Kadri Gürsel: Ne hazindir ki demokrasiyi, laikliği, insan haklarını savununca rejim muhalifi oluyorsun

Kadri Gürsel: Ne hazindir ki demokrasiyi, laikliği, insan haklarını savununca rejim muhalifi oluyorsun

Cumhuriyet gazetesinin kadrosuna bugünkü ilk yazısıyla katılan Kadri Gürsel, “Bu ülkenin şimdiki zamanın işini ciddiye alan her gazeteci köşe yazarının eninde sonunda varacağı noktanın muhalif olmaktır” diyerek başladığı yazısında, “Ne hazindir ki Türkiye’de demokrasiyi, Cumhuriyeti, laikliği, insan haklarını, bireysel hak ve özgürlükleri, kadın erkek eşitliğini ve bilimsel düşünceyi yüceltmek, kişiyi bir rejim muhalifi yapmaktadır.” ifadelerini kullandı. 

“Cumhuriyet’te, tüm bu evrensel değerleri benimseyenlerin rejim muhalifi konumuna düşmeyecekleri bir Türkiye’nin özlemiyle yazacağım.” diyen Gürsel, salı ve cuma günleri yazılarının yayımlanacağını belirtti.

Kadri Gürsel’in bugün (10 Mayıs 2016) yayımlanan “Çünkü Cumhuriyet” başlıklı yazısı şöyle:

Bu ülkenin şimdiki zamanında işini ciddiye alan her gazeteci köşe yazarının eninde sonunda varacağı nokta, muhalif olmaktır.

Gazetecinin işi, gerçeği doğru görmek ve göstermek. 

Bana göre önemli bir gerçek, mevcut iktidarın bu ülkenin herhangi bir büyük sorununu çözme yeterliliği ve yeteneğinin kalmamış olduğuydu. Bu tespiti yaptığım andan itibaren bir muhalif köşe yazarına dönüştüğümü anladım. 

“Doğru görmek”, iktidarın mevcut haliyle bu memleketin meselelerine çözüm getirmesinin imkânsızlaştığını tespit etmekse, “doğruyu göstermek” de bu tespiti okurla paylaşmak ve değişimi istemektir.

İktidarın kendisini değiştirmesi, bunu yapamıyorsa da demokratik yollardan değiştirilerek muhalefete gönderilmesidir bu... 

Neticede, bir iktidarın değişmesini savunmak gazeteci köşe yazarını muhaliflik konumuna oturtuyor. 

Türkiye’nin sorunlarını bırakın çözmeyi, her geçen gün daha ağırlaştıran, daha da içinden çıkılmaz hale getiren ve böylece ülkeyi mahveden Erdoğan rejimi karşısında muhalif olmaktan başka savunulabilir tercih yok. 

Dolayısıyla bu rejimin demokratik yollardan son bulmasının, Türkiye’nin felaketini daha da büyümeden önlemek için acil ihtiyaç olduğunu savunuyorum. 

Ve işte bugün, bu düşüncelerimi buraya da yazıyorum, yazabiliyorum.

Çünkü artık Cumhuriyet’teyim. 

Kendilerine müteşekkirim; Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar çağırdı, Cumhuriyet Vakfı bu daveti destekledi... 

Bundan böyle haftada iki gün, salı ve cuma bu köşede olacağım. 

Cumhuriyet’te yazabiliyor olmaktan dolayı mutlu ve gururluyum. 

Çünkü Cumhuriyet, Türkiye’de basın özgürlüğünün kökü mazide olan gazeteler arasında ayakta kalmış son mevziidir. 

Can Dündar ve arkadaşlarıyla Cumhuriyet Vakfı’nın basın özgürlüğü ve demokrasiyi savunmak adına birlikte, bütün baskı, tehdit ve saldırıları göğüsleyerek sürdürdükleri kararlı direniş, Türkiye’nin kurumsal gazetecilik bakiyesini Erdoğan rejiminin ötesindeki istikbale taşımak için hayati önemdedir. 

Çünkü Cumhuriyet, adını aldığı yönetim şeklinin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ideallerinden Türkiye’yi uzaklaştırıp koyu bir despotizme, bir zümre oligarşisine ve iç çatışmalara sürükleyenlere karşı yine özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin en güçlü biçimde savunulabileceği yegâne köklü gazetedir. 

Çünkü Cumhuriyet, farklı inanç gruplarının bir arada, barış ve karşılıklı saygı içinde yaşayabilmesi için beşeriyetin bulduğu yegâne perspektif olan laikliği özümlemiş bir gazetedir. Bugün laikliği savunmak Türkiye’nin yaşamasını savunmaktır. Laikliği en iyi Cumhuriyet savunabilir. 

Çünkü Cumhuriyet, Türkiye’nin demokrasi umudunun taşıyıcısıdır. 

Ne hazindir ki Türkiye’de demokrasiyi, Cumhuriyeti, laikliği, insan haklarını, bireysel hak ve özgürlükleri, kadın erkek eşitliğini ve bilimsel düşünceyi yüceltmek, kişiyi bir rejim muhalifi yapmaktadır. 

Cumhuriyet’te, tüm bu evrensel değerleri benimseyenlerin rejim muhalifi konumuna düşmeyecekleri bir Türkiye’nin özlemiyle yazacağım. 

Cumhuriyet okurlarına merhaba!