Jeffrey: Türkiye PKK'nın üzerinde baskının arttırılmasını söyledi

Jeffrey: Türkiye PKK'nın üzerinde baskının arttırılmasını söyledi
ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, ülkesinin PKK’ya karşı ne yapabiliyorsa yapacağını ve bu konuda Türk yetkililerden gelecek somut önerilere açık olduklarını söyledi. Jeffrey, PKK ile mücadele, Irak ve Rusya ve İran, İsrail ve Karabağ’ın Ermenistan protokolüne bağlanması konularında soruları yanıtladı.US Ambassador to Turkey, James Jeffrey jumps over a fire during Nowruz celebrations in Ankara on March 21, 2009. Nowruz marks the first day of spring and the beginning of the year in the Iranian calendar. It is celebrated on the day of the astronomical vernal equinox, which usually occurs on March 21.Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama’nın 29 Ekim’deki davetinin, Cumhuriyet Bayramı nedeniyle muhtemelen-aralık ayına ertelendiği sırada Radikal’in sorularını yanıtlayan Jefrrey, özellikle PKK ile mücadele, Irak ve Rusya ile ilişkiler ve enerji koridorları konusunda Türkiye’ye destek olurken, İran, İsrail ve Karabağ’ın Ermenistan protokolüne bağlanması konularında görüş ayrılığını gizlemiyor. Radikal gazetesinin haberine göre, Jeffrey bu görüş ayrılıklarını öne çıkarmadıklarını, Türkiye’nin bölgedeki gücü ve rolüne özel önem verdiklerini söyledi.- (Muhalefetten gelen ‘Hükümet ABD ve PKK ile uzlaşma içinde’ eleştirilerine karşı) Bizim bu konularda terörist saydığımız PKK ile görüşmemiz zaten söz konusu değil. Hükümet ile de demokratik açılım üzerine gizli, ya da özel bir bilgi paylaşımı içinde değiliz. Böyle bir iç meselede herhangi bir rolümüz, ya da iddiamız yok ve olamaz. Türkiye’nin durumu tabii ki ayrıdır, ama benzer örnekler göstermiştir ki, bu tür sorunlarla başa çıkmak için askeri yöntemlerin yanı sıra siyasi, diplomatik, ekonomik, kültürel ve toplumsal yöntemler gereklidir. Bunun nasıl yapılacağı tamamen Türk hükümetine, Türk demokrasisine ve Türk halkına bağlıdır.- Ama bizim PKK ile ortak mücadele konusunda, kamuoyu ile de paylaştığımız bir iletişimimiz var.  PKK bize göre yalnızca Türkiye için değil, bölge için bir terörist tehdittir. Türk tarafında gerek hükümette, gerekse askeri ve diplomatik kadrolarınızdaki üst düzey profesyonellik sayesinde iletişim kanalları gayet iyi çalışıyor. Türk makamlarıyla PKK’ya karşı nasıl yardımcı olabileceğimiz üzerine sürekli yakın koordinasyon içindeyiz. Askeri, istihbâri, ya da asayiş konularında Türk makamlarından gelecek her türlü öneriye açığız.- (Türk asker ve diplomatların istihbarat paylaşımından memnun oldukları, ancak Irak’ta daha etkin baskı beklediklerini hatırlatmamız üzerine) Türkiye’nin bize şimdiye dek söylediği PKK üzerindeki baskının artırılmasıdır. Geçtiğimiz günlerde PKK’nın üç bilinen ismi hakkında uyuşturucu bağlantısı nedeniyle Amerikan makamları tedbir aldı. (Ne zaman uygulanacağını sormamız üzerine) Bunlar ABD sistemine göre alınmış tedbirler. Başka girişimlerimiz de var. Örneğin Danimarkalılarla Roj TV konusunu biz de konuşuyoruz.  Irak’ta hem Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), hem de merkezi hükümet ile bu konuyu sürekli görüşüyoruz. Birkaç gün önce Irak’ın kuzeyinde bulunan 25’inci Piyade Tümeni’nin komutanı KBY yetkilileri ile hangi yeni tedbirlerin alınabileceği üzerine bir toplantı yaptı. Dışişleri sözcümüz iki gün önce Türkiye’nin PKK’ya karşı atacağı adımları destekleyeceğimizi ilan etti. Ben de şimdi söylüyorum: Genel yaklaşımımız şu ki, Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesinde yapabileceğimiz ne varsa, yapacağız.Ermenistan-Azerbaycan- Türkiye ve Ermenistan’ı imzaladıkları protokolü bir an önce onaylamaya çağırıyoruz. Bu konuda Türkiye ile farklı düşündüğümüzü biliyorum, bu