Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’nin kapatılmasına yönelik dava, 36 barodan 280 avukatın müdahillik talebi reddedilerek 5 Ekim 2022 tarihine ertelendi. Dernek Başkanı Gülsüm Kav, "İstanbul Sözleşmesi'nden imza çekilmesiyle başlayan hukuksuzluğun bir devamı olarak görüyoruz derneğimize açılan davayı da. Ve aynı zamanda bugün her gün yaşadığımız özgürlüklerimize, haklarımıza müdahalelerin yeni başlayacak baskıların da habercilerinden biriydi. O yüzden de bu dava tüm kadınların ve tüm toplumun davasıdır" dedi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne "Aileyi ve toplumu parçalamayı amaçladığı" ve "Cumhurbaşkanına hakaret söylemlerinde bulunduğu" gibi iddialarla İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan fesih davasının ilk duruşması bugün yapıldı.
Duruşmaya CHP Milletvekili Gamze Taşçıer, HDP Milletvekili Oya Ersoy, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Saliha Sera Kadıgil, birçok ilin baro temsilcisi, çeşitli sivil toplum kuruluşları ile kadın örgütlerinin temsilcileri, şiddet mağduru kadınlar ve yakınları katıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’nin avukatları da duruşma salonunda hazır bulundu. Derneği savunmak için davaya başta Türkiye Barolar Birliği ile İstanbul, Ankara ve İzmir barolarının da aralarında bulunduğu 36 barodan 280 avukat yetki belgesi sundu. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği de müdahillik talebinde bulundu.
Dernek Başkanı Gülsüm Kav, mahkemede derneği neden kurmak zorunda kaldıklarını şöyle anlattı:
2009 yılı sonunda Münevver Karabulut cinayeti sonrası yaşananlar toplumu çok etkilemişti. Ailenin yanına giderek onları yalnız bırakmamak istedik. O günden bugüne ‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ diyoruz. Münevver Karabulut cinayeti ile başlayan süreçte kadın cinayetleri bir halk sağlığı ve adalet sorunu oldu. Cinayet dosyalarına müdahillik talebinde bulunduk. Bu süreçte bir hakimin, tüzel kişiliğimiz olmadığı gerekçesiyle müdahillik talebimizi reddetmesi üzerine öldürülen kadınların aileleri ile birlikte tüzel kişiliğimiz olan derneğimizi kurduk.
Bizler, ailelerin önce acılarını paylaşıp sonra dava süreçlerini takip ederken, bir süre sonra aileler bize ulaşmaya başladı. Öldürülen kadınların öldürülme şekilleri bize dersler verdi. Ayşe Paşalı'nın ölümünde koruma kanunun yetersizliğini gördük. Ölüm gerçekleştikten sonra dahil olmak dışında, ölüm gerçekleşmeden ne yapabiliriz diye düşündük. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve İstanbul Sözleşmesi ile kadınların sadece şiddete uğraması karşısında değil tüm hak ve özgürlükleri için hak arayan bir dernek olduk.
Bizim amacımız kadınların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğramasını, annelerin çocuklarının gözü önünde öldürülmesini önlemek için elimizden geleni yapmak. Derneğin kapatılması, tüm kadınların yaşam hakkına müdahaledir. İstanbul Sözleşmesi'nin feshi ile başlayan süreç, bizim derneğimizin kapatılma süreci ile devam etmektedir. Hâlâ yürürlükte olan sözleşmede tüm haklarımızı kazanmak için, öldürülmemek için, amacımıza ulaşana dek mücadelemiz devam edecek.”
Duruşmada, öldürülen kadınların aileleri de dernek lehine beyanda bulundu. Aileler, yakınlarını cinayetlere kurban verdiklerinde yanlarında olan ve kendilerine destek veren derneği kapatılmasını istemediklerini söyledi.
Mahkeme, davanın kamu ile dernek arasında olması, davalı derneğin zaten avukatlarının bulunması ve müdahil olma talebinde bulunanların davayla doğrudan ilişkilerinin bulunmaması gerekçesiyle dosyaya sunulan tüm müdahillik taleplerinin reddine karar verdi. Mahkeme, davaya konu İstanbul Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü'nün 9 Ağustos 2021 tarihli yazısında bahsi geçen soruşturma ve kovuşturma dosyalarının istenmesine karar vererek duruşmayı 5 Ekim 2022 tarihine erteledi.
