Cumhuriyet gazetesinin muhabiri Nazan Özcan, AKP'nin 'evet' çadırını kararsız bir seçmen olarak ziyaret etti. Çadırda anayasa referandumuna ilişkin olarak henüz karar veremediğini belirten muhabir, 'evet' kampanyasını yürütenlere sorular sordu. Özcan, "Sorduğumuz sorulara yanıt arıyoruz. Ancak verilen yanıtlar demagojik cümleleri geçemiyor. Ne başkanlığın getireceklerine ne de demokrasinin geleceğine dair ikna edici bir cevap alamıyoruz" yorumunda bulundu.
Cumhuriyet gazetesinden Nazan Özcan'ın 'evet' çadırı ziyaretinde yaşanan diyalog ve muhabirin izlenimleri şöyle:
‘Kafası karışık bir vatandaş’ olarak çadırlara gittik. Yalan yok, gazeteci olarak değil. Sorduk, kafası karışık vatandaş olarak, kafası kapkarışık vatandaş olduk. Herkes ayrı telden çalıyor, seçmeni nereden yakalabileceğini defalarca deniyor, vatan parçalanıyordan dış güçlere her şey ‘referandum kozu’. Ama şu cümleler iç ferahlatıcı: “Kararsız olsanız da iyi ki geldiniz, konuştunuz bizimle.”
- Diyelim ki ben evet diyeceğim seçimde, o zaman vatansever, milletseverim değil mi?
Evet öylesiniz tabii.
- Kafamda bu fikirle yani vatansever olarak gittim sandığa ama son anda fikrimi değiştirdim ve hayır’a bastım. Saniyelerle terörist mi oldum yani?
Yok öyle şey olur mu abla?
- E hayır diyenlere terörist diyor sizin başkan!
Hayır onu demiyor...
- Ne diyor?
PKK hayır oyu verecek diyor!
- Yahu PKK’dekiler Kandil’den inip hayır oyu mu kullanacak, ayrıca terör örgütlerinin oy kullanımı hakkı nerde var?
HPD’liler hayır diyor ya abla!
- Öyle şey olur mu, HDP parti ve siyaset yapıyor, tıpkı sizin gibi.
Yok abla ya, onlar PKK’yla iş birliği yapıyorlar.
- Nerden biliyorsun?
Geçen çadırları burdaydı, ha bire halay çektiler, Kürtçe şarkı söylediler.
- Eee halay terör müdür yani?
Ne o öyle terörist halay! Onu demiyorum.
- Neyi diyorsun?
Bak Selahattin Demirtaş’ın PKK ile fotoğrafları var. (Telefondan Cemil Bayık, Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder fotoğrafını gösteriyor.)
- E ben de biliyorum bu fotoğrafı. Çözüm sürecinde sizin başkanın ve devletin izniyle gitmişlerdi. Yani sizin başkan görüşün dediydi...
E ama onlar bozdu!
- Kim bozdu?
PKK bozdu.
- Ha yani AKP bozmadı, sizin başkan mutabakatı tanımıyorum dedi ya, hatırlasana. O zaman neden çözüm süreci başlatıldı?
O Erdoğan’ın iyi niyetiydi.
- Nasıl yani, lütfetti der gibi...
E iyi niyetli başladı. Ama olmadı.
- Neden olmadı, 15 senedir o iktidarda, her imkân ellerindeydi.
Çünkü sözlerini tutmadılar.
- Yahu tek taraflı mı bu?
(Başka biri lafa giriyor. Belli ki Kürt) Abla bak, çözüm süreci doğruydu.
- Tamam ben de onu diyorum, gencecik çocuklar ölmüyordu ve ölümsüz bir Türkiye olabilirdi. Neden bozdular?
FETO abla, onlar karıştırdı ortalığı.
- Haydaaa o da mı FETÖ?
Tabii, her şeyi yapar onlar.
- Bak her seferinde o FETÖ bu FETÖ, onda da sizin başkan “Kandırıldık, Allah bizi affetsin” dedi, bitti. Başkan seçilirse, tek başına olursa, nerden biliyoruz tekrar “kandırılmayacağını!”
Sütten dili yanan yoğurdu üfleyerek yer abla!
- Yok artık! Buna mı inanayım.
Abla bak, hadi bu hocam gel diye çağrı yapmışlardı ya...
- Çok özledik filan demişlerdi, gel de bu hasret bitsin filan.
He işte. O zaman aslında başka bir şey için yapılmıştı o. Gelseydi, burada hemen tutuklanacaktı. Onun için buraya getirmek için öyle konuşulmuştu.
- Yok artıkkkkk!
Çok mu saf gözüktüm gözüne güzel kardeşim benim?
- Peki ben şunu da anlamıyorum...
Neyi abla?
- Şimdi Meclis’te çoğunluk AKP’nin, başbakan AKP’li, Cumhurbaşkanı da öyle. Eee daha ne istiyorsunuz?
Ama böyle iki başlılık var.
- Hadi canım, Yıldırım, Erdoğan’dan habersiz iş yapıyor öyle mi?
Yapmıyor da, bir sürü bürokrasi.
- Yahu ona ben demokrasi diyorum. Çok aklın bir araya gelmesi.
Ama işler uzuyor.
- Uzamayınca ne olacak, çok acilen yapılması gereken, yapılmazsa hepimizin öleceği ne var Allah aşkına, tek adam olunca nasıl kısalacak işler?
Güçlü Türkiye olacak.
