Hilal Kaplan (YeniŞafak, 27 Temmuz 2012)
Gündemin ağırlığı altında ezilse de geçtiğimiz günlerde özellikle başörtülü kadınları ilgilendiren çok önemli bir haber yayınlandı. Star gazetesinden öğrendiğimize göre Ak Parti'nin yeni anayasada "din ve vicdan hürriyeti" başlığına ilişkin sunacağı taslakta başörtülü kadınların da serbestçe kamuda çalışabilmesine olanak sağlayacak ifadeler yer alıyormuş. Taslak metindeki maddeler şöyle:
- Herkes din vicdan ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak tek başına veya topluca açık veya kapalı olarak ibadet eğitim öğretim uygulama ve tören yapmak suretiyle dinini veya inancını yaşama açıklama din ve inancını değiştirebilme hürriyetini de içerir.
- Kimse ibadete dini uygulama ve törenlere katılmaya, dini inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz. Ya da bunları yapmaktan men edilemez. Dini inanç, düşünce kanaatlerinden ve inancının gereklerini yerine getirmekten ya da getirmemekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir uygulamaya tâbi tutulamaz.
Burada kamuda başörtüsü serbestisine imkân sağlayacak olan en net ifade kimsenin inançların gereğini yerine getirmekten ötürü farklı bir uygulamaya tâbi tutulamayacağını belirten kısım oluyor sanırım. "Farklı" yerine "ayrımcı" sıfatı kullanılsaydı belki de maddenin ilettiği hüküm daha belirginleşirdi ama bu haliyle de derde deva olma potansiyeline sahip görünüyor. Zaten malumunuz başörtüsü yasağı, gücünü hiçbir zaman hukuktan almadı; köşeleri tutmuş yasakçılardan aldı. Yasakçılar tarafından de facto uygulamaya konulduğundaysa, yasakçıların karşısında de jure olanı savunacak çok istisnai ve güçsüz bir azınlık vardı.
Başörtüsü yasağının yasal olarak mahkûm edilmesini sağlayacak önemli adımlardan birisi de anayasada devletin özelliklerini düzenleyen maddede yapılması gerekmektedir. Mevcut anayasada "Kimse eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" ifadesi gibi maddeler olmasına rağmen yasağı sürdürmek için "aşırı okuma"ya tâbi tutulan terim malumunuz olduğu üzere "laiklik" ilkesidir. Eğer başörtüsü yasağı ve benzeri sorunlar çözümlenmek isteniyorsa ve yeni anayasada devletin niteliklerinin sıralandığı bir madde olacaksa, bu maddenin "Bu niteliklerden hiçbiri insan hak ve özgürlüklerine aykırı olarak yorumlanamaz ve uygulanamaz" gibi bir cümleyle desteklenmesi elzemdir.
Son olarak ne anayasada ne yönetmeliklerde "başörtüsü" kelimesini geçirterek çözüm önermek de kanaatimce makul değil. Zira bu, kanun üzerinde zaten olmayan bir yasağı, kanunun içine sokarak çözümlemek anlamına gelecektir. Aynı zamanda zımnen başı açıklığın "norm", başörtülülüğün "patolojik" olduğu zannını doğrulamaya yardımcı olacaktır. Bu yüzden bu taslakta olduğu gibi bundan sonrakilerde de bu ince çizgiye dikkat edilmesini destekliyorum.
Başörtülü kadınlar, en temel vatandaşlık hakları olan eğitim, öğrenim ve çalışma haklarından uzun yıllardır mahrumlar. Yeni anayasa, bu "çağdışı" uygulamaya artık son vermelidir. Geçtiğimiz seçimlerden önce Ak Partili yetkililer, neden başörtülü vekil adayı göstermedikleri sorusunu "gerilim çıkarmadan, sorunu yeni anayasayla çözmek" vaadiyle cevaplandırıyorlardı. Bu ayrımcılığın yeni anayasayla son bulması en çok Ak Parti'nin gecikmiş bu sözü tutmasına bağlıdır. Umarım dik durur ve muvaffak olurlar.