Karadeniz’de 8 ilin yaylalarını birbirine bağlayacak tartışmalı Yeşil Yol Projesi’nin Rize, Çamlıhemşin güzergâhında yaylaların patika yolları dinamitle patlatılmaya başlandı. Kaçkar Dağları'nın zirvesinde dozer sesleri yankılanırken, bölge sakinleri projeden rahatsızlıklarını dile getirerek, “Hançer gibi saplandı dağlarımıza bu Yeşil Yol” dedi.
Cumhuriyet'ten Hazal Ocak'ın izlenim haberi aynen şöyle:
Hangi yaylaya, hangi dağa gidersek gidelim yolun bir tarafından Yeşil Yol’un yarattığı tahribat karşımıza çıkıyor. Dozerler ise Kaçkar Dağları’nın zirvesine ulaşmış. 2 bin 550 metrede artık sadece kuş, yağmur ve rüzgâr sesi değil, dozerlerin sesleri de yükseliyor. Meraları bölünen hayvanlar ise nereye gideceğini bilemiyor. Doğma büyüme Çamlıhemşinli 61 yaşındaki Süreyya Yücel, nam-ı diyar Süreyya Abla, Kaçkar Dağları’nı göstererek, “Hançer gibi saplandı dağlarımıza bu Yeşil Yol” diyor.
İstanbul’dan Çamlıhemşin’e doğru yola çıkıyoruz. Bölge sakinleriyle Yeşil Yol proje güzergâhında yer alan Çamlıhemşin yaylalarını yürüyerek gezeceğiz. Yolculuğumuz 2 gün sürecek. Fırtına Vadisi’ne girer girmez 57 kilometre uzunluğundaki Fırtına Deresinin güzelliğiyle karşılaşıyoruz. Bizi pansiyonunda konaklayacağımız 1932 doğumlu 86 yaşındaki İdris Duman karşılıyor. Fırtına Vadisi’ne bir şekilde yolu düşen herkes “İdris Amca” olarak tanır İdris Duman’ı. İdris Amca burada ilk pansiyon işletenlerden ancak vadideki yapılaşmayı gördükçe ve vadinin durumunu gözlemledikçe pansiyona devam etmek istememiş ve mal varlığıyla bir vakıf kurmuş. Yeni kurduğu vakıfta vadinin korunması için çeşitli çalışmalar yapacak.
86 yaşındaki İdris Amca, vadiyi yapılaşmaya karşı korumak için mücadele başlattı.
İdris Amca’yla vadinin ortasında, Fırtına deresi kıyısında yer alan pansiyonuna doğru gidiyoruz. Bize vadide süren inşaatları göstererek, “Bunlar hep imar affından sonra bu yıl çıktı ortaya” diyor. Biraz ilerledikten sonra vadinin sol tarafında yer alan eski bir maden ocağını göstererek başlıyor anlatmaya:
“Bu ocak 30 yıl önce çalışıyordu. Bu gördüğün büyük taş kopup vadinin bu tarafına düştü. Bir de ‘doğa kendini yeniler’ diyorlar. Görüyorsun bir tane ot bitmedi.”
İdris Amca’ya Yeşil Yol’u sorduğumuzda ise “Yaylaya gitmek istediğimde yol var. Gidiyorum. Şimdi neden bu yaylaları yollarla bağlamak için ısrar ediyorlar, anlamak mümkün değil” yanıtını alıyoruz. Yayla evi ve oteller yan yana İdris Amca’nın pansiyonunda konakladıktan sonra sabahın erken saatlerinde bölge sakinleri ile buluşuyoruz. Doğma büyüme Çamlıhemşenli Mehmet Akif Çolak (60), Süreyya Yücel (61), Fatih Tarakçı (55) ve İbrahim Demirci (48) ile Hala Vadisi’nden Ayder Yaylası’na doğru yola çıkıyoruz. Kaçkar Dağları Milli Parkı’ndan giriyoruz. Yemyeşil bir doğa ve gürül gürül akan Hala Deresi... 1800 metredeyiz. Bu güzellik Ayder Yaylası’ndaki arnavutkaldırımı yollar ve yoğun yapılaşmayla bölünüyor. Süreyya Abla, bölgede bir arıtma tesisi olmadığını, buralardaki tüm evsel atıkların doğaya salındığını anlatıyor. Ayder Yaylası’nı küçük bir bölümünde eski tek katlı yayla evleri dururken büyük bölümünde ise 3, 4 katlı oteller sıra sıra dizilmiş. Süreyya Abla, eskiden Ayder Yaylası’nın ne kadar güzel bir yer olduğundan bahsediyor.
