Zaman Gazetesi yazarı Joost Lagendijk bugünkü 'Erdoğanoloji' başlıklı yazısında, Erdoğan'ın Şanghay Beşlisi'ne girme teklifini açıklamasının ardından yazdığı yazıda, Erdoğan'ın ne demek istediğini ve birilerinin çıkıp, ulusa kılavuzluk yapması gerektiğini belirtti. 'Ülkenin bir numaralı siyasisinin bu kez ne demek istediğini izah etmeye çalışarak, bu karmaşık zamanlarda yönünü şaşırmış bir ulusa kılavuzluk edebilir.' diyen Lagendik'in yazısının bir bölümü şöyle:
Şanghay açıklaması, münferit bir olay değil. Son 12 ayda, Başbakan’ın verdiği bir mülakat ya da yaptığı bir konuşmayla ne yapmak gerektiğini gerçekten kimsenin bilmediği pek çok an yaşandı. Erdoğan’ın kürtajı yasaklamak ve ölüm cezasını yeniden yürürlüğe sokmakla ilgili söylediklerini hatırlayın. Bazı âlimler, bu ani ve sıklıkla duygusal patlamaları, Başbakan’ın gerçek iç duygularının yansıması diye izah etmeye çalıştı. Aynı zamanda pek az kişi, onun bu samimi inançlarını gerçekten somut politikalara dönüştürebileceğine inanıyordu, zira bir pragmatist olarak bunların ya imkânsız ya da istenmeyen şeyler olduğunun farkındaydı.
Diğerleri, bunları, iktidar partisi içinde geniş çapta paylaşılan görüşler olarak değil de, Erdoğan’ın 2014 başkanlık seçimi kampanyasının parçası olarak milliyetçi veya muhafazakâr değerlere atıf olarak görmemiz gerektiğini düşündü. Yoksa bunları, mesela Kürt sorunu gibi sahada gerçek ve elzem gelişmeler kaydedilmesi gereken meselelerden dikkati uzaklaştırarak analistleri ve köşe yazarlarını meşgul tutan zekice ama faydasız müdahaleler olarak mı yorumlamamız gerekiyordu?
Aynı muğlâklığı Şanghay önerisine verilen tepkilerde de görebiliriz: Gerçekten taraf değiştirmeyi düşünüyor mu? Avrupalılara şantaj yapmaya mı çalışıyor yoksa sadece hayal kırıklığını mı açığa vuruyor? Bunlar kişisel görüşleri mi yoksa AKP içinde temelden yeni bir dış politika yöneliminin yansıması mı? Türkiye sırtını sadece Avrupa değil, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar’a da çevirip yüzünü Uzakdoğu’ya mı dönecek?
Bu tür soruların ardı arkası kesilmiyor, zira Başbakan’ın niyetlerinden kimse emin değil. Şahsen, ben, bunu, hem Erdoğan’ın özgüveninin şişmiş ve sınır tanımaz düzeyini hem de güvenilir kurumların yokluğunu yansıtan fena halde endişe verici bir durum olarak görüyorum. Ki o kurumlar önce uzun vadeli vizyonlar geliştirir, sonra da, istikrarsız bir bölgede gündelik değişimlerden ya da belli bir kişinin geçici heveslerinden bağımsız olarak o vizyonlara bağlı kalır.
Maalesef, Erdoğan’ın diplomatik dil kullanmama, hassas tartışmalara aniden müdahale etme ve canı istediğinde sesini yükseltme eğilimini bildiğimizden, Şanghay’ın çözülmeye muhtaç son muamma olarak kalmayacağından emin olabiliriz.
Dolayısıyla her üniversite, gazete ve TV kanalının, kendi uzman, sertifikalı Erdoğanologlarını atamasını öneriyorum. Hepsi bir araya geldiğinde, her yeni vukuatta, ülkenin bir numaralı siyasisinin bu kez ne demek istediğini izah etmeye çalışarak, bu karmaşık zamanlarda yönünü şaşırmış bir ulusa kılavuzluk edebilir.