HDP'nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 'Devran' kitabındaki hikâyeleri okuma tiyatrosuna dönüştüren Julide Kural, o gecenin hikâyesini anlattı. Julide Kural, projeye 4 erkek oyuncuyla başladıklarını ancak oyuncuların, gelecek tepkilerden çekindiği için oyunu terk ettiklerini söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu ve önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş'ın izlemeye gitmesiyle Selahattin Demirtaş'ın 'Devran' isimli kitabının okuma tiyatrosu siyasetin gündemi oldu. Sanatçı Julide Kural, o geceyle ilgili "Ne zamandır ihtiyaç duyulan yan yana gelebilme durumu gerçekleşti, sanatın da öyle bir gücü var tabii. O gecenin bende kalan en net duygusu aslında sanatla, tiyatroyla toplumsal bir dayanışma duygusunun örtüşmesi oldu" dedi.
Gazete Duvar'ın Gazete Pencere'den aktardığına göre, Mutlu Hesapçı'ya konuşan Julide Kural özetle şunları söyledi:
"Tiyatro oyunun karar verdikten sonra hikâyeleri seçtim. Sadece tek bir gösteri olarak planladım, bu bir proje değil sadece tek gece yapılan bir gösteri olacak dedim. Kafamda şöyle bir şey vardı; dört erkek oyuncu, kadın oyuncu olarak ben ve iki de müzisyen olacaktı. Çeşitli nedenlerle o oyuncular gitti. Bu bir dayanışma gecesi, insanları ancak gönül birlikteliğiyle bir arada tutabilirsin. Bu nedenle bunu algılayabilecek ve birlikte olabileceğim oyuncular ile konuştum ve üç erkek oyuncu ile anlaştım."
"Fakat sadece Selahattin Demirtaş isminin yarattığı kaygı nedeniyle oynamaktan vazgeçtiler. İnsanlar düşünsel olarak kaygılanmadılar, iş bulamama, kara listelere girme kaygısı oldu. Bu yüzden anlaştığım üç erkek oyuncu projeyi daha başlamadan bıraktı. İsimleri söylemeyeceğim. Benim gibi bilinen oyunculardı. Kimseyi suçlamıyorum çünkü zor bir şey bu bedeli göze almak. Bence sanatçı bedeli göze almalı benim düşüncem o, ama her sanatçı böyle düşünmeyebilir. Sonra bu süreci bilen bir oyuncu kendisi geldi ve projede olmak istediğini belirtti fakat aynı kaygılarla o da gitti. Son oyuncunun gitmesine üzüldüm çünkü provaları yapmıştık ve yarıda kaldı. Bizim meslekte iş yarıda bırakılmaz, bu duruma çok kırıldım. Ben de erkek hikâyelerini okumaya karar verdim. Projeyi de bir kadın ve bir erkek oyuncuya dönüştürdüm."
"Ben baştan o riski göze alarak yola çıktım. Ben şöyle düşünüyorum; yaratılmaya çalışılan bir korku ortamı var. Korku korkuyu, cesaret cesareti besler ve ben sanatçı olarak Brechtleri, Tolstoyları, Çehovları oynayıp sahnede ondan sonra lay lay lom bir hayatı seçerek aman bana bir şey olmasın, bir şey değmesin deyip o sorumluluktan kaçamıyorum. Hayattaki her şey, haksızlıklar, eşitsizlikler benim de sorunum, bu benim kalbimi acıtıyor."
"Selahattin Demirtaş bir oyun yazarı değil ama Selahattin Demirtaş önemli bir siyasetçi ve Türkiye'nin geleceğinde de önemli bir siyasetçi olacak. Ben onu haksız yere hapishanede tutulan siyasi bir tutsak olarak nitelendiriyorum. Çünkü hem davalarını biliyorum, okudum hiçbir geçerli gerekçe yok ortada, gerçek anlamda hukuk işlemiyor. Mesleği siyaset olan, siyaset yapmak dışında bir şey yapmamış Selahattin Demirtaş gibi bir insanın duvarların ardına atılması bir yana, o duvarların ardındayken bile sürekli olarak umut vermesi, yaşam sevincinden söz etmesi önemli. Yazdığı öykülerde naif, küçük ve ezilmiş insanı kalbinden anlatıyor. O bu kadar yaşama sevinci doluyken ve haksız yere orada tutuluyorken ben burada hiçbir şey olmamış gibi davranamıyorum. Onun ürettiği bir şeyi alıyorum ve kendi anladığım dile doğru yönlendiriyorum."
"(Çevrenizdeki insanlar mesafe koymadı mı? Hayat arkadaşınız Kadir İnanır bu projeyi nasıl karşıladı? sorusu üzerine) Çevrem alıştı benim durumuma herhalde. Hayat arkadaşlığımızda 18 yıldır birlikte olduğumuz için yaptığımız işlerde birbirimizden destek alırız, anlatırız, paylaşırız ve destek oluruz haliyle. Biz bu eleştirileri göze alarak yapıyoruz çünkü sanatçı göze alır. Tarihe de baktığınız zaman bütün büyük sanatçıların da bedel göze alarak yaşadıklarını görürsünüz. Sadece paparazzilere el sallayanlara sanatçı denmiyor. Sanatçı dünyada kalıcı olarak ürettiği şeyi ilkesel olarak savunan insan anlamına geliyor. Dolayısıyla biz zaten her şeyi göze alarak yola çıkıyoruz. İnsanlar farklı fikirlerde yan yana gelebilmeli. Birlikte yaşamak durumundayız ama maalesef herkes birbirinden nefret ediyor. Mesela ben başörtülü kadınlar için ne kadar mücadele ettiğimi size anlatamam ama şimdi ilk başta onlar bana söylemediklerini bırakmadılar daha sonra ve bizi yargıladılar."
"O gün gelen kadın misafirlerimiz onun eşiydi bunun eşiydi diye tanımlıyoruz ya evet doğru eşlerinden dolayı tanınıyorlar ama ben farklı düşünüyorum. Kadın özgürlük mücadelesini önemseyen bir kimlik olarak şunu söyleyebilirim, evet onların eşleri ünlü isimler ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ne zaman işler zora girse hep kadınlar ortaya çıkar. Örneğin 12 Eylül'den sonra anneler sokağa çıktılar, çocuklarının peşinden gittiler. Ne zaman bir şeyler zora girse kadınlar hareketleniyorlar ve diyorlar ki; 'Bu erkek dilinin politikasının dışında bir de biz varız ve meseleyi başka bir yerden okuyabiliriz.' O geceye çok kaba bir erkek mantığı ile baktığında CHP aslında HDP'ye yanaşmaya çalışıyordu gibi tespitler yapıldı. Bence bunun dışında çok özel bir anlamı vardı ve kadınlar oraya gelerek şunu söylediler; 'Biz konuşabiliriz yan yana durabiliriz, eğer demokrasi inşaa edilecekse de bir parçası olmaya hazırız.' Benim gördüğüm resim bu. Yani birilerinin eşlerini görmedim ben o fotoğrafta. Ben orada dimdik duran, duygularını gösteren ve hisseden kadınlar gördüm. Bir şeyler değişecekse bu kadınlar ellerini uzattığında değişecek."