Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık), "Türklüğe hakaret ettiği" iddiasıyla ceza aldığı yargılama sürecinde hedef gösterildikten sonra 19 Ocak 2007'de öldürülen gazeteci Hrant Dink'in "Ermeni olduğu için değil suçun maddi ve manevi unsurları oluştuğu" için mahkûm edildiğini öne sürdü.
Hrant Dink, "Ermeni kimliği" tartışmalarına ilişkin olarak Agos gazetesinde kaleme aldığı sekiz makalenin sonunda 1915 trajedisinin "soykırım" olarak tanınması saplantısının Ermenileri zehirlediğini anlatmış ve sonunda şu vurguyu yapmıştı:
"Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur, yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun."
Dink'in bu satırları, daha sonra yapılan ihbarlar ve haberler üzerine Şişli Savcılığı tarafından "Türklüğün aşağılandığı" iddiasıyla dava konusu edildi. Yapılan yargılamanın ardından bu cümlesiyle "suç" işlediği iddia edilen Dink mahkûm edildi. Temyiz aşamasında, Yargıtay Başsavcılığı'nın aksi yöndeki görüşüne rağmen Yargıtay Ceza Genel Kurulu Dink'e verilen cezayı onadı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda Dink’in “Türklüğü aşağıladığı” ve cezalandırılması gerektiği yönünde görüş bildiren 18 hâkim arasında, daha sonra Kamu Başdenetçisi seçilen dönemin Yargıtay 5. Ceza Dairesi üyesi Nihat Ömeroğlu da yer aldı.
Ömeroğlu'nun, Türkiye'nin ilk başombudsmanı seçildikten sonra “önündeki dosyanın Hrant Dink’e ait olduğunu bilmediğini", dosyayı, Hrant Dink'in daha önce kullandığı "Fırat" adıyla bildiğini öne sürmesi tartışmalara yol açtı. Çünkü Dink, sonundaki cümle nedeniyle cezalandırılmasına neden olan 8 makalelik yazı dizisini "Hrant Dink" imzasıyla yayımlamış, Ömeroğlu ise bu açıklamasıyla, cezalandırılmasını istediği yazıları okumadığı anlamına gelebilecek bir açıklama yapmıştı.
Başında Nihat Ömeroğlu'nun bulunduğu Kamu Denetçiliği Kurumu, "Yargıtay hâkimi: Hrant Dink Türk olsa ceza almazdı" başlıklı haber nedeniyle Radikal gazetesine bir "cevap ve düzeltme" metni gönderdi. Metinde, Dink'in "Ermeni olduğu için değil, hakkındaki suçun maddi ve manevi unsurları oluştuğu için" mahkûm edildiği öne sürüldü.
Kamu Denetçiliği Kurumu'nun "cevap ve düzeltme" metni şöyle:
Kamu Denetçiliği Kurumu'ndan ''Yargıtay hakimi, Hrant Dink Türk olsa ceza almazdı'' başlıklı habere ilişkin cevap ve düzeltme metni.
14 Eylül 2013'te Radikal Gazetesinde Yargıtay hakimi, 'Hrant Dink Türk olsa ceza almazdı' başlıklı bir yorum-haber yayınlanmıştır.
Söz konusu haberde, kurumumuz Kamu Başdenetçisi Sayın M. Nihat Ömeroğlu'nun önceki görevi ile ilgili konularda değerlendirme ve iddialara yer verildiği görüldüğünden konuyla ilgili olarak aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur.
Haber içeriğinde özetle, Avukat Fethiye Çetin'in Utanç Duyuyorum! isimli kitabının içeriğinden hareketle, Hrant Dink hakkındaki bir mahkumiyet hükmünün Yargıtay Ceza genel Kurulu'ndaki temyiz inceleme esnasında Genel Kurul üyelerinin o dönem heyette Ceza Genel Kurul üyesi olarak görev yapan Yargıtay üyesi M. Nİhat Ömeroğlu tarafından yönlendirildikleri ve Başdenetçinin Hrant Dink'in mahkumiyeti doğrultusunda çaba sarfettiği, bu çabaların sonucu olarak da M. Nİhat Ömeroğlu'nun Türkiye Ombudsmanlığı ile ödüllendirildiğine dair iddalar gündeme getirilmiştir.
