23 yaşındaki trans kadın Eylül Cansın, 4 Ocak’ta sabaha karşı saat 03:30 sularında İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nden atladı. Cesedine Ortaköy sahiline yakın bir alanda ulaşılırken köprüden atlamadan önce çektiği video T24’te yayımlandıktan sosyal medyada dolaşıma girdi. “Bugün benim en güzel günüm. Çok mutluyum ama bugün benim için bir güzel gün daha olacak. Herkese teşekkür ediyorum” diyerek başladığı videosuna Cansın şöyle devam ediyordu:
“Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim yapamadım. Anladınız mı? Bana çok engel oldular. Beni çok mağdur ettiler. Herkesi Allah ile başbaşa bırakıyorum. Şu an Boğaz Köprüsü’ne doğru gidiyorum.”
Cansın’ın videosunda kullandığı ifadelere rağmen annesi Nurcan Zengin Bala, yaşananların bir intihar olmadığını söylüyor. Cansın’ın videoda “Tek isteğim, anne benim evde küçük bir köpeğim var, onu sana emanet ediyorum. O hiç çişini ve kakasını eve yapmıyor. Ona bakarken ‘O benim evladım’ de her zaman, ona kızma” diyerek seslendiği annesi Bala, şu soruyu soruyor:
“Kızım intihar etmedi. İntihara sürüklendi trans çetesi tarafından. Çocuğumun o gece yerini buldular ve tehdit ettiler. Ölüme giderken köpeğini düşünen bir çocuk, anasını hiç düşünmez mi?”
Kadıköy’de bir trans çetesi olduğunu savunan ve kızını ölüme sürüklediklerini ileri süren Nurcan Zengin Bala, T24’e bu çetenin üyeleri olduklarını iddia ettiği isimleri aktardı. Bala, “trans çetesi”nin Eylül Cansın’a yaptığı işkencelerin yanı sıra Cansın’ın çocukluğunu, iş ve sosyal hayatında maruz kaldığı mahalle-toplum baskısını, trans çevresinde neler yaşadıklarını ve öldüğü gün neler olduğunu anlattı.
Tekirdağ’da eşi ile birlikte yaşayan 43 yaşındaki anne Bala, Cansın’ın hikayesinde bazen şiddetiyle, bazen kayıtsızlığı ama her zaman ayrımcılığıyla var olan polislerin varlığını da unutmadı.
Eylül Cansın’ı, ardında sadece köpeğini bırakarak 23 yaşında hayata veda etmeye zorlayan hayatını, annesinin gözünden okumak için buyrun.
"Bebeklerle oynardı sürekli. Benim kıyafetlerimi giyerdi hep. Bir trans çocuk olduğunu anlamamıştık. Zaten 18 yaşına gelene kadar da bana bir şey söylememişti."
“Eylül çok kibar bir çocuktu. Su içerken bile izin alırdı. Parmakla gösterilirdi. Okulda öğretmeni ‘Bu çocuk çok kibar’ derdi. Okulda bacak bacak üstüne atıp elini kulağına koyup düşünürmüş, hiç ders dinlemezmiş. Öğretmeni tıpkı ‘Büyük insanlar gibi sürekli düşünürdü’ derdi. Çocuğum hiç bir zaman erkek çocuklarıyla oyun oynamazdı. Zaten ilkokul birinci sınıftayken henüz hazır olmadığını düşünerek okuldan almıştım. Bir sonraki yıl devam etti okuluna. Bebeklerle oynardı sürekli. Benim kıyafetlerimi giyerdi hep. Bir trans çocuk olduğunu anlamamıştık. Zaten 18 yaşına gelene kadar da bana bir şey söylememişti. Şişli Lisesi’ne gitti, oradan sonra bir veterinerin yanına girdi ve asistanlık yaptı. Çocukluğundan beri hayvanlara karşı özel bir ilgisi vardı. Çocukken hayvanları vardı hep. Tavşan, kedi, köpek, kuş, balık, hamster, kaplumbağa…”
Bala, Eylül’ün okuldan sonra başladığı çalışma hayatında cinsiyet kimliğinden dolayı ne tür zorluklarla karşılaştığını şöyle aktardı:
“Çalıştığı iş yerlerinden sürekli ayrılırdı Eylül. İnsanların bakışları ve dedikoduları gizliden bir baskı oluştururdu kızımın üzerinde. Veterinerden sonra kızımı bir tekstil atölyesinde işe yerleştirdim ama insanlar orada da çalışmasına izin vermediler. Gizli baskı ve şiddet orada da kızımı rahat bırakmadı ve o işten de ayrılmak zorunda kaldı benim çocuğum. Saçlarını uzatırdı ben de ısrarla kuaföre götürür, kestirirdim saçlarını. Ben kendisindeki bu farklılığın ne olduğunu sordukça, kendisinin entelektüel olduğunu söyler ve ‘Cemil İpekçi de böyle’ derdi. Bana zaman zaman LGBTİ temalı filmler izlettirirdi. Filmleri izlerken ağlardı Eylül.”
