Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, anayasa değişikliği teklifine ilişkin olarak "Dünya’da belirsizliğin ve kırılganlığın arttığı yeni bir dünya sisteminin dizayn edildiği bir süreç yaşıyoruz. Böyle bir süreçte ülkelerin güçlü bir liderliğe ihtiyacı var" dedi. "Eğer güçlü bir liderlik yapınız yoksa içeride ve dışarıda çok fazla söz sahibi olamazsınız, zayıf kalırsınız" görüşünü savunan Bakan Elvan, "Bu anayasa değişikliği, güçlü bir yürütme sistemi, güçlü bir Meclis ve güçlü bir yargı oluşturuyor. Bu sistemin kapısı güçlü liderlere açık" diye konuştu.
Lütfi Elvan'ın Habertürk gazetesinden Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle:
- AK Parti’nin çıkışında en önemli hedeflerinden biri ekonomik kalkınmaydı. Fakat “AK Parti 2007 sonrası ekonomide düşüşe geçti. Büyüme koalisyon dönemlerinin bile altında kaldı” deniliyor. Yıllarını Devlet Planlama Teşkilatı’nda geçirmiş bir uzman ve Kalkınma Bakanı olarak bu eleştiriye cevabınız nedir?
Bu tespit yanlış. Yeni milli gelir çalışmalarımız sonucunda ortaya çıkan tablo bu söylenenin gerçek dışı olduğunu gösteriyor. 2010-2015 döneminde Türkiye yılda ortalama yüzde 7.3 büyüdü ve bu büyüme performansıyla Çin’den sonra dünyada yükselen piyasa ekonomileri arasında en fazla büyüyen ülke konumuna geldi. OECD ülkeleri arasında büyüme performansı açısından birinci sıradayız. Fakat 2016 yılı Türkiye için sıra dışı bir yıl oldu. Bunu kabul etmemiz gerekir. Turizmde yaşanan sıkıntılar, terör saldırıları, Rusya krizi ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi büyük olumsuzluklara rağmen 2016’da yüzde 2-2.5 arasında bir büyüme bekliyoruz.
- Ama Devlet Planlama Teşkilatı’ndan eski meslektaşınız CHP’li İlhan Kesici “2007 sonrası AK Parti’nin ortalama büyüme rakamı 4.6, son 3 yılda ise 3.3’tür” diyor.
Muhtemelen eski milli gelir serisi üzerinden hesaplamış olabilir. Rakamları nereden aldı bilmiyorum. 2010 yılında Avrupa Birliği, BM standartları çerçevesinde ESA-2010 dediğimiz yeni milli gelir hesaplamasına geçti. Biz de 2016’da buna geçtik. Bu çalışmaları Avrupa Birliği’nin istatistik kurumu Eurostat ile görüşerek yaptık. Dolayısıyla Sayın Kesici’nin vermiş olduğu büyüme rakamları sağlıklı değil.
- Peki, bu yıl için yüzde 2.5 büyüme çok düşük bir hedef değil mi? Bu bir süredir devam eden kötü gidişatın sonucu olabilir mi?
2016 yılında Fed kararları nedeniyle finans piyasalarında yaşanan belirsizlik, zorlaşan dış likidite koşulları, tarımdaki kuraklık, Rusya krizi, turizmdeki durgunluk ve bir de bunun üzerine darbe girişimiyle terörü eklediğimizde yüzde 2-2.5’lik büyüme son derece kıymetlidir. AB’de bunun altında bir performans var. Onlar yüzde 1.7 büyüyebildi.
- "Başkanlık sistemi gelirse belirsizlik olur, siyasi gelişmeler yüzünden yabancı yatırımcılar Türkiye’den kaçar" diyor muhalefet... 200 milyar dolarlık döviz açığı nasıl karşılanacak?
30 Aralık-3 Mart tarihleri arasında Türkiye’ye net sermaye girişi 640 milyon dolar oldu. 2016 yılında belli aylarda düşüş olmuştu ama sonra toparladık. Son iki ayda yabancılar 1.1 milyar dolarlık hisse senedi alımı gerçekleştirdi. Ülkelerin risk algısı CDS ile ölçülüyor. Ocak ayı sonunda Türkiye’nin CDS rakamı 270.4’tü. 9 Mart’ta 237’ye düştü. Yani Türkiye’ye yönelik risk algısı her geçen gün azalıyor.
- Ama kredi derecelendirme kuruluşları S&P ve Fitch, Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına çekmişti?
Türkiye’ye giren net sermaye girişine ve CDS rakamlarına baktığımızda not düşürmelerinin etkisinin olmadığını görüyoruz. 2007-2008 yıllarında da yatırım yapılabilir seviyede değildik. O dönemde de Türkiye'ye 15-20 milyar dolar doğrudan yatırıma yönelik sermaye giriyordu. Kredi derecelendirme kuruluşları, özellikle 2008 krizinden sonra güvenirliklerini yitirdiler.
