Kadın örgütlerinin şiddetli itirazlarına neden olan ve cinsel suçlarla ilgili maddeler de içeren Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Meclis Genel Kurulu'nda kabul edildi.
Tasarının geri çekilmesi için sosyal medyada #sözdecezaarttirimiozdecezasizlik hashtag’iyle eylemler yapan ve 250’nin üzerinde kadın örgütünü çatısı altında toplayan Şiddete Son Platformu tasarıyı Bianet’e değerlendirdi. "Kanun değişikliği ile şiddet ve cinsel saldırıların önüne geçilemeyeceğini” savunan Şiddete Son Platformu üyelerinin görüşleri şöyle:
Hülya Gülbahar (Avukat): Kadın ve çocuk hakları örgütlerinin görüşleri dikkate alınmadan hazırlanan tasarı, kadınların tüm itirazlarına rağmen, bu itirazlara destek veren meclisteki muhalefet partilerinin değişiklik önergelerine rağmen, AKP’nin her zamanki anti-demokratik tutumuyla bir kelime bile değişiklik yapılmadan meclisten geçirildi.
Kadınlar olarak, sözde bazı cezaları arttıran, özünde ise birçok saldırganın serbest kalması sonucunu doğuracak bir düzenleme bu. Kaç kadın tecavüzcüsü, kaç çocuk istismarcısı bu yasayla serbest bırakılacak sorularımızı cevaplayan kimse olmadı.
Cumhurbaşkanı’ndan yasanın getirdiği af konusunda hükümetten bilgi talep etmesini ve kadın ve çocuklarla ilgili maddelerin ilgili taraflarla tekrar tartışılarak hazırlanması için veto edilmesini talep edilmesini talep ediyoruz.
Ayşe Devrim Başterzi (Psikiyatrist): Tıpkı kadına yönelik şiddet yasasında olduğu gibi koruyucu önlemler almaya ya da taciz/tecavüze uğrayan insanların mağduriyetlerini önlemeye yönelik değil, cezayı arttırmaya yönelik bir yasa. Çağdışı bir ceza sistemi olduğunu düşünüyorum.
Ruhsal açıdan en önemli sorun şu: Taciz-tecavüze uğrayan insanlar zaten bir travma yaşıyordur ve ilk anda, yani bedensel işaretlerin olduğu zamanlarda yasal başvurularda bulunmazlar. Yasayla suçun tespitinde ruh sağlığı değerlendirmesinin ortadan kaldırılmasının zorunlu olmaktan çıkarılması ve bedensel bütünlüğe bakılması çok problemli. Hem mağdura yardımı olan hem olayı belgeleyen bir değerlendirme bu.
İkincil mağduriyetleri de göz önünde tutmak gerekiyor. Böyle bir şeye maruz kalan biri kaç yerde bunu anlatmak zorunda olacak? Bunun mahkeme önünde tekrar tekrar anlatılması kişinin ruh sağlığını bozan bir şey.
Kadının ruh sağlığının bozulmasının en temel nedenlerinden biri, erken yaşta kişilerin kendi istekleri dışında yapılan evlilikler. Bu yasada, 18 yaşından küçüklerin rızalarıyla girdiği cinsel ilişkiler neredeyse suç kapsamına sokulurken, ailelerin zorla bu çocukları evlendirmesiyle ilgili hiçbir düzenleme olmaması çok düşündürücü. Yasanın en büyük eksiği koruyucu tedbirlerin arttırılmamış olması.
Emel Armutçu (Gazeteci): Bütün hukukçuların da belirttiği gibi, bizim asıl sorunumuz cezaların artması değil. Biz cezaların az olmasından değil, uygulanmamasından şikayet ediyoruz.
Son zamanlarda özellikle çocuk cinayetlerinden sonra kamuoyunda büyük bir tepki doğdu. Bu tasarıyla “Bakın biz bu ırz düşmanlarının hakkından geleceğiz, ağır cezalandıracağız” gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten tasarıda yer alan çocuk ve kadınlarla ilgili dört maddeyle bu sorunların çözülmesi mümkün değil.