Nurcan Zengin Bala, babası ile kızının ilişkisine dair şunları söyledi:
“Kızımın babası, Eylül 4 yaşındayken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Daha sonra ikinci bir evlilik yaptım. İkinci eşimden çok çektik. Beni ve kızımı her gün döverdi. Sürekli onun şiddetine maruz kalırdık. Zaten daha fazla dayanamamıştım şiddete ve boşanmak zorunda kalmıştım.”
“Eylül’ün cinsiyet kimliğine ilişkin durumunu ilk ne zaman anladınız, size açıldı mı” sorusu üzerine Nurcan Zengin Bala şu ifadeleri kullandı:
“Eylül 18 yaşına gelince bana söyledi. ‘Anne ben sana hep filmler izlettiriyordum ama sen anlamıyordun’ dedi. ‘Beni ya böyle kabul et ya da ben giderim’ demişti. Ben de halasını arayıp bu konuda kendisinden yardım istedim. Halası geldi ve Eylül’ü Şişli Pangaltı’da bir psikologa götürdük. Psikolog bize bunun genlerden kaynaklanan bir durum olduğunu ve bu konuda Eylül’ün çok fazla bilinçli olduğunu, bu anlamda şanslı olduğumuzu söyledi. Hatta psikolog bize ‘O kadar çok hastam var ama Eylül kadar bilinçli birisini daha önce hiç görmedim’ demişti.”
Nurcan Zengin Bala, hayatlarının daha sonra nasıl ilerlediğini şöyle anlattı:
“Kızımın çalışmasına izin vermiyorlardı. Nereye gitse iki gün sonra ayrılmak zorunda kalıyordu. O yüzden ben çalışıyordum O da evde kalıyordu. Ben ona dışardan yemeğini ve ihtiyaç duyduğu her şeyi getiriyordum. Gündüz arada markete gidermiş Eylül ve mahallenin erkek çocukları onu kovalarmış ve küfür ederlermiş. O dönem Okmeydanı’nda yaşıyorduk. Zamanla Eylül internet sayesinde kendi gibi arkadaşlar edindi. Ben uyuyunca o gece gizlice dışarı çıkardı. Arkasından koşardım, seslenirdim ama o yine de giderdi. Artık bebek değildi ki kilit altında tutayım. Sonra Sıla adında bir trans kadınla tanıştı. Sıla, Kadıköy’de yaşıyordu. Zaten benim çocuğumu ilk yoldan çıkartan o oldu. Bir gün aldım karşıma evladımı, konuştum. Bu böyle olmaz, dedim. Dönüşümün zamanı gelmişti. Halası bankadan 5 bin lira kredi çekti ve biz de gidip kızıma silikon meme yaptırdık. Ben çalışıyordum kızım evde kalıyordu.”
