T24Metin Kaan Kurtuluş
Gerilim-polisiye alanında dünyanın en çok okunan yazarlarından Jean- Christophe Grangé, son kitabını tanıtmak için İstanbul’daydı. Kitapları 30’dan fazla dile çevrilen ve Türkiye’de de oldukça geniş bir hayran kitlesi bulunan usta kalem, T24’ün sorularını yanıtladı. İstanbul’daki imza günlerinde büyük kuyruklar oluşan Grangé, bu durumun kendisi için şaşırtıcı olduğunu söyledi. Gazeteci kökenli olduğunu hatırlatan ve yazdığı kitapların yüzde 40’ının araştırma olduğunu söyleyen usta yazar, “Aklıma bir kitap için fikir geldiğinde bu o kitabın nasıl biteceğini bildiğim anlamına geliyor. Suç hikayelerinde en önemli şey bitiştir. Bu bitişi belirlediğimde katilin ve sonucun çevresinde birçok olay ve karakter yaratmayı deneyebilirim. Okuyucunun cinayeti kimin işlediğini ve neden işlediğini öğrendiği noktaya kadar” dedi.
Grangé'ın T24'ün sorularına verdiği cevaplar şöyle:
Bay Grange, size son kitabınız “Ölüler Diyarı” hakkında sorarak başlamak istiyorum. Bize yeni kitabınızdan bahsedebilir misiniz?
Kitabın İngilizce veya Türkçe ismini bilmiyorum, Fransızcadaki ismi “La Terre des Morts” . Benim için dedektif hikayeleri her zaman bir yolculuktur. Ülkeler içinde, ufak özel dünyalar içinde bir yolculuk. Bu sefer porno dünyasını, striptiz dünyasını seçtim. Katilin bu pespaye dünyadan avlanması fikrini sevdim. Ama bu sadece kitabın başlangıcı. Ondan sonra birçok farklı şeyden bahsediyor. Kitaba başlarken hep bahsetmek istediğim bu küçük dünya hakkında bazı fikirlerim olur. Her zaman sonunu da belirlerim. Son, her zaman bir suç hikayesinin en önemli kısmıdır. Cinayeti kimin işlediğini ve neden işlediğini bilmek zorundasınız. Bundan sonra kitabınızı tersten yazmalısınız. Bunu belirledikten sonra başlangıca ve belirlediğiniz dünyaya dönersiniz. Bu kitap striptiz dünyasında başlıyor. Burlesque veya Neo- Burlesque dünyası da diyebiliriz. Olay Paris’te geçiyor. Paris’ten bahsetmem uzun zamanımı alıyor çünkü bilirsiniz, çok iyi bildiğiniz şeyden bahsetmek zordur. Kitaplarımda Afrika’dan, Asya’dan ve birçok farklı yerden bahsettim ama Paris benim memleketim. Paris’i çok iyi tanıyorum. Çok iyi bildiğiniz şeyi tarif edebilmek için çok tecrübeye ihtiyacınız var. Ben de Paris’ten bahsetmeye çalıştım.
Kitaplarınızda sıkça okuyucuları ters köşe ediyorsunuz, detaylı karakterleriniz oluyor. Öğrenmek istediğim şey yazım süreciniz nasıl işliyor? Bir hikayeyi nasıl dizayn ediyorsunuz?
Dediğim gibi aklıma bir kitap için fikir geldiğinde bu o kitabın nasıl biteceğini bildiğim anlamına geliyor. Suç hikayelerinde en önemli şey bitiştir. Bu bitişi belirlediğimde katilin ve sonucun çevresinde birçok olay ve karakter yaratmayı deneyebilirim. Okuyucunun cinayeti kimin işlediğini ve neden işlediğini öğrendiği noktaya kadar. En önemli şey bu. Bu suç hikayesi yazarları için bir oyun gibidir çünkü okuyucularınızla oynarsınız. Okuyucu için doğru olmayan birçok farklı yol belirlersiniz. En sonunda da “Kim öldürdü?” diye sorarsınız. En zor nokta da bu, çünkü hikayenin kahramanı kitabın en başında suçluyu bulduğunu zannederse bilirsiniz ki bu tabii ki doğru kişi değildir. Çünkü bu daha kitabın en başı. Bu yüzden en zor şey ilk yolu bulmak. Ama buna inanmak zorundasınız. Bu en zor şey çünkü benim okuyucularım birçok suç hikayesi okuyor. O yüzden neler yazabileceğimizi biliyorlar. Bu yüzden onları yakalayıp, söylediğine inandırmak çok zor.
