Japonya’da COVID-19 öncesinde, ev içi şiddet servisleriyle iletişime geçen kadınların sayısı üst üste 16 yıl boyunca artarak, 2019’da tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. İnsanların pandemi nedeniyle evlerine kapandığı son aylarda ise çok daha yüksek sayıda kadın yardım istemek için bu servisleri aradı. BM Kadın Birimi Direktör ise Koronavirüs karantinaları sonucunda kadına yönelik şiddette kaydedilen küresel ve ani artışı “gölge pandemi” olarak tanımladı.
Öyle ki bu süreçte Japony'da artan boşanmalar için 'koronavirüs boşanması' ismi kullanılmaya başlandı. Uluslararası Af Örgütü'nün sitesinde Doğu Asya Kampanyacısı Suki Chung'un söz konusu konuyla ilgili haberi aynen şöyle:
Pandemide, bir arkadaşımın evliliğindeki sorunlar, katmerlenerek gün yüzüne çıktı. COVID-19 nedeniyle, Nisan ve Mayıs aylarında ulusal acil durum ilan edilen Japonya’da yaşayan arkadaşım evli, istismarcı ve kontrolcü eşinin ise bu sürede evden çalışması gerekiyordu. Böylece arkadaşım bu dönemde Kanawaga bölgesindeki evlerinde eşiyle uzun saatler geçirmek zorunda kaldı.
Bir gün ağlayarak beni aradığında “Artık bıktım!” diyordu. Ailenin gelirlerinin azalmasıyla ilgili bir tartışma esnasında eşi bacağını ve sırtını tekmelemiş. İlişkiye son verecek cesareti olmadığını, ancak karantina tedbirlerinin gevşetilmesinin toplumu ve ailesini normale döndürebileceğini düşündüğünü, söyledi.
Çin'in Wuhan kentinden yayılarak tüm dünyada milyonlarca insanın ölümüne sebep olan yeni tip Koronavirüs salgını sürecinde aile içi şiddet de artış gösterdi. Japonya da karantina sürecinde aile içi şiddetin yükseldiği ülkelerden biri oldu. 7 Nisan'da bölgesel ve 15 Nisan'da da ülke genelin ilan edilen olağanüstü hal sürecinde erkek şiddeti vakalarındaki artış rakamalara da yansıdı. Yalnızca nisan ayında 13 binin üzerinde kadın ev içi şiddete maruz kaldığını bildirdi.
Yalnızca nisan ayında 13 binin üzerinde kadın ev içi şiddete maruz kaldığını bildirdi. Bu sayı, geçen yılın aynı dönemine göre 1.3 kat daha fazla. Üstelik, ev içi şiddetle ilgili tüm istatistiklerde olduğu gibi, şiddet vakaları, ‘aile meseleleri’ söz konusunda olduğunda yardım istemenin Japonya’da halen bir tabu olması nedeniyle olduğundan çok daha az bildiriliyor olabilir.
Nisan’da ünlü Japon aktör Makoto Sakamoto, ev içi şiddet uyguladığı şüphesiyle gözaltına alındı. Eşine ve annesine Tokyo’daki evlerinde saldırıda bulunduğu bildirilmişti. Mayıs’ta Japonya televizyonunda dövüş sanatları ustası olan Bobby Olugun, eşi ve üç çocuğuyla yaşadıkları evlerinde, eşinin yüzüne yumruk attığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Olugun’un çocukların gözü önünde eşine şiddet uyguladığı haberi medyada geniş yer aldı.
BM Kadın Birimi Direktörü, koronavirüs karantinaları sonucunda kadına yönelik şiddette kaydedilen küresel ve ani artışı “gölge pandemi” olarak tanımladı.
Bu yıl, dünyanın dört bir yanında milyonlarca kadın ev içi şiddete maruz kaldığını bildirdi. Japonya, Hong Kong ve Güney Kore gibi Asya ülkelerinde ve bölgelerinde kadınların karşı karşıya kaldığı toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve sosyoekonomik eşitsizlikler, COVID-19’un en ağır sonuçları arasında.
Hong Kong’da, ‘evim’ olarak bildiğim kentte, pandeminin ilk aylarında (Ocak’tan Mart’a kadar), kadınlara yönelik acil destek hattına ortalamanın iki katı ev içi şiddet şikayeti ulaştı. Bunların yüzde 70’inden fazlası fiziksel şiddet, geriye kalan kısmı ise büyük ölçüde duygusal ve sözlü şiddet şikayetleriydi.
Nisan ayında Japonya’da bir sosyal hizmet görevlisi internet üzerinde bir imza kampanyası başlattı. Tokyo valisine pandemi sürecinde evsizler ve ev içi şiddetten kaçan kişiler için acil sığınma evleri kurulması çağrısında bulunan dilekçeyi 30 binin üzerinde kişi imzaladı.
Bugünlerde Japonya sosyal medyasında, boşanmalardaki artışı ve çiftlerin karantina dönemindeki sıkıntılarını anlatmak için “korona boşanmaları” ifadesi kullanılıyor.
Ancak sorun sadece virüsün boşanmalara neden olması değil. Pandemi, toplumlarımızda yerleşik hale gelen toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununu da gözler önüne serdi. Gelir eşitsizliği, eşitsiz siyasal ve sosyoekonomik temsil ve zararlı klişelere dayalı kültürel ve sosyal yargılar da buna dahil. Örneğin kadınlar ve kız çocuklar, çoğunlukla bu sağlık krizinden en ağır şekilde etkilendi. ABD’de milyonlarca kadının erkeklere göre daha yüksek oranda işlerini kaybettiğine işaret eden istihdam sayıları bu durumu ortaya koyuyor.
Son yıllarda Doğu Asya’da kadın hakları savunuculuğu, dünyanın dört bir yanında ünlü kadınların cinsel istismara uğradıklarını açıklama cesareti gösterdiği #MeToo hareketiyle güç kazandı. Güney Kore’de Seo Ji-Hyun, Japonya’da Shiori Ito harekete katılanlar arasındaydı. Bölgede değişim yaratan kadınların ve cinsiyetçilik ve kadına yönelik şiddetle ilgili tartışmaların daha birçok örneği var.
Buna benzer olumlu gelişmelere rağmen, mevcut sağlık krizi bize halen yapılması gereken çok şey olduğunu hatırlatıyor. Kadınların ve kız çocukların bir adım öne çıkarak öncü roller üstlendiği, birbirine destek olduğu ve daha geniş anlamda toplumlarına destek olduğu bir dönemde devletler, bu bozuk sistemi yeniden kurmak üzere kadınları karar alma süreçlerinin merkezine koymak için daha fazla şey yapmalıdır.
COVID-19 aşısı henüz bulunamamış olabilir; ancak ‘gölge pandemi’nin çözümü belli: Hepimiz için daha güvenli bir gelecek kurmak için toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze almalıyız.