T24 - Piyanist Fazıl Say'ın, 'Arabesk yavşaklığından utanıyorum' açıklamasına Yenişafak yazarı Özlem Albayrak tepki gösterdi. Albayrak, 'Yavşağın önde gideninin kendisi olduğunu söyleyebilirim' dedi.Albayrak'ın Yenişafak gazetesinde bugün (27 Temmuz 2010) yayımlanan yazısı şöyle:Fazıl Say'ın geçen hafta yaptığı çıkış yine çok konuşuldu. Facebook'taki sayfasında "Türk halkının arabesk yavşaklığından çok utanıyorum" diyerek yeni bir tartışma daha başlatan Say'ın "gündeme gelmek amacında olduğu" iddiaları ise konu dışı. Çünkü samimiyet ölçer bir ampermetre yok elimizde. Ama tutarlılıksa mesele Fazıl Say'ın tutarlı olduğunu teslim edebiliriz. Kendisinin çünkü, vaktiyle yurtdışında verdiği bir röportajda "İslamcılar iktidara geldi, Türkiye'yi terk edebilirim" diyerek gündemi uzun bir süre meşgul etmişliği de vardır. Kendisini tebrik ederiz, oldukça istikrarlı.Bazılarının dillendirdiği, Fazıl Say'ın bu tür açıklamalar yapması yerine sanatını icra etmesi gerektiği fikrine de katılamayacağım izninizle. Gizli plan ve niyetlerin, bir bir açığa çıktığı böylesi bir ortamda dürüstlük ve şeffaflığın değerli bir şey olduğunu anlamamız gerekiyor. İkincisi, memlekette demokrasi var, kimsenin kimseye "işine bak" diskuru çekme lüksü yok. Gerçi Fazıl Say ve laikliğin ipine sıkı sıkı sarılmış avaneleri şu "demokrasi" sözcüğünü artık pek sevmiyor olabilirler ama işte, demokrasinin istemeyene de faydası dokunuyor gördüğünüz üzere. Ama Fazıl Say'ın anlayamadığını düşündüğüm şeyler var. O arabesk diye aşağıladığı müziğin, kendini yeniden ürettiği, aslını farklı form ve parçalarla birleştirerek yeniden var ettiği, kendini değiştirip dönüştürdüğü ve bugün kendi yaptığı müzikten daha ileri, ilerici hale geldiği. Kendisinin yaptığı müziğin ise, hala canlı, hala toplumun önemli bir kesiminde ciddi bir karşılığı bulunan arabesk müzikten daha gerilere düştüğü.Belli ki bilmiyor, birisi lutfen Fazıl Say'a post-modernizmi anlatsın. Sanayi devrimiyle yaşıt olan modernizmin, ömrünü 2. Dünya Savaşı sonrası tamamlamaya başlamasının ardından yavaş yavaş katedilen post-modernizm yolunun, insanoğlunun totalleştirici, büyük boy teorilerden kopmaya başlamasına, toplumun yeni, parçalı ve esnek bir yapıya evrilmesine olanak tanıdığını anlatsın birileri. Sanatsal anlamda postmodernizm sürecinin, gazete, kitap ve dergilerde kitle kültürünün ön plana çıkartılıp, elitist ve aristokratik "yüksek sanat anlayışı"nın tahttan indirilmesi olarak tezahür ettiğini öğrensin Fazıl Say artık. Norbert Elias'ın "figürasyonlar" dediği karşılıklı bağımlılık zincirleriyle ilgili teoriyi öğrensin, hazmetsin, içselleştirsin bir zahmet. Olmaz mı?Çünkü tarihsel olarak bakıldığında post-modernizm, modernizm sonrası süreci kapsadığı için ondan daha ileridir ve daha sorgulayıcıdır. Sorgulamak ve soru sormak, sorgulanmaya ve soru sorulmasına karşı çıkmaktan daha iyi bir haldir. Bunu kabullenmemek, 1930'lar şartlarına geri dönmek istemek de, lamı cimi yok, gericiliğin ta kendisi, dikalasıdır.Artık Fazıl Say'ınki gibi mumya fikirler işlemiyor toplumda. Ve eğer Fazıl Say ille de utanacaksa, klasik müziği yeniden üreterek, farklı form parçalarıyla birleştirerek kitlelere, 60 yaşını aşmamışlara hitap eden bir tarza yaklaştıramadığı için, en azından şimdi olduğundan daha geniş bir kitleye ulaştıramadığı için utanmalı.Şunu iddia ediyorum: "Arabesque 2010" ile bazı arabesk şarkıları yeniden yorumlayan Işın Karaca ne kadar post-modern müzik yapıyorsa, Fazıl Say'ın müziği o kadar eskidir. Müslüm Gürses'le birlikte düet yapan Teoman'ınki ne kadar çağdaş ve ilerici bir müzik biçimiyse ve gençleri ne ölçüde kavrayabiliyorsa, Fazıl Say'ınki o derece dar ve kalıpçıdır. Müslüm Gürses senfoni orkestrasıyla Açıkhava'da sahne alıp ful çekebiliyorsa ya da "Tutamıyorum Zamanı" şarkısını her kesimden müziksever alkışlayabiliyorsa bu, utanılması gereken bir durum değil, olsa olsa başarıdır, ama Fazıl Say'ınki Türkiye ölçeğinde başarı değildir. Orhan Gencebay, hakeza... Yurtdışında konser piyanisti olmak, kimseye içinden çıktığı toplumun tercihlerini aşağılama hakkı vermez ve vermemeli.Ayrıca, Fazıl Say'ın "yavşak" gibi, bu toplumun günlük konuşma dilinden neşet etmiş, ortalama vatandaşın 'argo' dağarcından dile geçmiş bir kelimeyi kullanmasını da yadırgadığımı söylemeliyim. Kabalaşmayı sevmem ama, onun anlayacağı dilden konuşursak, yavşağın önde gideninin kendisi olduğunu söyleyebilirim sanırım.Öyle babadan kalma kof solculukla, jakoben laikçiliği birleştirmek, yüksek aristokrasi terbiyesiyle, yüksek sanat algısı sonucunu vermiyor demek ki.. Olsa olsa o aşağıladığı toplumun kelimeleriyle, o topluma söven bir android ortaya çıkıyor. Şekilde görüldüğü gibi.