JİTEM davasında yedi köylüyü öldürtmekle suçlanan eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ’ın tahliye edilmesini değerlendiren davanın müdahil avukatlarından Mehmet Emin Aktar, “Bundan sonra hiç kimse faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını beklemesin” dedi.
JİTEM davasındaki kilit isimlerden biri olan ve yedi kişinin ölüm emrini vermekle suçlanan Kamil Atağ’ın tahliye edilmesi davanın mağdurlarında umutsuzluğa neden olurken, davanın müdahil avukatlarından eski Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, JİTEM davasının başından beri sınırlı ve münferit bir şekilde sürdüğünü belirterek, “Kamil Atağ, yerel biri ve gücü var. Devlette koruculuk yapmış. Bırakılmış olması bu davaya yönelik devlet politikasının bir göstergesi” diye konuştu.
Ertan Altan'ın Taraf gazetesindeki haberine göre; Kamil Atağ’ın daha önce hasta olduğuna dair mahkemeye raporlar sunduğunu hatırlatan Aktar, mahkemenin hastalık nedeniyle değil de suç vasfı ve delil durumunu gerekçe göstererek tahliye kararı vermesini de devlet politikasının bir yansıması olarak değerlendirdi. Aktar şunları söyledi:
“Önce oğlunu, şimdi de kendisini serbest bıraktılar. Peş peşe giden bir süreç var. Hepimizin kafasında soru işaretleri oluştu. Bu dava açıldığında toplumda bir umut vardı, bütün cinayetleri kapsayacağı düşünülüyordu ama yeni davalar gelmedi. O zaman bu dava, devletin geçmişiyle yüzleşmesi değil, emekli Albay Cemal Temizöz’ün şahsına yönelik devlet tutumunun sonucudur. Temizöz’e Kayseri’de yaptıklarının karşılığı olarak, ona bir bedel ödetmenin bir sonucu olarak bu dava açıldı. Yani bir iç hesaplaşma sonucu dava açıldı. Bu kişi Balyoz davasından ceza yemiş, onun için kimsenin tahliye umudu yoktu. Kamil Atağ’ın ise yerel bir gücü var.”
Tahliye kararının davayı çökerteceğini söyleyen Aktar şunları söyledi:
“Bu dava açılırken sınırlı ve münferit olarak görüldü. Ergenekon’da da benzer bir süreç işledi. Kürtlere yönelik eylemlerden dolayı kimse suçlanmıyor. Yani Fırat’ın doğusunda, Kürtlerin yaşadığı yerlerde işlenen suçlardan dolayı kimse suçlanıp dava açılmış değil. Tahliye olmaması için dosyada bütün gerekçeler vardı. Sonuçta, delilleri karartma, tanıkları baskılama ve onları yönlendirme gibi girişimlerin tümü var. Bunlar zaten tutukluluğun sürdürülmesi için yeterli gerekçeler. Mahkemeler diğer davalarda aynı tutumu göstermiyor, daha sert bir tutum sergiliyor ve tahliye etmiyor. Bizim çıkardığımız temel sonuç şu: Devlet, ‘Ben bundan sonrasını yapmayacağım’ diyor. Bundan sonra kimse faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını beklemesin. Şu durumda JİTEM davası yok zaten. Bir ana dava var, orada da bir tek kişiye bile yakalama kararı çıkarmadılar. Aynı mahkemede yürüyen bir soruşturma daha var; Yeşil, Abdülkadir Aygan, Ali Ozansoy gibi isimlerin yer aldığı 15 kişi hakkında. Ama bu dosyada da herhangi bir hareket yok.”
Kamil Atağ’ın duruşmalar boyunca müştekileri tehdit ettiğini belirten Aktar, “Artık kim konuşmak ister ki bu davada? Tanıklarla telefon görüşmeleri kayıt altına alındığı halde kimse koruma altına alınmadı” dedi.
Tahliye kararının ardından davayı nasıl sürdürecekleriyle ilgili de bilgi veren Aktar, şunları kaydetti: “Biz bundan vazgeçmeyeceğiz. Bizim için bu dava bitmedi. Kararlılığımızı sürdüreceğiz. Bu dönemin aydınlatılması gerektiğini düşünüyoruz.”
