elektroniği, hazır gıda, içecek, otomotiv, KOBİ ofis ekipmanı ve lojistik gibi.
Pazarında birinci veya ikinci konumda olan, satış ağı güçlü şirketler gözde. Markaya öyle değer veriyorlar ki son 5 yılda aldıklarının arasında bir tane bile fason üretim yapan şirket yok.
İçinde olmadığı sektöre girmek isteyip şirket kuran da var, tedarikçisi veya distribütörünü alan da.
Kurumsal olan veya kurumsallaşmayı başarmış aile şirketlerini satın alıyorlar. Örneğin Marubeni, otobüs ve hafif ticari araçlar üreticisi Temsa'nın yüzde 49 hissesine sahip.
Japon içecek şirketi DyDo ise 2015'te Yıldız Holding'in Cola Turka ve Çamlıca gibi markalarının yüzde 90 hissesini o zamanki kurdan 13,4 milyar yene (112 milyon dolar) almıştı.
Hizmet sektöründe ise geçen yıl reklam şirketi Dentsu, Sesli Harfler dijital ajansına ortak oldu.
Türkiye 80 milyonluk büyük bir pazar. Nüfusun ortalama yaşı 30. On bin dolarlık kişi başına düşen geliri bölge ülkelerine göre çok yüksek. Japonya'da ise ortalama yaş 49 ve nüfus hem hızla yaşlanıyor hem de küçülüyor.
Erol Emed 31 yıldır Japonya'da yaşayan, Japonya ile Türkiye arasında satın alma ve birleşmelerde danışmanlık yapan deneyimli bir fon yöneticisi.
3 yıldır İzmir Gaziemir'de faaliyet gösteren, biberon ve emzirme ürünlerinde Japonya lideri Pigeon adlı şirketi örnek vererek, "Onlarla konuştuğumda Türkiye için çok çarpıcı olarak 'Dünyanın hiçbir yerinde görmediğimiz kaliteli büyüme oranı var' demişlerdi" diye vurguluyor.
Nitekim geçen yıl %10,5 büyüyen Türkiye'yi dünyada sadece Hindistan geçebilmişti.
Türkiye'nin Japonlar için ikinci çekici yönü, sağlam üretim ve dağıtım tabanı. İzmir, İstanbul, Mersin limanları gibi hinterlandların sağladığı iç-dış lojistik yapılanmasını çok iyi buluyorlar. İngilizce bilen, eğitilmiş işgücü de bir avantaj.
Demir Sadıkoğlu Japonya-Türkiye arasında şirket satın almada uzman Tokyo merkezli Reimei Global'in kurucu ortaklarından ve DyDo-Yıldız Holding satışına da danışmanlık verdi.
"Ortadoğu'nun şu anki konjonktüründe Japonlar merkez olarak üç büyük [Mısır, İran ve Türkiye] arasında yasal, siyasi ve ekonomik kanunların oturmuş olmasından dolayı Türkiye'yi tercih ediyor" diyor.
Dış pazarlara açılmaya hevesli, risk alan Türk şirketlerin varlığı da Japonların işine geliyor.
Ekonomisi İkinci Dünya Savaşı'nda tamamen yok olup sonradan ayağa kalkan Japonya için Batılı rakiplerinin olduğu pazarlarda bulunmak bir zorunluluk. Bu anlamda Batı Avrupa, Ortadoğu ve Afrika pazarına giriş açısından Türkiye son derece iyi bir başlangıç noktası.
Avrupa'da Türkiye'ye benzer yatırım ülkesi olarak Polonya var. Ancak Polonya, tüm yönlerde sadece 4 saatlik uçuşla 1,5 milyar tüketiciye ulaşan Türkiye'nin coğrafi konumuna sahip değil.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEIK) Türk-Japon İş Konseyi üyesi Perihan İnci, 2015'den beri Japon GS Yuasa ile Manisa'da akü üretiminde yarı yarıya ortak olan aile şirketi İnci Holding'in yönetim kurulu üyesi.
Arka planda kalmayı seven, mütevazi Japonya ile aynı şekilde görmüş geçirmiş ama Japonya'yla özellikle satış ve iş kotarmada tuttuğunu koparan Türkiye'nin birbirlerini yin yang gibi tamamladıklarını düşünüyor.
"Planlama, zaman yönetimi, dinleme becerisi ve teknoloji getiriyorlar. Bizler de ikna edici konuşmayı, kriz yönetimini, çalışkan işgücünü sağlıyoruz" diyor.
Ortaklık süreci, iki taraftan birinin, ki bu daha çok Türk tarafı oluyor, diğer tarafa yaklaşmasıyla başlıyor.
Gizlilik anlaşması imzalanıyor ve yasal bağlayıcılığı olmayan ön ihaleye çıkılıyor. Teklif ilginç bulursa muhasebe, vergi, hukuk ve iş finansmanı uzmanlar şirkete ait detaylı bilgileri bir "bilgi odası"nda topluyor.
Son aşamada şirketin değerinin belirlenmesi için ürün değeri, gelecekteki satış projeksiyonu, çeşitli giderler hesaba katılıyor.
2-4 hafta sonunda alım-satım anlaşması imzalanıyor ve Rekabet Kurulu'ndan da geçerse satış tamamlanmış oluyor.