Türkiye’de bazı kitap imzalama etkinlikleri gerçekleştirdiniz ve duyduğum kadarıyla çok büyük sıralar oluşmuş. Türkiye’de bu kadar hayranınız olduğuna şaşırdınız mı?
Çok çok şaşırdım. Ve açık olmak gerekirse hiçbir açıklamam yok. Ama çok çok mutluyum. Tabii ki Türk insanının çok zeki olduğunu düşünüyorum çünkü kitaplarımı seviyor ve anlıyorlar. Dikkatimi çeken ve beni şaşırtan bir şey de buradaki okuyucularımın çok genç olması. Fransa’da olduğundan çok daha genç. Bu beni çok mutlu eden bir durum çünkü genç jenerasyonun benim kitaplarımı sevdiği anlamına geliyor. Bunu görmek beni çok memnun etti çünkü maalesef okumak Fransa’da yaşlı insanların yaptığı bir şey haline gelmeye başladı. Fakat Türkiye’de gördüğüm kadarıyla durum farklı, birçok genç insan okuyor… benim kitaplarımı.
Kitaplarınızı okuduğumda onlar için çok araştırma yaptığınız hissediyorum. Mesela “Leyleklerin Uçuşu” kitabınızda kuşların nasıl hareket ve göç ettiği hakkında birçok detay vardı. Keza hakkında çok konuşulan kitabınız “Kurtlar İmparatorluğu”nda da milliyetçi ideoloji ve milliyetçi işaretler hakkında bilgi sahibiydiniz. Bir kitap için ne kadar araştırma yapıyorsunuz?
Bütün kitabı baz aldığımızda araştırma işin %30’luk, %40’lık kısmı diyebiliriz. Ama bu kitabın konusuna da bağlı. Örnek olarak “Kurtlar İmparatorluğu” için tabii ki fazlasıyla bilgi araştırmak, kazımak durumunda kaldım çünkü bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Çok ilginç bir konuydu. Bu konu hakkında bilgili gazeteciler, uzmanlar ve birçok kişi ile röportaj yapmak için birkaç defa Türkiye’ye geldim. Ama şimdi, mesela yeni kitabım için yine araştırma yaptım, ama daha az. En baştan, yani ilk kitabımda daha önce gazeteci olduğum için bir gazeteci gibi çalışmaya devam ettim. Hala bir gazeteciydim, çok araştırma yapardım. Şimdi, dürüst olmak gerekirse yerimde oturuyorum. Biliyorsunuz dünya da çok değişti. Şimdi internet var, bilgisayarınızın başında çok fazla bilgi elde edebiliyorsunuz. Çok farklı. Ben gazeteciliğe ilk başladığımda bilgi almak istiyorsanız her yere gitmeniz gerekiyordu. O zamanlar daha farklıydı. Şimdi çocuklarım var, ailem var o yüzden hareket alanım daha az.
“Kurtlar İmparatorluğu” hakkında bir şey daha sormak istiyorum. Kitap Türkiye’de çok okundu ve insanların bu kitap hakkında zıt görüşleri oldu. Roman yazarları ve gazeteciler kitap için “Bu bir kurgu kitap, yazar istediğini yazabilir. Kitap ideolojinin mükemmel bir yansıması olduğunu iddia etmiyor” dediler. Öte yandan milliyetçi görüşten bazı insanlar, hatta bazı milliyetçi siyasetçiler bunun “Milliyetçi veya Ülkücü ideolojiyi yanlış bir şekilde tasvir ettiğini” söylediler. Milliyetçi siyasetin önemli isimlerinden biri bu kitap hakkında bir köşe yazısı yazdı. Bu yorumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu insanları gerçekten anlayabiliyorum. Kitap bu kişiler için çok önemli bir şeyden bahsettiğinde insanların onu doğru bir şekilde tasvir etmesini istediğini tahmin edebiliyorum. Ama gerçek şu ki; hayal ürünü bir kitapta istediğinizi yazabilirsiniz. Konu gerçekliği yazmak değil, konu iyi bir kitap yazmak. Tamamen konu dışı ama yeni bir filmden örnek vereyim; Bohemian Rhapsody filmini biliyor musunuz? Film Freddie Mercury ve Queen grubu hakkında. Birçok insan, “Bu böyle olmadı, bu gerçek değil” dedi. Kimin umrunda? Yönetmen önemli şeyin Freddie Mercury ve kişisel problemlerini yansıtan güzel bir film yapmak olduğunu düşünüyor. Hedef bu ve siz anlatmak istediğinizi anlatmak için farklı elementleri kullanabilirsiniz. O yüzden “Kurtların İmparatorluğu”nda bu problem hakkında çok ciddi bir araştırma yapmaya çalışmıyordum. Ben Türk değilim, buraya bilgi almaya gelmiştim. Ama iyi bir suç hikayesi yaratmaya çalıştım. Bütün olay bundan ibaret. Her zaman şöyle düşünmelisiniz; kitabınızın bir bölümü doğru, ama ana kısmı tamamen kurgu. Gerçekçi detaylar kullanırım ama gerçeğe tanıklık etsin diye değil, kurgu hikayemi gerçek yapsın diye. Okuyucularımın hikayelerime inanmasını isterim. Kitaba gerçek detaylar koyduğunuzda okuyucu “Evet bu gerçek, o yüzden belki bundan sonraki şey de gerçektir” diye düşünür.