Duruşma öncesinde adliye önünde çok sayıda kadının katılımıyla basın açıklaması yapıldı. Açıklamada konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği Başkanı Gülsüm Kav, şunları söyledi:
“Biz elbette ki bugün bu adliyenin kapısında yıllardır kadınlar, çocuklar ve haksızlığa uğrayanlar için bulunurken kendi derneğimizin davası için bulunmaktan elbette ki üzgünüz. Bu bir hukuksuzluk ve haksızlık ama önümüze bunları çıkarıyorlarsa, bunlar da mücadelenin bir parçasıdır. Ve neyi çıkarırlarsa çıkarsınlar biz bütün yönleriyle de uğraşmaya hazırız. Herkese çok teşekkür ediyorum. Bu yüksek düzeyde dayanışma için. Ama artık aslında teşekkür bile fazla. Çünkü bu dava artık hepimizin davasıdır.
Ve ‘niye bizim başımıza bu geldi’ diye düşünürsek aslında bakarsanız neden hepimizin davası olduğunu da açıklıyor. İstanbul Sözleşmesi'nden imza çekilmesiyle başlayan hukuksuzluğun bir devamı olarak görüyoruz derneğimize açılan davayı da. Ve aynı zamanda bugün her gün yaşadığımız özgürlüklerimize, haklarımıza müdahalelerin yeni başlayacak baskılarında habercilerinden biriydi. Ve günümüzde yaşadığımız tüm hak ihlallerinin parçasıdır. O yüzden de tüm kadınların ve tüm toplumun davasıdır. Hepimiz için de yaşıyoruz. Her gün ya kıyafetimize ya bedenimize ya kimliğimize, konserimize, müzisyenimize, yaşam tarzımıza bir müdahaleyle karşılaşıyoruz. Nedense yasaklanmaya çalışılan siyasetçiler, müzisyenler hep kadınlar oluyor. Her şey kadınlar üzerinden yürüten bu baskı sistemine karşı elbette ki kadınlar birleşecek.”
Basın açıklamasında konuşan dernek üyesi de “Bugün aynı zamanda 1 Haziran, sevgili kadınlar ve LGBTİQ artılar. 1 Haziran Gezi direnişinin yıl dönümü. Unuttular galiba. Bir ağacı kesmeye kalktıklarında milyonlarca insanı karşılarında buldular. Bu kapatma davasını açtılar. Demek ki uslanmamışlar. Ve bir kez daha göstereceğiz. Milyonlarca insan mücadeleyi devam ettirecek. Kadın mücadelesi asla durmayacak” dedi.
Kalabalık grup, “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı attı.
Boşanmak istediği ve hakkında uzaklaştırma kararı olan eşi tarafından öldürülen Muhterem Göçmen’in ablası Çiğdem Kuzey, şöyle konuştu:
“Evet, Gezi direnişleri döneminde Muhterem’i ben bir katile kurban verdim. Ve o dönemde biz karakola gittiğimizde koruma memurlarının söylediği kelime 'Hala mı?' gibi aklımda. Muhterem’i nasıl koruyacaksınız? Bizi nasıl koruyacaksınız? Evimize nasıl gideceğimizi sorduğumuzda, ‘Bütün polisler Gezi Parkı'nda’ dediler. Bize ait olan mekanları onlar bizim elimizden almak için mücadele ederken, bir katil benim kardeşimin hayatını elinden aldı.
Ve bugün ne tesadüf ki bugün 1 Haziran günü benim kardeşimden sonra sığındığım, ardımda bütün davalarımda bu mahkeme bahçesinde benim arkamda dimdik duran, beni dik tutmak için yanımda olan kadınlara açılan dava. Bugün de ben onların yanındayım. Ve bunun sonuna kadar da devam ettireceğim. Bugün dik durma günü. Bizim için değil. Bütün kadınlar için, bütün Türkiye kadınları fark etsin ki yavaş yavaş sesimizi kısmaya önümüzde durmaya çalışıyorlar. Bir Muhterem kaybettim ama binlerce kardeş kazandım. Ben onları, onlara yedirmem.”