Diyarbakır’da görülen JİTEM davasının duruşmalarında, “Konuşursam yer yerinden oynar”, “Elimdeki listeyi açıklarsam Türkiye sarsılır” diyen eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ aleyhinde tanıklık yapan pek çok kişi dinlendi. İnfaz edilenlerin ailelerinin yanı sıra, Atağ’ın kardeşi Mehmet Nuri Binzet de ağabeyi aleyhinde tanıklık yaptı.
Binzet ifadesinde, Cizre’de ağabeyine ait evin alt katında nezarethane olarak kullanılan odalar bulunduğunu, o yıllarda PKK’ya yardım ettiği düşünülen kişilerin bu odalara alınarak sorgulandığını, kendisinin de birçok defa bu sorgulara katıldığını söyledi. Ağabeyi Kamil Atağ’ın Cizre İlçe Jandarma Bölük Komutanı olan Cemal Temizöz’le çok yakın ilişki içerisinde olduğunu belirten Binzet, Temizöz’ün ağabeyine yardım ederek 1994 yılında belediye başkanı olmasını sağladığını da ifade etti. Binzet ifadesinde, Temizöz’ün emri ile ağabeyi Kamil Atağ’ın, İskan Arslan, Nadir Neyci gibi kişileri gözaltına alarak evindeki nezarethaneye götürdüğünü, burada bu kişilerin sorgulandığını ve infaz edildiklerini de anlattı.
Binzet, 1993-1995 yılları arasında Cemal Temizöz ile Kamil Atağ’ın bazı kişilerin infazı konusunda kararlar aldığını ve bunları uygulattığını belirterek infazları gerçekleştiren korucularla ilçe jandarmada görevli personelin isimlerini verdi.
İfadesinde tanık olduğu çok sayıda infazı anlatan Binzet şöyle devam etmişti: “1995 yılı şubat ya da mart ayında Cizre İlçesi’nin Almasigi Köyü mensubu olup Cizre İlçesi’nde oturan Abdurrahman isimli kişi PKK örgütü sempatizanı olmaktan dolayı ağabeyim Kamil Atağ tarafından öldürülmesi talimatı verildi. Bunun üzerine Kamil ağabeyim, oğlu Tamer Atağ ve Mehmet Nergiz tarafından evi civarında Cizre İlçe merkezinde kaleşnikof silahla taranarak öldürüldü. Ben Tamer ve Mehmet’e talimat verildiğinde yanındaydım. Ağabeyim Kamil, Abdurrahman’ın öldürülmesini söyledi.”
1994 yılında kardeşi İhsan Aslan’ın kaçırılmasıyla ilgili Yusuf Aslan da tanık sıfatıyla ifade vermişti. Aslan, “Cizre’nin ileri gelenlerinden biriyle Kamil Atağ’ın evine gittik. Kardeşimi bırakmasını söyledim. Kardeşimin onlarda olmadığını söyledi. Evden çıktıktan sonra bir adam bana kardeşimin Kamil Atağ’ın oğlu Kukel’in evinde olduğunu söyledi. Kukel’in evine gittim ama kardeşimin orada olmadığını söylediler. Korucu ve silahlı adamlar vardı. Korkup geri geldim. Kuzenim savcıya dilekçe verdi ama kabul edilmedi. İşyerimi kapattım ve iflas ettim. Nerede bir cenaze bulunsa birini gönderip baktırıyordum. Kamil Atağ’a birçok tanıdık gönderdik. Ama bir sonuç alamadık. Kamil Atağ belediye başkanlığına aday olduğunda ona oy verirsek kardeşimi bırakacağını söyledi. Atağ belediye başkanı oldu.”
1993 yılında infaz edilen İhsan Arslan’ın eşi Şevkiye Arslan ise, yaşadıklarını şöyle anlatmıştı: “Mahallemize asker ve sivil giyimli kişiler geldi. 20’ye yakın kişiyi panzerin yanına topladılar. Eşimi götürdüler. Bıraktırması için Kamil Atağ’ın yanına gittim. Bana ‘Devlet kimdir? Devlet benim’ dedi. Ben olaydan üç gün sonra yakınlarımın bulunduğu Mersin’e göç ettim. Cizre’deki evimi de sattım.”