"Dünya’da belirsizliğin ve kırılganlığın arttığı yeni bir dünya sisteminin dizayn edildiği bir süreç yaşıyoruz. Böyle bir süreçte ülkelerin güçlü bir liderliğe ihtiyacı var. Eğer güçlü bir liderlik yapınız yoksa içeride ve dışarıda çok fazla söz sahibi olamazsınız, zayıf kalırsınız. Bu anayasa değişikliği, güçlü bir yürütme sistemi, güçlü bir Meclis ve güçlü bir yargı oluşturuyor. Bu sistemin kapısı güçlü liderlere açık. Yüzde 50’nin üzerinde oy alamazsa bu ülkenin yürütücüsü olamaz. Bu sistem vatandaş üzerine inşa edilmiş, güçlü demokrasiye dayanıyor.”
- Referandum sürecinin ekonomiyi kötü etkilediğini düşünenler var. “Kriz zamanı başkanlık sistemini tartışmak için doğru zaman değildi” diyorlar...
Türkiye ekonomisi çok sağlam temellere sahip. Bu kadar büyük badireler atlatmamıza rağmen büyümeye devam ediyoruz. Son 15 yılda Türkiye çağ atladı. Her haneye bir araç düşüyor. Referandumda ‘Evet’ çıkmasıyla birlikte daha dinamik bir yapı ortaya koyacağız. Türkiye’nin büyümesi hızlanacak, ciddi bir ekonomik kalkınma olacak.
- Muhalefetin buna itirazı var. “Zaten AK Parti 14 yıldır iktidardaydı. Ekonomiyi şu anki kötü seviyeye çeken onlardı. “Evet” çıkarsa belirsizlik ekonomiyi daha kötü etkiler” diyorlar.
CHP ne zaman ‘Evet’ demiş ki! Daha önce Anayasa değişikliği yapmak istedik ‘Hayır’ dediler. Türkiye’ye ilk yüksek hızlı trenini getirdik. Sayın Kılıçdaroğlu ‘Ben binmem’ dedi. Köprü yapıyoruz eleştiriyorlar, otoyol yapıyoruz eleştiriyorlar. Her şeye karşı çıkıyorlar. Bunların bir rasyonalitesi yok. Biz halkın her zaman rasyonel davrandığına inanıyoruz. Halkımızın 16 Nisan’da güçlü bir destek vereceğine inanıyorum.
- ‘Hayır’ diyenleri terörle ya da 15 Temmuz ile yan yana durmakla eşdeğer tutan açıklamalar işitiyoruz. Bu meseleye siz nasıl bakıyorsunuz?
‘Hayır’ diyen vatandaşlarımızı dışlamamız asla söz konusu olamaz. Onlara da hizmet etmekle yükümlüyüz. Kendi özgür düşüncesidir, saygı duyarım ama milletimizin bu seçimde güçlü bir biçimde ‘Evet’ diyeceğine sonuna kadar inanıyorum.
- Ya “Eğer bu kadar çok yetkiyi tek bir kişiye verirseniz otoriterlik doğar tek adam rejimi doğar” eleştirisi?
Tam tersine hesap verilebilir bir Cumhurbaşkanlığı sistemi oluşturuyoruz. Hükümet Meclis’e karşı hesap verebilecek ve yargıya açık olacak. Yürütmeyi çok daha hızlı karar alabilen, dinamik bir yapıya dönüştürüyoruz. Yasama, yürütme, yargıyı tamamıyla koruyan ama yürütmeyi rahatlatan bir düzenleme getiriyoruz. Gerçek kuvvetler ayrılığı, bu anayasa değişikliğiyle geliyor. Yasaları, bizzat milletvekilleri çıkaracak.
- Ama Cumhurbaşkanı eğer partisinin genel başkanı olursa “Milletvekilleri üzerinde nüfuz sahibi olur, yasama yürütmenin kontrolüne girer” eleştirisinin haklılık payı yok mu?
Siyasi partiler demokrasinin temelidir. Dolayısıyla hükümet sistemi olan Cumhurbaşkanı’nın partili olması demokrasinin bir gereğidir. Son Cumhurbaşkanlığı seçimini düşünün, Ekmeleddin İhsanoğlu adaydı. ‘Ekmek için Ekmeleddin’ diyerek halka böyle gitti. Peki, o şu an bir siyasi partinin mensubu mu? Evet. Dolayısıyla herhangi bir siyasi partiye mensup olan bir kişinin Cumhurbaşkanı olması demokrasinin gereğidir. Bundan korkmamak, çekinmemek gerekir.
