Yirminci yüzyılın ilk Nobel Edebiyat Ödülü, 1901'de Fransız şair Sully Prudhomme'a verilmişti. Şairin en tanınmış şiiri de, 'Le Vase Brise / Kırık Vazo' adlı yapıtıydı. İçinde bir mine çiçeğinin solduğu vazo, sessiz bir yelpaze darbesiyle çatlar; bu ince çatlak, kristali her gün biraz daha ısırır; vazonun suyu akıp gider, çiçeklerin özsuyu da tükenir. Herkes vazoyu 'intact' (eksiksiz, hasar görmemiş) olarak algılar; ama şair bilir, söyler: "O kırıktır, dokunmayınız." Eski objenin, antikanın 'intact' olanı makbuldür; özellikle de cam, porselen ve seramik için, bu böyledir. Ama artık teknoloji o kadar ilerledi ki, gerçek ustalıkla birleşti mi, harikalar yaratabiliyor. Antikacılık geleneğinde, objeye alıcı gözle yaklaşan müşteriye, gözle görülmeyen kırık ve çatlaklar, defolar gösterilir. Bu defolar bir zanaatkâr tarafından gözle görülmez hale getirilmiş olsa da... Peki; çok ya da az kıymetli fakat kalbi kırık bu porselen, seramik ya da cam objeyi kimin ellerine teslim edeceksiniz?.. Bugün İstanbul piyasasının bütün koleksiyoncuları, belli başlı antikacılar ya da 'babadan kalma bir parça’ illa ki onarılsın istemiş olanlar, şu üç adresi çok iyi bilirler: İşte o adresler Galatasaray'da, Anabala Pasajı'ndaki (Turnacıbaşı Sok. No:23-25) restoratör Ergün Yavuz'un atölyesi (Tel: 0212 249 59 60)… Yine aynı pasajda, giriş katındaki Mehmet Yavuz'un 14-15 numaralardaki onarım atölyesi (Tel: 0212 249 64 34). Üçüncü adres de Cihangir'deki ANTES (Sıraselviler Cad. Yeniyuva Sok. No:34/A;Tel:0212 252 31 43). Kaynak: İstanbul Life