Japonlar ekonomideki dalgalanmalardan ve rekabetten etkileniyor
Son 1 aya kadar dolar kurunda yaşanan olumsuzluklar ve beraberinde gelen ekonomik belirsizlik havası Japon şirketleri tedirgin ediyordu.
3 yıl önce boya şirketi DYO'nun yüzde 75'ini 45 milyon dolara satın alan Japon matbaa mürekkebi üreticisi Toyo Ink, 2018'in ikinci yarısında başlaması planlanan Manisa'daki fabrika inşaatını askıya aldı.
Araba kiralama şirketi Intercity ile ortak olan Mitsubishi ağustos sonunda toplam yüzde 47 hissesini satarak ortaklıktan çıktı.
Japonya'nın en büyük ticaret şirketlerinden Itochu ise Fukushima nükleer felaketinden sonra artan güvenlik maliyetleri nedeniyle 4500 megawatlık Sinop nükleer santralı için bir diğer Japon devi Mitsubishi Heavy Industries, Fransız Engie ve Türk Elektrik Üretim A.Ş. ile kurdukları konsorsiyumdan ayrılacağını açıkladı.
Tarihsel olarak Japon yatırımlarının çoğu otomobil, klima, tüketici elektroniği gibi kişi başına gelirin yükselmesi veya düşmesiyle doğrudan orantılı sektörler.
Kurun yükselmesi, yurtdışından malzeme teminini pahalı hale getirdiğinden, Toyota gibi Japon ürünlerinin fiyatını artırıp iç pazarda talep baskısı yaratıyor. Ancak Türkiye'nin son bir avantajı daha var ki sadece bu ülkeye özgü denilebilir.
2016'da çeşitli saldırılar, sınır ötesi operasyonlar ve darbe girişimiyle baş etmek zorunda kalan Türkiye'ye o yılki Merkez Bankası verilerine göre sermaye getiren 104 ülkenin 99'u, ülkeyi riskli bulup yatırımlarını azaltırken aralarında Japonya'nın da bulunduğu 5 ülke yatırımlarını arttırmıştı.
Örneğin, Japonya'dan getirdiği parçaları Türkiye'de montaj yapıp hem iç pazara hem yurtdışına satan, Türkiye'nin şu an ikinci en büyük ihracatçısı konumundaki Toyota ise 2016'da Sakarya'daki fabrikasının kapasitesini iki katına çıkardı.
İnci Akü'den Perihan İnci, çok stabil seyreden bir ekonomik ortamdan gelen Japon şirketlerin Türklerin esnekliğine ihtiyacı olduklarını söylüyor:
"Onlar doğal afetlere kriz diyor. Bizde ise ekonomik şartlar ağır basıyor...Onların kriz yönetim kasını, bizim de kriz dışı yönetim kasımızı geliştirmemiz gerek."
3 yıl aradan sonra 19 Eylül'de yapılan Türkiye-Japonya İş Konseyi toplantısı bu açıdan çok önemliydi. İstanbul'da toplanan yaklaşık 100 Japon temsilcisi, yurtdışında duydukları spekülatif yorumlar yerine ortakları olan Türk iş insanlarından ilk ağızdan bilgiler aldı. Türkiye'deki günlük hayatın olağan akışını birebir deneyimleme şansları da oldu.
Türkiye'nin Avrupa Birliği ve önemli ekonomilerle geniş Serbest Ticaret Anlaşması (STA) ağının bulunması Japonların ilgisini çekiyor. Nitekim Tokyo Ticaret Başmüşaviri Murat Yapıcı aynı toplantıda bölgesel konum avantajını belirttikten sonra "Her iki tarafın özel sektöründe Türkiye-Japonya STA müzakerelerinin bir an önce tamamlanmasına yönelik güçlü destek bulunuyor" dedi.
Aslında Japonya-Türkiye arasında böyle bir anlaşmanın taslağı hazır. İmzalanmasının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2019'da Japonya'da katılacağı G20 toplantısına kadar yetişmesine çalışılıyor.
Kurun yükselmesiyle birlikte Türk şirketlerinin ucuzlayacağı ve kapanın elinde kalacağı gibi yanlış bir izlenim de var. Reimei'den Demir Sadıkoğlu bu konuda şöyle diyor:
"Japonlar mali sıkıntıya düşmüş şirketi almak istemiyorlar. Gerçek başarı gösteren, marka, pazar payı ve insan kaynakları yönünden kalitesini kanıtlamış şirketlere bakıyorlar. 20-30 senelik orta ve uzun vadeli planlarla yola çıkıyorlar. Yatırım fırsatı var ama 'Bekle gör, sonra yatırım yap' diye de düşünüyorlar."
Japonya'da şirketler, hissedarların koyduğu kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak zorunda. Manevra alanları oldukça dar. Yurtdışında bir şirketi ucuza alsalar da kurdan dolayı yaşanacak en ufak bir değer kaybını hissedarlara açıklamakta güçlük çekeceklerinden korkuyorlar.
Türkiye gündeminde bir de yerli ve milli tartışması var. Çamlıca gibi Türk markaların yabancı şirketlere satılması konusuna Sandıkoğlu farklı açıdan bakıyor:
"Bu markalar hala yerli ve milli. Japonlar uzun vadeli düşündükleri için Türkiye'nin böyle kanıtlanmış markalarına teknoloji, kapital, istihdam, iç pazara katkı ve ihracat gücü getiriyorlar. Bu yönleriyle Türkiye'ye katkıları büyük."