Günümüzde metabolik sendrom ve obezite başta olmak üzere pek çok hastalık, şiddetli rüzgârın körüklediği dev bir alev gibi kadınlar arasında yayılıyor. Bu salgın, bir bakteri veya virüsten kaynaklanmıyor. Nedeni, modern yaşamla birlikte beslenme alışkanlıklarımızın değişmesi ve hareketsiz bir yaşantıyı benimsememiz! İşte yeniçağın, kadınları vuran 4 hastalığı ve bunlardan korunma yolları... Modern yaşamın nimetlerinden faydalanmak iyi hoş ama son yıllarda ne kadar az hareket ettiğinizin ve sağlıksız beslendiğinizin farkında mısınız? Pek çoğumuz sabahları kahvaltı sofrasına oturmayı çoktan unuttuk. Bunun yerine, genellikle karbonhidrat ağırlıklı bir besini alelacele atıştırıyor, işe yetişmek amacıyla kendimizi hemen sokağa atıveriyoruz. Yorulmamak için de işyerimize genellikle evimizin hemen önüne park ettiğimiz arabamızla gidiyoruz. Mesai saatleri arasında da pek bir şey değişmiyor; ya saatlerce masamızdan kalkmadan çalışmak zorunda kaldığımız ya da randevular arasında koşuşturduğumuz için öğle yemeklerini de fast food tipi besinlerle geçiştiriyoruz. İş çıkışı da fiziksel efor gerektiren aktivitelere katılmıyor, kendimizi hemen rahat kanepemizin üzerine bırakıveriyoruz. Sonuç; hızla alınan kilolar ve beraberinde gelişen pek çok hastalık! Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 5. Metabolik Sendrom kongresinde de, ülkemizde kadınlar arasında hızla yayılan hastalıklara dikkat çekildi! Bu hastalıkların başında ise metabolik sendrom geliyordu. Peki, modern çağın getirdikleriyle birlikte kadınlarda hangi hastalıklar yaygın hale geldi? Bu soruyu Metabolik Sendrom Derneği Başkanı Prof. Dr. Aytekin Oğuz ile İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Endokrin ve Metabolizma Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ’a yönelttik. 1 - Kadınların yüzde 41.8’i metabolik sendrom hastası Uzmanlara göre; tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de adeta salgın halde yayılmaya başlayan metabolik sendromun en önemli nedenlerinden biri; hamurlu ve şekerli besinler! Hastalık; vücutta şeker ve insülin dengesindeki bozukluk sonucu bel çevresinde yoğunlaşmanın ön planda olduğu kilo artışı, tansiyon ve kan şekeri yüksekliği, trigliserid yüksekliği ve iyi huylu kolesterolün düşük olması gibi kan yağlarındaki sorunlar ile karaciğer yağlanmasıyla kendini gösteriyor. Bu parametrelerden üçüne sahip olmanız, sizin metabolik sendrom hastası olduğunuzu gösteriyor. Ama sadece bel çevrenizin 88 santimden kalın olması bile dikkatli olmanız için yeterli bir kriter olabiliyor. Metabolik Sendrom Derneği Başkanı Prof. Dr. Aytekin Oğuz, bel çevresi sınırları 88 santim kabul edildiğinde, ülkemizde kadınların yüzde 41.8’inin metabolik sendrom hastası olduğuna dikkat çekiyor. Bu durumda, sağlıklı kadınlara nazaran sizde tip 2 diyabet gelişme riski 5 kat, kalp krizi gelişme riski de 2 kat yükseliyor. Metabolik sendrom aynı zamanda, karaciğer yağlanmasının da en başta gelen nedeni. Dolayısıyla kalp damar hastalıkları, kalp krizi ve felçten korunmanız için bel çevreniz 88 santimin üzerindeyse, tansiyonunuzu ölçtürmeyi ve kan şekeriniz ile kan yağlarınıza baktırmayı asla ihmal etmeyin. 