Kalbinizi tanıyın değişimi sağlayın

Kalbinizi tanıyın değişimi sağlayın
Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan’ın genç yaşta ani ölümü, her gün birçok aileyi acıya boğan bir trajediyi yeniden ülkemizin gündemine getirdi. Türkiye’de her yıl daha önce bilinen hiçbir kalp hastalığı olmayan 90 bin yurttaşımız kalp krizinin yol açtığı ani ölümle aramızdan ayrılıyor. Acaba kalp krizlerini ve yarattığı felaketleri nasıl önleyebiliriz? Önleyemediklerimizi, geri dönüşü olmayan yola girmeden önce tedavi edip kontrol altına alabilir miyiz? Ülkemizde kalp damarlarından hasta olduğu bilinen insan sayısının 3 milyon kadar olduğunu ve her yıl bu sayıya iki yüz binin üstünde yeni vakanın eklendiğini düşünürsek, bu soruların önemi daha da artar. Böylesine güçlü ve öldürücü bir düşmanla mücadele edebilmek için hekimlerin ve sağlık hizmeti verenlerin yanı sıra toplumun birçok kesimine de düşen görevler var. Hasta olsak da olmasak da kalp ve hastalıkları hakkında bilgi sahibi olmamızın bizi bu mücadelede çok daha güçlü kılacağı aşikâr. Bireysel sorumluluk şart Kişisel ve toplumsal olarak kalp ve damar sağlığımızı iyileştirmemizin çok temel, olmazsa olmaz bir koşulu var: Bireysel sorumluluk almamız gerekiyor... Kabul edelim ki, yalnızca hizmet talep eden pasif biri durumunda kalarak bu alanda iyiye doğru bir değişim sağlayabilmemiz mümkün değil. Bu çerçevede, bugünden başlayarak kalp ve damarlar nedir, nasıl çalışırlar, neden hastalanırlar, nasıl iyileşirler, neler yaparsak hastalanmalarını önleyebiliriz sorularına yanıt aramak için sizlerle haftalık yazılı sohbetler yapmak istiyorum. Ümit ediyorum ki bu yazılar can sıkıcı, korkutucu dersler gibi değil, aydınlatıcı söyleşiler olarak okunabilsin. Önce çok temel bir noktanın altını çizerek başlamam istiyorum. Kalbin pek çok parçası var. O nedenle birisinin kalp hastası olduğunu duyunca aklıma ilk gelen soru, kalbinin neresinin hasta olduğudur. Kalbin birbirinden çok farklı ama uyum içinde çalışan parçalarından birinin hastalığı pekâlâ diğerinin rahatsızlığına hiç benzemeyebilir. 2 katlı, 4 odalı bir ev Bu durumu açıklayabilmek için bir benzetmeye başvurmak istiyorum. Bu benzetmede kalbin iki katlı, dört odası olan bir ev olduğunu düşünebiliriz. Kastan yapılmış duvarların dakikada 60 -70 kere kasılmasıyla yukarı kattan aşağı katlara açılan kapılardan geçen kan buradan vücuda ve akciğerlere pompalanır. Hiç durmadan kasılıp gevşeyen kalp kası nasıl beslenecek? Kalbin duvarlarının üstünde dallanıp yayılan damarlar, evin su tesisatına benzer bir şekilde kalp kasının her yanına kan götürür. A) Kalp hastalığı, koroner damar dediğimiz bu dalların daralıp veya tıkanması sonucu oluşmuş kalp krizi olabilir. Kalbin kasılması için, otomobil motorunun pistonlarının çalışmasını sağlayan kıvılcım gibi elektrik enerjisi gerekir. Kalbin de arabanın aküsüne benzeyen bir enerji kaynağı ve elektriği taşıyacak kabloları var. Bu elektrik sisteminde bir arıza olduğunda kalbimiz çok yavaş atıp bizi bayıltabilir. Ya da çok hızlı veya düzensiz atıp bizi hasta edebilir. B) Kalp hastalığı o zaman elektrik sisteminin bir bozukluğu yani aritmi olabilir. Kalbin üst ve alt katları arasındaki kapılardan geçip aşağıya akan kan alt kattaki odaların kasılmasıyla açılan dış kapılardan büyük damarla atılıp tüm vücuda yollanır. Kalp kapağı dediğimiz bu kapıların her biri ayrı bir ustanın elinden çıkmışçasına birbirinden farklıdır. Kalp kapaklarının her kalp atımı için sıraları geldiğinde iyice açılıp, sonra sıkıca kapanmaları gereklidir. C) Kalp hastalığı, bu kapaklardan birinin doğru kapanmamasından ya da sıkışıp rahat açılamamasından kaynaklanıyor olabilir. Kalbin vücudumuzun her koşulda -çalışırken, yürürken, koşarken, uyurken- ihtiyacı olan miktarda kanı pompalayabilmesi için kastan duvarlarının kuvvetli olması gerekir. Daralan veya tıkanan damarlar nedeniyle beslenmesi bozulan kas güçsüz kalabilir. Arızalı kapaklar nedeniyle daha fazla çalışması gerektiği için bir süre sonra kas yorulup zayıflayabilir. Bazen da kasın iltihaplanması sonucu kalp güçsüzleşebilir. Kimi hastada tüm çabalara rağmen kas zayıflığı için hiçbir neden bulamadığımız da olur. D) Kalp hastalığı belki de zayıflamış kalp kasının bir sonucudur. Sağlam bir evin şiddetli rüzgâr veya yağmurdan etkilenip hasar görmesi gibi kalbimiz de kendi problemli olmasa da vücudun başka hastalıklarından etkilenip hastalanabilir. Bunların en başında yüksek tansiyon gelir. Her atımında karşısında normalden daha yüksek bir basınç gören kalp bir süre sonra sıkıntı çekmeye başlar. Bazı akciğer ve bağışıklık sistemi hastalıkları da ciddi kalp rahatsızlıklarına yol açabilir. E) Kalp hastalığı, vücuttaki başka bir hastalığın tetiklediği bir sorun olarak da ortaya çıkabilir. F) Kalp hastalığı kalbin bir bölümündeki hastalığın başka tarafların çalışmasını bozması şeklinde de belirebilir. Örneğin, tıkanan damarın beslediği kas bölgesinin zayıflaması beraberinde kapakların iyi kapanmamasına, kalbin düzensiz atmasına neden olabilir. Belirtmem gereken bir başka husus da şu: Kalp hastalıklarının hepsi sonradan olma değildir. Bazıları doğuştan vardır. Gerçi doğumsal kalp hastalıkları çoğunlukla bebek ve çocukluk çağlarında teşhis edilirse de ileri yaşlara kadar belirti vermeyen çeşitleri de vardır. Yüzyıllar boyunca sanatta kalp, yaşamımızın ve duygularımızın odak noktası olarak ele alınmıştır. Bilimsel olarak baktığımızda da, kalbin merkezi ve gizemli bir yeri olduğu görülür. Kısacası bir yandan tüm vücudu etkileyen, öte yanda olan biten hemen her şeye duyarlı, uyumlu çalışmasıyla hayran bırakan, kızdığında veya kırıldığında korkutan ve üzen muhteşem bir organ. (Prof. Dr. E. Murat Tuzcu - Milliyet)