“Bir gün ‘Ben Sıla’ya taşınacağım’ dedi ve gitti. Hatta kira bedeli karşılığında Sıla’ya 5 yüz lira ödeme yapacağını söyledi. Ama kızım daha bir hafta olmamıştı ki evine geri döndü. Sıla’da başına olumsuz olaylar gelmiş. Çantasından parasını çalmışlar, hatta cüzdanını akvaryumun içine atmışlar. ‘Anne olmadı, yapamadım’ dedi. Ben nerden bileyim Sıla gibilerin bu işin tüccarı olduğunu! İçlerine girmemişim ki daha önceden neyin ne olduğunu bilmiyorum. Ben de kızıma oturabileceği bir ev bulmasını söyledim. Kenarda birikmişim vardı, ona sıfırdan kendi başına bir düzen kuracağımı söyledim. Şişli’de eski adliye binasının sokağında bir ev kiraladık. Bir kamyon eşya aldım kızıma. Çeyiz düzer gibi evini baştan sona yeni eşyalarla donatmıştım. Ama bir yanda da ‘Bak annecim, eğer pişmansan gel dön evine’ diyordum. Kısa bir zaman sonra beni aradı kızım, bina sakinleri kendisinden şikayetçi olmuşlar. Bir gün eve polis gelmiş ve kızıma çok sert davranmışlar. Hatta evde köpeği vardı, köpek havlayınca polis daha çok sinirlenmiş. Eylül, ‘Polis neredeyse silahını çıkartıp köpeğimi vuracaktı anne’ dedi bana. Parası kalmamış sokağa da çıkamıyormuş korkusundan, günlerce evde köpeğiyle beraber aç kaldıklarını söyledi. Bana da çekindiği için söyleyememiş. Ben de kızıma gece geç saatte ‘Bin bir taksiye, atla dön gel evine’ dedim. Bir iğne almadık o evden, öylece terk ettik orayı. Sırf mahalleli ve binadakiler kızımdan rahatsız oldukları için.”
"Mahalleli benim için ‘Travesti anası da o biçim galiba’ diyordu. Ben de Okmeydanı’na eski evime geri döndüm."
“Benim yanıma geri döndü çocuğum. Dışarı çıkmazdı, arkadaşları gelirdi eve. Mahalleli kızımdan rahatsız olmuş ve muhtara gidip şikayetçi olmuşlar. Benim kızım mahallelinin çocuklarına kötü örnek oluyormuş. Ev sahibim geldi ve bana eğer yalnız yaşıyacaksam bu evde kalabileceğimi, aksi takdirde taşınmam gerektiğini söyledi. Ben de kızımı alıp kısa süre sonra o evden ve mahalleden taşındım. Mahalle baskısı her geçen gün artıyordu, bunu artık hissedebiliyorduk. Yeni taşındığımız mahallede de bu sefer benim hakkımda bir baskı ve şiddet görmeye başladık. Kulağımıza çalınan söylentiler canımızı sıktı. Mahalleli benim için ‘Travesti anası da o biçim galiba’ diyordu. Ben de Okmeydanı’na eski evime geri döndüm.”
“Ev sahibim Eylül olmadan bana yeniden kiralamayı kabul etmişti. Bir süre sonra Eylül beni aradı ve ‘Anne ben Kadıköy’e taşınıcağım, çok iyi bir insanla tanıştım’ dedi. Çok iyi insan dediği de Yankı Bayramoğlu. Yankı Bayramoğlu sözde Kanada’ya yerleşeceğini ve evini olduğu gibi 6 bin 500 lira karşılığında kızıma devredeceğini söylemiş. Eylül’ün intiharından yaklaşık iki yıl önce oluyor bu olay. Ben de kızıma kimseye güvenmemesini ve yine sorun yaşayacağını söyledim. Eylül bana ısrarla Yankı’nın çok iyi biri olduğunu söylüyordu. Yankı kızımdan 4 bin lira peşin para almış, geri kalanını da sonra ödersin demiş. Yaklaşık iki ay gibi bir zaman geçtikten sonra kızım ağlayarak beni aradı. ‘Anne Yankı ve arkadaşları beni çırılçıplak soydular, bütün kıyafetlerimi yaktılar, beni dövdüler ve paramı da geri vermediler’ dedi. Kızımın bütün kıyafetlerini ben kendi ellerimle dikerdim çalıştığım tekstil atölyesinde. ‘Biliyor musun anne’ dedi, ‘Hiç bir şeye yanmam ama senin diktiğin elbiseleri bile yaktılar ya ona yanıyorum üzülüyorum.’”