- Allah Allah Türkiye şu anda güçsüz mü yani? Hem güçsüzse bu AKP’nin suçu değil mi? 15 yıldır AKP var.
Ya öyle değil, bütün dünya ülkeleri bize karşı.
- Dünyanın işi yok, bize mi taktı?
(Bir amca lafa giriyor) Kızım sen evet mi vereceksin?
- Yok ben kararsızım işte, konuşmaya geldim.
Ahh Allah’ın izniyle evet diyeceksin inşallah.
- Demedim öyle bir şey ben, bakıyorum dedim.
Allahım evete basmayı nasip etsin.
- Neden amca?
Büyük Türkiye için kızım.
- Amca, küçük müydük ki biz?
Değildik ama bak İsrail hep bizi istemedi.
- E amca İsrail’le AKP sorun yarattı, şimdi AKP barıştı.
(Birileri müdahil oluyor, İsrail’i bırak şimdi amca diyorlar) Almanya, Hollanda da istemiyor bizim büyük olmamızı kızım.
- Amca başka işleri yok mu, neden istemiyorlar?
Üçüncü havaalanı yapılınca bütün uçaklar buraya inecek kızım ondan istemiyorlar.
- Haa mesele uçak yani!
Büyük Türkiye. Yollar da var.
- Bana ne amca üçüncü havaalanından. Ben binemedikten sonra.
Kızım artık bütün uçaklar ucuz. Adana’ya 49 liraya uçak bileti var.
- Amca zenginsin galiba. Cebimde 49 lira yok valla.
Allah Tayyip Erdoğan’a sağlık versin.
Abla bak tek adam değil.
- Kaç adam?
Bak abla, başkanlık sistemi öyle değil.
- Nasıl?
Bak Amerika öyle yönetiliyor, Fransa öyle yönetiliyor...
- Yav örnek olarak Amerika’yı mı veriyorsun bana. Başına Trump geldi.
Geldi evet ne güzel demokrasi işte.
- Trump eşittir demokrasi mi dedin sen şimdi?
Evet, demokrasi tabii, millet seçti.
- Trump da demokrat yani?
Evet.
- Tebrik ediyorum sizi.
Tek adam meselesini anlatayım.
- Anlat.
Şimdi tek adam diye bir şey yok. Bir başkan var. Ama 600 milletvekili olacak. Diyelim ki, 400’ü CHP’den seçildi. O zaman onlar başkanın tekliflerine itiraz edebilecekler. Tasarıları geri çevirebilirler birlikte hareket ederlerlerse. Bak ne güzel demokrasi. Hatta şimdikinden daha sıkı bir denetleme olacak.
- Peki sizin bu MHP’yle ne işiniz var?
Hiç tasvip etmiyorum.
- Bence MHP’liler de etmiyor.
Zaten bak biz burada günlerdir çalışıyoruz, sabah akşam, ama bunlar bir çadır bile kurmadılar. Hiç yoklar ortada. Çalışmıyorlar.
- Eee yani?
Yanisi şu, siyasette bazen böyle işbirlikleri yapılıyor işte, maalesef.
Sirkeci evet çadırı önü uzaktan duyulan diyologlar. Türbanlı bir kadın AKP’nin çadırına doğru ilerliyor. Onu başı açık bir AKP’li kadın karşılıyor. Ve şu diyalog gerçekleşiyor:
- Türbanlı kadın: Hâlâ mı bizden bir şeyler istiyorsunuz?
AKP’li kadın: Evet istiyoruz, evet vermenizi istiyoruz.
- Türbanlı kadın: 15 senedir her şeyi aldınız, ülkeyi yediniz bitirdiniz, daha ne istiyorsunuz bizden?
AKP’li kadın: Erdoğan’ın başkan olmasını istiyoruz. Ülkeyi güçlendirmek istiyoruz, büyük Türkiye olsun istiyoruz.
- Türbanlı kadın: 15 senedir güçlendiremediniz mi? Her şeyimizi aldınız, paramızı, hayatımızı, canımızı, hâlâ yetmedi. Yetmedi! Bırakın insanların yakasını.
AKP’li kadın: Bak kardeşim, senin türbanını takabilmen bizim sayemizde oldu. Recep Tayyip Erdoğan türbanı serbest bıraktı. Sen onun, bizim sayemizde böyle giyinebiliyorsun. Bir de bize hâlâ laf ediyorsun.
- Türbanlı kadın: Ben sizin sayenizde filan böyle giyinmedim, ben hep böyleydim. Allah’ın izniyle kapandım, onun izniyle türbanla yaşıyorum ben.
AKP’li kadın: Sayın Erdoğan türbanı serbest bırakmasaydı biraz zordu o. Teşekkür etmen gerekirken... Senin yaptığına bak... Nankörlük bu...
AKP’li bir adam: Bir dakka, hanımın kılık kıyafetiyle ilgili lütfen böyle tartışmayın. Lütfen, öyle şeyler söylemeyin.
- Türbanlı kadın: (Uzaklaşırken) Yıllardır hayatlarımızı mahvettiniz, hepiniz. Yediniz içtiniz, şimdi düşman diyorsunuz, FETÖ’yle içli dışlıydınız, içtiğiniz su ayrı gitmiyordu. Dindarız dediniz, gramı yok. Her şeyi aldınız her şeyi, hâlâ istiyorsunuz. Canımızı bile aldınız be, benim kardeşim şehit oldu, şehit! Sizin savaşma merakınızdan kardeşimin canı gitti, getirebilir misin başkanlıkla? Allahınızdan bulun.