Ayrıca hukuki olarak yasa maddelerindeki boşluklar ve tuhaf, belirsiz tanımlamalar, ‘gerçekten cezalar artıyor mu yoksa tam tersine iniyor mu’ şeklinde soru işaretleri yaratıyor. Hakimlerin bunları doğru anlayıp uygulamaları da mümkün görünmüyor.
Karşı çıkılması gereken önemli bir nokta da 15-18 yaş arasındaki çocukların cinsel ilişkide bulunmalarının cezalandırılması. Cinsel suç; şiddet içeren, zorlama olan bir suçtur. Ama çocukların cinsel ilişkisine ceza getirmeleri, ilk cinsel deneyimlerini yaşamak isteyen çocuklara sapık muamelesi yapıp, onları da cinsel suç işliyormuş konumuna sokacak.
Amaçladıkları erken evlilikleri engellemek ise bunun başka yolları var. Burada asıl sorun yaşayacak olan ilk cinsel deneyimini yaşamak isteyen çocuklar olacaktır. Erken yaşta evlilikleri engelleyecek çok ciddi bir tasarı yapmak ve bunu yaparken de bu konuda çalışan örgütlere, uzmanlara danışılması gerekiyordu. Bunu yapmadılar ve yine kendi bildiklerini okudular. Kadına şiddeti engelleyen hiçbir madde yok.
Hiç yeni yasaya gerek yoktu, var olan yasaları olması gerektiği gibi, doğru okuyarak uygulasalardı daha iyi bir hizmet vermiş olacaklardı.
Deniz Bayram (Avukat, Mor Çatı gönüllüsü): Cinsel saldırı suçlarının bu tür torba yasalara dahil edilmesi, zaten cinsel saldırı suçları bakımından hukuk uygulamalarının vahim olduğu bu durumda daha da kötü sonuçlara yol açacak.
Zaten cinsiyetçi yargı süreçleri nedeniyle uygulanamayan bir TCK var. Mahkemeler bu kadar düşük cezaları şu anda bile uygulamıyor. Bundan sonra da bu kadar yüksek cezaları, bu kadar zayıf ceza hukuku düzenlemeleriyle uygulamayacakları açık. Uygulama sorunlarını görmeyen bir ceza arttırımı, adlında daha fazla cezasızlık getirecek.
Sadece Adli Tıp mekanizması iyi çalışmadığı için, cinsel saldırılarda Adli Tıp’tan alınan ruh sağlığı raporunu tamamen kaldırılıyor. Mevcut yargılama sisteminde Adli Tıp raporu ağırlaştırıcı bir unsur. Ama mahkemeler bunu artık ağırlaştırıcı unsurdan çıkarıp, suçun temel unsuru gibi uyguluyorlar ve biz buna karşı çıkıyorduk. Ancak adli tıp raporu suçun etkilerinin araştırılması ve bu etkilerin yargılama sürecinde göz önünde bulundurulması açısından önemli. Ama devletin bir birimi kötü çalışıyor diye yasa maddesi kaldırılıyor. Yapılması gereken devletin kurumlarının iyi çalışmasını sağlanması.
Ayrıca yasayla akranlar arası cinsellik açık bir şekilde suç olarak tespit edilmesi; mevcut yasa çocuklara karşı her türlü davranışı “cinsel istismar” olarak düzenlerken, yapılan değişikliklerle çocuklara karşı suçların kategorilenmesi oldukça sorunlu.
Diğer yargı alanlarında ciddi ve yapısal değişiklikler getiren bir pakette, cinsel suçlar da bir vitrin olarak kullanıldı.
250’nin üzerinde kadın örgütünün karşı çıkmasına rağmen istedikleri gibi yasayı çıkardılar. Cumhurbaşkanı’nun bu yasayı veto etmesi gerekiyor. Etmezse de Anayasa Mahkemesi süreci zorlanacak gibi görünüyor.