Nurcan Zengin Bala, Eylül’ün yaşadıkları ardından eve geri dönüp dönmediği sorusuna şu karşılığı verdi:
“Hayır geri dönmedi. Yine Kadıköy’de biriyle tanışmış. ‘Anne çok iyi biriyle tanıştım, günlük 50 TL para veriyorum, evinde kalıyorum’ dedi. Hiç bana demedi, ‘Beni çalıştırıyorlar’ diye… Şebekenin içine düştüğünü söylemedi… Aşkın Güldiken. Kadıköy trans çetesi. Kalktım, kızımın yaşadığı o eve gittim. Gözümle görmek istedim nasıl bir yerde yaşadığını. Eve bir gittim, evde bir sürü trans kadın. İlk defa o kadar çok trans kadını bir arada gördüm. Ben o evi pansiyon gibi bir şey sandım. Aşkın Güldiken beni görünce yanıma geldi, ‘Anneciğim sen rahat ol, evladın burada gayet rahat, aklın hiç kalmasın’ dedi. Ay ben nereden bileyim çocuğumu orada pazarladıklarını, uyuşturucu batağına sürüklediklerini! Oradan da kısa süre sonra ayrıldı Eylül, Bostancı’da tek başına bir ev kiraladı. Aşkın Güldekin’in yanında hizmetçi olarak çalışan Reyhan adında bir kadın kızıma yardımcı olmuş. Bir gün Reyhan Hanım bana kızımın Aşkın Güldiken’in evinde yaşadıklarını bir bir anlattı. Kızımı fuhuş yapmaya zorladıklarını, esrar içmeye çalıştırdıklarını ve hatta dövdüklerini anlattı. Eylül’e sordum olanları, ‘Anne seni üzmemek için anlatmadım’ dedi. ‘Senin sözünü dinlemedim, başıma bu olaylar geldi. Utandım, anlatamadım anne’ dedi. Bostancı’da yeni kiraladığı evde birkaç gün kaldıktan sonra Tekirdağ’a, evime geri döndüm ben.”
Nurcan Zengin Bala, “Eylül’ün yaşadığı sorunlar yeni eve taşındıktan sonra yine devam etti mi” sorusu üzerine şu yanıtı verdi:
"Kızımın evine girdiğimde gördüğüm tablo son derece korkunçtu. Kızım bir tek ölmemişti. Her tarafı yara bere ve kan içindeydi. Vücudunun her yerinde morluklar vardı."
“Evet, devam etti, hem de derecesi giderek artmıştı şiddetin. İntiharından yaklaşık iki ay önce Aşkın Güldiken kızıma ‘Eğer Kadıköy’de yaşamak istiyorsan günlük kazancının yarısını bana ödeyeceksin’ demiş. Kızım da bir süre onlara korkudan para vermiş ama sonra kabul etmemiş ve ‘Artık size para vermiyeceğim’ demiş. Aşkın Güldiken, Duygu Buket, Kumsal Sönmez ve Elçin Canözü kızımı Bağdat Caddesi’nin ortasında çırılçıplak soymuşlar elektroşok silahıyla, masa ve sehpa bacaklarıyla dakikalarca dövmüşler. Evlerinin yakınlarında bir otoparka almışlar kızımı, orada öldüreceklermiş. Yoldan geçen genç bir erkek görmüş koşmuş ve yardım etmiş kızıma. Ölümden kurtarmış kızımı o gizli kahraman. Kızım kendine gelir gelmez beni aradı ve kendisini öldürmek isteyenlerin isimlerini ve telefon numaralarını whatsapp üzerinden mesaj olarak gönderdi bana. Ben de onları aradım. Kumsal Sönmez çıktı telefona ve bana tehditler savurdu, küfür etti. Hatta bana ‘Gel gel, seni de bilmem ne yaparız’ diyerek yüzüme kapadı telefonu. Ben hemen Tekirdağ’dan kalktım, İstanbul’a geldim. Kızımın evine girdiğimde gördüğüm tablo son derece korkunçtu. Kızım bir tek ölmemişti. Her tarafı yara bere ve kan içindeydi. Vücudunun her yerinde morluklar vardı.”
“Tabii ben hemen polis merkezine gidip şikayetçi olmamız gerektiğini kızıma söyledim. Ama kızım yerinden kıpırdayacak gibi değildi. Ben de ertesi gün biraz daha iyi olur, öyle gideriz dedim kendi kendime. O akşam Aşkın Güldiken’in evinde hizmetçi olarak çalışan Reyhan Hanım geldi. Bize bir mesaj getirmişti trans çeteden. Aşkın Güldiken ‘şikayetçi olursak kötü olur’ diye bizi Reyhan Hanım aracılığıyla tehdit etti. Ben de ‘Tek bir şartla şikayetimden vazgeçerim, o da kızımı rahat bırakacaklarına söz verirlerse’ dedim. O esnada Elçin Canözü aradı beni ve ‘Eylül’ün eşyalarının tamamı ben de, gel al’ dedi. Ben de gündüz kalktım, oraya gittim. Eylül de daha iyiydi, o da geldi benimle.”