- Ya 6.5 milyon işsizin olması?
Bu anamuhalefetin rakamı. TUİK verilerinde böyle bir rakam göremezsiniz. 2016 yılında yaşanan sıkıntılar yatırımcılarımızın yatırımlarını ötelemelerine neden olduğu için işsizlik rakamlarında bir miktar yükselme oldu. Ancak kapasite kullanım oranları gayet iyi. İstihdamın ve yatırımın artırılması için çok sayıda düzenleme yaptık. 100 milyon doların üzerinde yatırım yapmak isteyenler için süper teşvik sistemini hayata geçirdik. Doğu ve Güneydoğu’da Cazibe Merkezleri Programı’nı başlattık. Yatırımcılarımız şu ana kadar 82 milyar TL yatırım yapmak istediklerini belirttiler. 3 bin 291 başvuru var. Öngörülen istihdam ise 357 bin kişi. Ayrıca Kredi Garanti Fonu’nu devreye soktuk. Almış olduğumuz tedbirler sayesinde şubat ayından itibaren ekonomide canlanma başladı.
- Varlık Fonu da eleştiriliyor. Sayıştay denetimine neden tabi değil?
Varlık Fonu’nun temel amacı Türkiye’ye daha fazla yatırım çekilmesi, kamu varlıklarında değer artışı sağlanması ve stratejik önem arz eden şirketlerin gelişmesidir. Bağımsız denetçiler tarafından denetim yapılacak. Hesap verebilir bir yönü olacak. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na da hesap verebilecek. Dolayısıyla denetimle ilgili herhangi bir sorun söz konusu değil. Gayet açık ve şeffaf...
Bakan Lütfi Elvan "Sadece büyüme rakamları değil; doların yükselişi, işsizliğin artması, işyerlerinin kapanması gibi durumlar da ekonomi kötüye gidiyor hissiyatı yaratıyor. Kriz çıkar mı” sorusuna, rakamlarla yanıt verdi;
"Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye ve Cumhurbaşkanı’mız aleyhine inanılmaz bir kara propaganda yürütüldü. Sanki Türkiye ekonomisinin çok kötü durumda gibi açıklamalar yapıldı. Halbuki makro ekonomik göstergelere baktığımızda;
"Bütçe açığımız yüzde 1 düzeyinde. Maastricht kriteri yüzde 3’tür. AB ülkelerinde Türkiye’nin çok üzerinde bütçe açığına sahip.
"Cari açık 2016 yılında yüzde 4’ün altında olacak. Şu anda aşağı yönlü bir eğilim var.
"Bankaların sermaye yeterlilik oranı yüzde 15’in üzerinde. Buradaki limit yüzde 8’dir. Bankacılık açısından da sıkıntımız yok yani...
"Borçlanmaya bakalım... AB tanımlı borç stokunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı 2015 yılında yüzde 27.5 oranında gerçekleşti. 2017’de de yüzde 27 olmasını bekliyoruz. Diğer gelişmekte olan ülkelerde AB tanımlı borcun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı yüzde 80-90 mertebesinde! Yani borçlanma açısından da kötü durumda değiliz.
"Kısa vadeli borçları da dile getiriyorlar. Aralık 2016 için 1 yıllık finansman ihtiyacımız 160 milyar dolar. Özellikle firmalarımızın ithalat borçlarını çıkardığımızda sadece bankaların kredi borçları ve özel kesimin borçlarını dikkate aldığımızda, 73 milyar dolarlık yıllık finansman ihtiyacımızın olduğu ortaya çıkıyor. Bu açıdan da herhangi bir sıkıntımız söz konusu değil.
"Finansal kesimi dışındaki firmaların net döviz pozisyon açığı Ekim 2016’da net 210 milyar dolardı. Kasım’da 206 milyar dolara, Aralık’ta 201 milyar dolara düştü. Burada da aşağı doğru gidiş söz konusu...
"Ekonomi gidişatını belirleyen en önemli hususlardan biri PMI Endeksi’dir. 50 puanın altında olduğunda bir durağanlık olduğu söylenir. Türkiye’nin PMI rakamı aralıkta 47.7’diydi. Ocakta 48.7’ye, şubatta 49.7’ye yükseldi. Ocak ve şubattan itibaren bir canlılık olduğu görülüyor.
"Bir başka gösterge de güven endeksidir. Aralık ayında Reel Kesim Güven Endeksi -5.1’di. Ocakta -1.4’tü. Şubat ayında yüzde 8.5’lik bir artış oldu. Ekonomi Güven Endeksi’nde de şubat ayında yüzde 6.8’lik artış söz konusu. Bütün bunlar ciddi bir toparlanmanın olduğunu gösteriyor."