2 - Kadınların yüzde 45’i obez Bugüne kadar göbeği hep estetik bir sorun olarak gördük. Göbek için ‘insanın nefesini tıkayan, görüntüsünü çirkinleştiren bir şey’ dedik. Meğerse göbek sadece estetik bir sorun yaratmakla kalmıyormuş. Yapılan araştırmalara göre; göbekte bulunan yağ dokusunun farklı özellikleri var. Bu bölgede salgılanan bazı maddeler hem pankreasta bozukluk yapıp diyabet hastalığının gelişmesine neden oluyor, hem de koroner kalp damar hastalığının ve kalp krizinin ortaya çıkmasına aracılık ediyor. Dolayısıyla göbeğimiz büyüdüğü zaman kalp damar hastalığı riskimiz de büyüyor. Metabolik Sendrom Derneği’nin 14 ilde yaptığı ‘Kardiyometre’ adlı çalışma sonucunda kadınların ancak yüzde 22’sinin, yani neredeyse beşte birinin normal kiloda olduğu tespit edildi. Araştırmaya göre; ülkemizde kadınların yüzde 33’ü fazla kilolu, yüzde 45’i ise obez! Kadınlarda 88 santimi geçen bel çevresi, yani tam göbekli diyebileceğimiz oran ise yüzde 54’lere kadar yükseliyor. 3 - Kadınların yüzde 36’sının tansiyonu yüksek Bugün 20 yaşın üzerindeki nüfusun yüzde 32’si hipertansiyon hastası. Bu oran erkeklerde yüzde 28 iken kadınlarda ise yüzde 36’ya kadar yükseliyor. Üstelik tansiyon, hastaların ancak 10’undan birinde kontrol edilebiliyor, yani 140/90 mmHg’nin altında tutulabiliyor. Bunun sebebi ise hastaların hipertansiyonlu olduklarının farkında olmamaları, farkında olsalar bile hipertansiyon için ilaç kullanmamaları veya ilacı düzenli ve etkili dozlarda almamaları. Oysa hipertansiyon sinsi geliştiği için hiçbir yakınma yaratmasa bile organlarda önemli hasarlar oluşturarak hayatımızı tehdit edebilecek kadar ciddi bir hastalık. Bu hastalıktan en çok etkilenen organlar ise; kalp, beyin, böbrekler, gözler ve damarlar. Beyin kanaması, böbrek fonksiyonlarının bozulması, felç, beyin damarlarında daralma ve tıkanma hipertansiyon sonucu gelişen ciddi sorunlardan. 4 - Genç kadınların yüzde 8’inde tip 2 diyabet var 2007 yılında yapılan bir araştırmaya göre; Türkiye’de 20 yaş üzerindeki kişilerin yüzde 7.2’sinde tip 2 diyabet var. Üstelik her 3 kişiden biri diyabet hastası olduğunu bilmiyor. Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ, yapılan bir araştırmada, kadınlarda tip 2 diyabetin görülme sıklığının yüzde 8 olarak belirlendiğine dikkat çekiyor. Tip 2 diyabet hastalarının yüzde 80’i de obez. Bunun nedeni ise tip 2 diyabet ile obezitenin genellikle birlikte görülmesi. Diyabetin en ürkütücü yönü ise başlangıç dönemlerinde herhangi bir şikayete yol açmaması. Bu yüzden de ‘diyabetim var mı, yok mu?’ diye test yaptırma ihtiyacı duymuyoruz. Sinsi sinsi ilerleyen tip 2 diyabette gözde tahribattan böbrek yetmezliğine kadar geri dönüşü olmayan çok ciddi komplikasyonlara neden olabiliyor. Ayrıca tip 2 diyabet eskiden 40 yaşından önce nadiren görülürken, artık ender de olsa ergenlik çağında bile ortaya çıkabiliyor. Bu da beraberinde genç yaşta kalp krizini getiriyor. Kalp krizi aniden gelmiyor! Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Güleç, göbeğimiz büyüdüğü zaman kalp damar hastalığına yakalanma riskimizin arttığını belirtiyor. Bir gün kalp krizi geçirdiğimizde, ‘aniden oldu’ demeye hakkımızın olmadığının da altını çiziyor. Çünkü, kalp krizinin zemininde yıllarca süren hatalı yaşam tarzı yatıyor. Prof. Dr. Güleç, ‘Kalp damarınızın içinde bulunan yağ tabakasına eklenen bir pıhtı, 5-10 dakika arasında kalp krizi geçirmenize yol açabiliyor. Öncesinde kendinizi maraton koşulacak kadar iyi hissetmeniz de hiçbir şey ifade etmiyor’ diyor. Bu hastalıklardan korunmanın 8 yolu 1- Spor yapın, hem de düzenli: Her gün yarım saatten az olmamak üzere, mümkünse bir saat yürüyün. Yürüyüş yerine egzersiz yapmayı tercih ediyorsanız, bunun için haftanın beş gününü ayırmaya özen gösterin. Uzmanların önerdikleri spor türleri ise yüzme, bisiklet ve hafif ağırlıklarla yapılan egzersizler. 2- Buzdolabında tatlıya yer vermeyin: ‘Buzdolabında mutlaka bir çeşit tatlı bulunmalı’ düşüncesini unutun. Yemeklerden sonra tatlı değil, meyve tüketin. Ve, ‘hamurlu tatlılar yerine, sütlü tatlıları tercih ediyorum. Dondurma da zaten tatlı sayılmaz’ kavramını da artık terk edin. Bildiğiniz gibi, bu hastalıkları uzak tutmak için ideal kilonuzu mutlaka korumalısınız. 3- Meyve suyunuz taze sıkılmış olsun: Hazır meyve suları da şeker içeriyorlar. İyisi mi siz sadece sıkılmış meyve sularını tercih edin. 4- Hamurlu ve şekerli gıdalara ambargo: ‘Kırmızı et yemiyor ve yağlı yiyeceklerden de kaçınıyorsanız, sağlıklı beslendiğiniz yanılgısına kapılmayın. Çünkü, metabolik sendrom yağlı yemekler nedeniyle değil, hamurlu ve şekerli gıdaların tüketilmesi sonucu oluşan bir hastalık. Dolayısıyla basit karbonhidrat grubuna giren un ve şekerli gıdaları beslenme programınızdan çıkarın. Bunların yerine beslenme listenizin kompleks karbonhidratlar, yani kurubaklagiller, sebze ve meyveden oluşmasına özen gösterin. Yaptığımız ciddi bir diyet hatası da, ‘sağlığa yararlı’ düşüncesiyle kepek ekmeği fazlasıyla tüketmek. Unutmayın ki hangi tür ekmeği yerseniz yiyin, tükettiğiniz besin hamurdan oluşuyor. 5- Çayın yanında kayısı: Çayı şekerle içmeyin. Tadı acı geliyorsa yanında bir adet kayısı yiyebilir veya tatlandırıcılardan yararlanabilirsiniz 6- Akdeniz beslenme tipini tercih edin: Uzmanlar, Akdeniz beslenme modelinin ideale en yakın beslenme şekli olduğunu düşünüyorlar. Her gün beş öğün sebze ve meyvenizi de sofranızdan eksik etmeyin. 7- Küçük porsiyonlar halinde sık sık yemek yiyin: Gün boyunca saatlerce aç durup, akşam öğününde abartılı yemeyin. Günde 3 öğün düzenli beslenmeye gayret edin. Öğle ve akşam öğünlerinde, önce bol miktarda salata tüketmenizde de fayda var. Böylelikle ana yemeği fazla kaçırmazsınız. 8- Tahlillerinizi aksatmayın: Hiçbir yakınmanız olmasa bile 20 yaşından sonra düzenli olarak tansiyonunuzu ölçtürün ve kan yağlarınızı da kontrol ettirin. (Kaynak:Formsante)