“Kapıdan bizi içeri almadılar, Görgülü Pastanesi’ne gidip onları beklememizi söylediler. Ben de ‘Ne pastanesi, kızımın eşyalarını verin’ diye söylendim. O esnada Aşkın Güldiken aradı Eylül’ü ve ‘O orospu ananı da al, Tokat’a git’ dedi. Kızım da sen ‘Bizim sırtımızdan para kazanıyorsun’ diye sert bir şekilde tepki verdi ve taksiyi çevirdik, polis merkezine gittik. Polisler bize dedi ki ‘Olay bir gün önce olmuş, biz bakamayız. Olay yerine gidin, 155’i arayın.’”
Komiser bana, "Sen hiç gördün mü ceviz ağacının altına kiraz düştüğünü? Ya da kiraz ağacının altında ceviz olduğunu? Ağaç neyse meyvesi de o olur” dedi.
“Toplam üç defa aradıktan çok sonra polis olay yerine geldi. Olayın olduğu gün olay yerine gelen polislerin aynısı geldi. Kızıma ‘Biz sana söylediğimizde sen şikayetçi olmamıştın. Şimdi de şikayetçi olamazsın. Üzerinden bir gün geçti’ dedi. Eylül de üzerindeki kıyafetleri çıkartıp vücudundaki yaraları morlukları gösterdi. ‘Şikayetçiyim, hepsini alacaksınız! Ne yani ölmemi mi bekliyorsunuz işlem yapabilmek için’ diye bağırdı. O sırada Kutsal Sönmez, Aşkın’ın evinden çıktı, sinirliydi. Biz de polis arabasına girmiştik, polislerin orada olmasına rağmen araç içinde bizi darp etti ve polisler müdahale etmedi. Polis bize ne dese beğenirseniz: ‘Bunlar çok kalabalık ve tehlikeli, biz baş edemeyiz. Siz buradan binin bir taksiye, polis merkezine gidin.’ Eylül de polise, ‘Taksiyle giderken önümüzü keserler, bizi öldürürlerse ne olacak?’ dedi. Polis onun üzerine bize bir bağırdı. Hatta polislerden birisi de bana ‘Zaten seni de çok iyi tanıyorum sokaklardan’ dedi. Eylül de sinirlendi, polise bağırdı. Polis de kalktı benim kimlİğimi aldı GBT’ye soktu, yani suçluları bırakıp bizimle uğraşmaya başladılar.”
“Polis Merkezi’ne öyle böyle gittik. Kadıköy İskele Polis Merkezi, komiserin bir tanesi beni kenara çekti ‘Bir şey söyleyeceğim’ dedi. Komiser bana, ‘Sen hiç gördün mü ceviz ağacının altına kiraz düştüğünü? Ya da kiraz ağacının altında ceviz olduğunu? Ağaç neyse meyvesi de o olur” dedi. Ben hiçbir şey demedim. Dondum kaldım orada. Çeteyle mi baş ediyim, polislerle mi baş edeyim şaşırdım.”
“O sırada polisler tutanak hazırladı ve bize hastaneye gidip, adli tıp raporu almamız gerektiğini söyledi. Ancak bize kendi imkanlarımızla gitmemizi söylediler. Bu arada Aşkın Güldiken ve adamları polis merkezinin dışında bizi bekliyordu. Elçin Canözü de yanımıza gelerek polis merkezinin içinde şikayetçi olmamamız konusunda bizi ikna etmeye çalıştı. Polisler öyle bir tutanak hazırladılar ki içinde ne şiddet, ne darp, ne de gasp ifadeleri vardı. O esnada bir polis Eylül’e eğer şikayetçi olursa hakkında hiç de iyi olmayacağını söyledi. Eylül de şikayetçi olmaktan vazgeçmeyeceğini ve hastaneye de polis eşliğinde gitmek istediğini söyledi. Polislerden biri bağırarak üzerimize doğru yürüdü ve ‘Senin karşında babanın eşeği yok’ dedi. Polis sinirlendi, raporumuzu da vermedi. Biz de hastaneye gidemedik. Akşam nöbet değişiminin ardından geç saatte Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne başka polislerin eşliğinde gittik ve adli raporu aldık. Polis merkezinden gece geç saatte çıktık. Eve korka korka gittik. Ben sürekli bindiğimiz araç içinden dışarı ve arkaya doğru bakıyordum, bizi çete takip ediyor mu diye.”