Son zamanların en iyi tanınan gerilim yazarlarından biri olarak size ilham veren isimler kim? Son zamanlarda kimleri okuyorsunuz?
Üniversitede klasik yazarlar üzerine çalıştım, özellikle Fransız yazarlar. O zamanlar hiç suç ve dedektif hikayeleri okumazdım, asla! Çok ucuz edebiyat olduğunu düşünürdüm. Ama gazeteciliğe başladığımda çok seyahat etmeye başladım. Hep uçaktaydım. Ortağım, foto muhabir çok dedektif kitapları okurdu. Ben de ondan bazı dedektif kitapları ödünç almaya başladım. Ve bir anda çok çok iyi yazılmış edebiyat ürünleri olduğunu fark ettim. Çok güçlüydüler. Bu noktaya kadar hiç o tarz kitaplar okumazdım ama polisiye ve gerilim filmlerini severdim. Ve bir anda bazı kitapların size o aynı hissiyatı verdiğini hissettim. O anda bu tarz kitaplar yazmak istediğimi anladım. Bundan sonra suç hikayesi yazan bu ustaları okudum. Benim en sevdiklerim eski zamanlardan Sinclair. 60’larda Fransa’da Sebastien Japrisot vardı, çok çok iyi bir yazar. James Ellroy, çok iyi yazar. Daha az tanınan Gorky Park kitabının yazarı Martin Cruz Smith . Bu yazarlar benim için en az herkesin konuştuğu yazarlar kadar iyi. Benim için James Ellroy sadece en iyi dedektif kitabı yazarlarından biri değil, dünyadaki en iyi yazarlardan biridir.
Söylediklerinizden daha önce Türkiye'ye geldiğiniz anlaşılıyor. Şimdi 2019’dayız. Ne farklar görüyorsunuz ve ne kadar değişmiş?
Henüz Bilmiyorum, (İstanbul’a) daha dün vardım. Daha önce Kapadokya’ya gitmiştim. Kapadokya’da inanılmaz manzaralar var, Türkiye’nin o bölgesini çok seviyorum. Çok çılgınca, arabalarla dağlardan geçtik, birçok koyunları olan çobanlarla tanıştık. Eski Türkiye çok çok ilgimizi çekmişti. Ama İstanbul’a vardığımızda bir anda sanki bir batı şehrine geldik. İçki içmeye gidebileceğim yerler ve kulüpleri olan bir şehir. İstanbul’un çok batılılaştığını düşünüyorum. Benim hissettiğim bu.
Şu anda herhangi bir proje üzerinde çalışıyor musunuz? Gelecekte sizden ne bekleyebiliriz?
Evet. Geçen sene kitabım Kızıl Irmaklar hakkında bir dizi yazdım. Kitaptan ana karakter Komiser Niemans’ı aldım ve onun üzerinden dört farklı hikaye yarattım. Bu dört hikayede farklı araştırmalar yapıyordu. Dizi Fransa’da yayınlandı ve çok başarılı oldu. Son olarak bu dört hikaye hakkında kitaplar yazmaya karar verdim. Birini bitirdim, önümüzdeki hafta Fransa’da yayımlanacak. İsmi “La Dernière Chasse”. Şimdi ikinci kitabı yazıyorum. Komiser Niemans hakkında dört kitap yazmak istiyorum. Defalarca kitaplarımda aynı karakterleri kullanmak istemiyorum demiştim ama bir an bu konudaki duruşumu tamamen değiştirdim. Bu karakteri her kitapta kullanmayı seviyorum. Arkadaşım gibi oldu; “Aa komiser, haydi yeni bir kitaba gidelim”.