da normal; ama biz Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ile Yukarı Karabağ sürecinin birbirine bağlanmaması gerektiğini düşünüyoruz. (Türkiye’nin Azerbaycan’ı kaybetmek istememesi ve kamuoyu baskısı hatırlatılınca) Bu protokoller Azerbaycan’ı dışlamıyor. Biz Türkiye ile Ermenistan ilişkilerine ne kadar önem veriyorsak, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerine de o kadar veriyoruz. Kaldı ki, Karabağ’da çözüm için Minsk süreci ilerliyor. ABD de Rusya gibi buna özel önem veriyor. Dışişlerimiz ilk kez bu konuda özel temsilci -Büyükelçi Bob Bradtke’yi atadı. Ben Karabağ konusunda yakında iyi haberler alacağımızdan ümitliyim.Rusya ve enerji- Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesinden memnuniyet duyuyoruz. Bizim de Rusya ile yakın ilişkilerimiz var. Füze kalkanı projesine son verdik. Rusya, Afganistan’daki NATO birliklerini ve malzemelerini taşıyan uçaklara hava sahasını açtı. Başkan Barack Obama’nın da söylediği gibi, iyi bir lojistik plan olmaksızın Afganistan’daki harekâtı sürdürmek zorlaşır. Ayrıca Rusya’dan Kafkaslar, Türkiye-Ermenistan yakınlaşması ve Minsk süreci (Karabağ) konularında da yardım görüyoruz. Bu bir yıl önceki durumu düşündüğümüzde büyük bir ilerleme. Diğer yandan Rusya Türkiye’nin bir numaralı ticari partneri. Burada, AB ülkeleri gibi Türkiye’nin de çekince, tek kaynağa bağlı enerji kullanımının siyasi sonuçlarına dikkat etmek olabilir.- (Türkiye’nin Rusya ve İtalya ile enerji işbirliği üzerine) Bu işbirliğinin Samsun-Ceyhan petrol boru hattı üzerine olduğunu varsayabiliriz. Bu yolla günde 1 ila 1.2 milyon varil ham petrolün Karadeniz’deki Rus limanlarından Akdeniz’deki Ceyhan terminaline taşınması öngörülüyor. Ticari geçerliliği olan her enerji koridoru gibi, bu projeyi de destekliyoruz. Ayrıca bu proje, hem Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi Boğazlar üzerindeki geçiş baskısını azaltıyor, hem de Türkiye’nin bölgedeki stratejik ve ekonomik gücünü artırıyor. Tabii Irak’taki enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden nakli düşüncesini de unutmamak lazım. Türkiye’nin Irak’la ilişkilerinin gelişmesi bu açıdan da görmek istediğimiz bir şey.İran ve İsrail- Türkiye, BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya’nın (5+1) İran’ın nükleer programı üzerine yaklaşımının destekçisi oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İran seyahatinde bu konuyu gündeme getireceğine inanıyorum. İran’ın nükleer programının, uranyum zenginleştirmesinin denetlenmesi gerekiyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı İran’ın tamamen barışçı amaçlar taşıdığından emin olmak istiyor. Bu konuda yeni bir rapor önümüzdeki günlerde çıkacak. (Türkiye’nin, bölgedeki İsrail gibi diğer nükleer gücün de denetlenmesini istemesini hatırlatmamız üzerine) Evet, bu Türkiye ile aynı düşünmediğimiz bir konu. Katılmamakla birlikte Türkiye’nin görüşlerini tamamen meşru buluyoruz. İran NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması) üyesi, İsrail değil. Ancak bir konu daha var.Bölgedeki pek çok Arap ülkesi, bize gelip İsrail’in değil İran’ın nükleer silah sahibi olmasından endişe ettiklerini söylüyorlar. Hiçbirisinin Türkiye gibi NATO üyeliği, güçlü bir ordusu ve İran’la 400 yıldır değişmeyen sınırları yok.- Türkiye ile İsrail arasındaki mevcut gerilimin ise giderilebilmesini umuyoruz. Türkiye’nin Suriye ile İsrail arasında başlattığı diyalog, bölgedeki gerilimin düşmesini sağlamıştı. Türkiye bölgedeki bütün taraflarla konuşmakta çok başarılı olmuştu. Ancak taraflardan biriyle diplomatik bir gerilim içine girerseniz, bütün taraflarla görüşebilme ve sorunlara çözüm arayışı içinde bulunma özelliği kesintiye uğrar. Bu bölge istikrarı açısından önemli bir durum.