Bala, Eylül Cansın’ın hayatını kaybettiği gün yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Kızım Eylül Cansın, intihar etiği gün öğlen saatlerinde beni aradı. ‘Ne yapıyorsun annem’ dedim. ‘Şila’yı gezdiriyorum’ dedi. ‘Kahvaltı yaptın mı’ dedim. Öylesine, sıradan konuştuk. Akşam üzeri yine aradı beni. Dizi izlemeyi çok severdi. Bana o gün hangi dizinin olduğunu sordu. Güllerin Savaşı, Paramparça, Yılanların Öcü ve Bu Tarz Benim’i çok severdi. Hatta Bu Tarz Benim’in tekrarlarını bile izlerdi. Bana o akşam üzeri telefonda ‘Anneciğim çok az kaldı’ dedi. Ameliyatımı olacağım, sonra babamın da emekli maaşını alırım. Diğer sosyal haklarından da yararlanırız’ dedi.
"İntihar edecek insan kalkıp o gün evine taze ekmek almazdı."
Hatta bana ‘Anne ne zaman yanıma geleceksin’ diye sordu. Ben de eşimin her ayın 20 ile 25 tarihleri arasında maaş aldığını ancak o zaman gelebileceğimi söyledim kendisine. Eylül de bana ‘Anne ne zaman gelmek istersen, ben biletini alırım’ dedi. ‘Anne sen benim için çok değerlisin. Ben senin için yaşıyorum. Senin emeğini asla ödeyemem’ dedi telefonda. Çocuğumun hayalleri vardı. İntihar edecek bir çocuk değildi. İntihar etmek için de çıkmadı kızım o gece. İntihar edecek insan kalkıp o gün evine taze ekmek almazdı.”
Nurcan Zengin Bala, Eylül Cansın’ın intihar ettiği gün yakınlarının kendisine haber vermesiyle İstanbul’a geldiğini söyledi. Bala, “Bana kız kardeşimin rahatsızlandığını ve hastaneye kaldırıldığını söylediler. İstanbul’a hastaneye gelince kızımın öldüğünü öğrendim” dedi.
Nurcan Zengin Bala, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Evladın cinsiyeti fark etmiyor. Evlat evlattır. Ben dünyaya tekrar gelsem yine Eylül’ü seçerdim. Kızımdan hiç bir zaman utanmadım. Nereye giderse gitsin her zaman elinden tuttum. Dışarıda insanlar tuhaf tuhaf bakardı. Hiç bir zaman o insanları umursamadım. Kızımı doğurduğum için asla pişmanlık duymadım. Kızım beni çok severdi. Dudaklarımdan öperdi beni. Beni hayatta tutan tek şey Eylül’dü. Ben Eylül için yaşıyordum. Çocuğum beni yalnız bırakıp gitmezdi. Biz çocuğumla çok çile çektik. Kızım intihar etmedi. İntihara sürüklendi trans çetesi tarafından. Çocuğumun o gece yerini buldular ve tehdit ettiler. Ölüme giderken köpeğini düşünen bir çocuk, anasını hiç düşünmez mi? Beni bu hayatta yalnız bırakır mıydı? Benim çocuğumun hayalleri vardı. Hayallerinin içinde hep ben vardım. Hep benimle ilgili hayaller kurardı. ‘Anne sana güzel bir ev alacağım, güzel günlerimiz olacak’ derdi hep.”
Bala, yaşadıklarını hukuki bir boyuta taşıyıp taşımayacakları konusunda “Hukuki süreci başlattık. Avukat Eren Keskin’e vekalet verdim, İstanbul LGBTİ Derneği aracılığıyla” dedi.