Arkadaşımız Hazal Ocak ve bölge sakinleri, yaylalara ulaşmak için yüzyıllardır kullanılan patikaları yutan ‘ Yeşil Yol’un izini sürdüler...
Ayder Yaylası’ndan Yukarı Kavrun’a doğru yürüdüğümüzde Yeşil Yol projesinin hummalı çalışmasıyla karşılaşıyoruz. Sol tarafta dozerlerle yollar genişletiliyor, taş duvarlar örülüyor, sağ tarafta ise dere akıyor. Avukat İbrahim Demirci, yetkili kurumlara Milli Park sınırları içerisinde yol da duvar da yapamayacaklarını defalarca anlattıklarını ancak “Avukat Bey, niye karşı çıkıyorsunuz ki ne güzel duvar yaptık” yanıtını aldığını söylüyor ve “Bu duvarlar yaban hayatı da bölüyor. Hayvanlar geçemiyor” diyor. Mehmet Abi ise “Hayvan çıkıyor, inecek yer bulamıyor. Hayvanlar da şaşırdı. Bir gün çıkıyor başka yol, başka gün çıkıyor başka yol. Her gün gittiği yoldan ertesi gün gidemiyor. Mesela burası dere kenarında serilip uzandığımız bir yerdi. Şimdi mahvolmuş” diye ekliyor. Yol boyunca yapımına başlanan viyadük bile görüyoruz. Ara ara ise kenarlarda otlayan hayvanlarla karşılaşıyoruz. Aşağı Kavrun Yaylası’nı geçip Yukarı Kavrun Yaylası’na varıyoruz. Yol boyunca dozerler çalışıyor. 2 bin 100 metredeyiz. İnekler otluyor. Kışlık samanlar hazırlanıyor. Yeşil Yol için de taşlar kırılıyor. Bir köy kahvesine giriyoruz. Bölge sakinleri “ Yeşil Yol istemiyoruz ama ne yapalım kızım. Kaş yaparken göz çıkarıyorlar. Cennetimizi cehenneme çeviriyorlar” diyor.
Tek katlı taş yayla evlerinin üzerinden dağlar uzanıyor, dağları ise Yeşil Yol bölüyor. Dozerlerin çalıştığı son noktaya kadar gidiyoruz. Burası yaklaşık 2 bin 550 metre... Yolu yaran dozer, çıkan molozları da aşağıya doğru bırakıyor. İrili ufaklı sayısız taş metrelerce yükseklikten aşağıya yuvarlanıyor. İbrahim Demirci, “Böyle çalışamazlar. Arkalarında bir kamyon olmalı ve çıkan molozlar taşınmalı” diyor. Süreyya Abla, “Hançer gibi saplandı dağlarımıza bu Yeşil Yol. Göbeğinden yardılar” diye tepki gösteriyor. Patika yollar da burada kesiliyor. Samistal Yaylası’na gitmek için dinamitle patlatılmış yolların tepesinden 2 bin 600 metre yüksekliğe tırmanıyoruz. Ardından karşımıza çıkan patika yollarda yaklaşık 1 saatlik yürüyüşün ardından Samistal Yaylası’ndayız. Dağların arasında ‘çanak’ adını verdikleri yerde kalan 2 katlı taş evlerin bacası tütüyor. Dağlarda ise artık görmeye alıştığımız görüntü: Dozerler çalışıyor. Geceyi rüzgâr ve dozer sesleriyle burada geçiriyoruz.