Açıklamada konuşan CHP Milletvekili Gamze Taşçıer şunları söyledi:
“Bugün burada hukuksuz bir şekilde kadın mücadelesinin en gür sesi olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna hukuksuz bir şekilde açılan davadayız. Biliyoruz ki karanlık zihniyet, bu davayı tıpkı hukuksuz bir şekilde İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiği gibi, tıpkı kadınların kazanılmış haklarına göz diktiği gibi, tıpkı sözde ahlak adı altında kadın sanatçılarının konserlerini yasakladığı gibi amacı kadın mücadelesine sekte vurmak ve kadınları toplumun dışına itmek.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, bizi durdurmaya, susturmaya çalışsalar da biz susmayacağız, inadına kadın cinayetlerini hep birlikte durduracağız. Ve buradan duymayan kulaklara bir kez daha söylüyoruz. Bugüne kadar hep söylediğimiz gibi hiçbir kadın asla yalnız yürümeyecek. Ve bu adliye kapısından çıkarken daha da güçlenerek daha da ortaklaşarak daha da mücadelemizi artırarak inandığımız, bildiğimiz yolda mücadele etmeye ve dayanışmaya devam edeceğiz. Yaşasın kadın dayanışması, yaşasın örgütlü kadın mücadelesi.”
TİP Milletvekili Sera Kadıgil ise yine saçma sapan bir gündemle Çağlayan Adliyesi önünde bir araya geldiklerini belirterek, şöyle konuştu:
"Çünkü kadın cinayetlerini engellemek için kılını bile kıpırdatmayanlar kadın cinayeti terimini bizim terminolojimize, aklımıza kazıyan, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunu kendine düşman belledi. Tam da bu yüzden bugün buradayız. Bu siyasi bir dava çok iyi biliyoruz. Nasıl ki İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede, bir herifin lafıyla çıkmaları siyasiyse bu davanın açılmış olması da son derece siyasi. Çünkü emin olun ki örgütlü herkesten nefret ediyorlar ama örgütlü kadınlardan çok daha fazla nefret ediyorlar.
Tam da bu yüzden bu dava açılmış durumda. Ama şunu hiç kimse unutmasın. Biz örgütlü olmasaydık Şule Çet’in babası benim arkamda. ‘Şule Çet intihar etti’ diyeceklerdi. Biz örgütlü olmasaydık hala hadsiz birkaç tane herif Özgecan'ın arkasından ‘onun da orada ne işi varmış’ diye konuşacaktı. İşte biz tam da bu yüzden buradayız. Tam da bu yüzden diyoruz ki iyi ki varsınız Fidan, iyi ki varsınız Gülsüm, Hülya abla bize bunları siz öğrettiniz ve asla yalnız yürümeyeceksiniz. Kadın düşmanları gidecek, Kadın Cinayetleri Platformu kalacak. Kadın düşmanları gidecek.”
HDP Milletvekili Oya Ersoy da basın açıklamasında söz alarak, "Bu davayı açanlar bilsinler ki biz kadınların dilini kopartamazlar, çenemizi kapatamazlar. Eşitlik ve özgürlük mücadelemizi asla sona erdiremezler" dedi. Ersoy, şöyle devam etti:
"Biz bu davanın neden açıldığını gayet iyi biliyoruz. Emeğimize, bedenimize, hayatlarımıza kasteden bu iktidar, başka bir toplum yaratmak istiyor. Ve o toplumda kadınları hedef alıyor. İki nedenle kadınları hedef alıyor. Bir, gerici, cinsiyetçi erkek egemen ideolojisi nedeniyle, ikincisi de bizim mücadelemizden korkuyor. Çünkü kurmak istediği bir memleketin önünde en büyük engel, biz kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini görüyor. Evet biz kendi hayatlarımızı değiştireceğimiz gibi eşitlik ve özgürlük mücadelemizle bu ülkeyi de değiştireceğiz. Bunu böyle bilsinler. Asla susmuyoruz, asla korkmuyoruz, asla itaat etmeyeceğiz.”