Kamu Başdenetçisi Sayın M. Nihat Ömeroğlu'nun 27 Kasım 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından Kamu Başdenetçisi seçilmiştir.
Kamu Denetçisi Sayın M. Nihat Ömeroğlu Kamu Başdenetçiliği görevinden önce 2005 yılından 2012 yılına kadar Yargıtay 5. Ceza Dairesi Üyeliği görevini yürütmüştür.
Bu görevi sırasında Sayın Başdenetçi, tüm diğer Yargıtay üyelerinin olduğu gibi binlerce dosyanın temyiz incelemesinde görev almıştır.
Adalet duygusunun yüceliğine ve hukukun üstünlüğü ilkesine inanmış her hakim gibi, Sayın Başdenetçi de yargılanmasında bulunduğu ve imza attığı tüm kararlarında, hukuka, hakkaniyete ve vicadnının sesine sadık kalarak, adalet terazisinin doğruyu işaret etmesi için çaba sarf etmiştir.
Görevini bu çerçevede yürüten Başdenetçi'nin haberde iddia edildiği gibi Ceza Genel Kurulu'ndaki temyiz incelemesi esnasında karşı oy kullanan 6 hakime baskı uygulaması, görüşme öncesi ve görüşme sırasında Hrant Dink'in ceza alması yönünde çaba sarfetmesi söz konusu değildir.
Temyiz incelemesi esnasında Ceza Genel Kurulu'na ara verilerek dava dosyası ile ilgili görüşme yapılması mümkün değildir.
Böyle bir iddianın kabulü temyiz incelemesinde görev almış ve baskı sonucu kararını değiştirdiği iddia edilen tüm diğer hakimlere hakaret olacağı gibi, Yargıtay'ın tüzel kişiliğine ve Türk adli sistemine de saygısızlık anlamına gelecektir.
Türkiye'de yargı makamları huzuruna gelen tüm dosyalar herhangi bir şeklide, dil, din, ırk, renk, cinsiyet, dünya görüşü vb. ayrım yapılmaksızın bağımsız ve tarafsız bir şekilde incelenip karara bağlanmaktadır.
Somut olayda ise Hrant Dink hiçbir şekilde Ermeni olduğu için değil, dosya kapsamına göre hakkında iddia edilen suçun maddi ve manevi unsurları oluştuğu ve yargı mensuplarının vicdani kanaatleri bu yönde olduğu için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın suç vasfına yönelik itirazı ise iddialarda ileri sürülenin aksine, Ceza Genel Kurulu tarafından önemli bir fark oluşturacak şekilde 6 oya karşılık 18 üyenin karşı oyuyla reddedilmiştir.
Kamu Başdenetçiliği Kurumu
Radikal'in, Kamu Denetçiliği Kurumu'nun yukarıdaki açıklamayı gönderdiği haberi de şöyle:
Avukat Fethiye Çetin, 'Utanç Duyuyorum!' kitabında, Dink'in cezasının onandığı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'ndaki görüşmenin perde arkasını araladı.
Avukat Fethiye Çetin, Dink Davası’nı konu alan ‘Utanç Duyuyorum!’ adlı kitabında, Hrant Dink’in 301. maddeden cezasının onandığı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndaki görüşmenin perde arkasını araladı.
Çetin, bilirkişi raporlarına ve dönemin Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun şerhine rağmen cezanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda nasıl onandığını yazdı.
Bu karardan sonra ziyarete gittiği Yargıtay’da, karar oylamasına katılan bir hâkimle görüştüğünü ifade eden Çetin, kitabında şöyle devam etti:
“(...) Genel Kurul’un önüne gelen dosyadaki bilirkişi raporuna, Sami Selçuk’un hukuksal görüşüne, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesi ve itiraznamesine, Dink’in yazılarına ve savunmalarımıza rağmen bu karar nasıl verilebildi ve neden verildi?
'Bu soruma hiç düşünmeksizin, anında ve tereddütsüz cevap verdi hâkim:
‘Ermeni olduğu için...’
‘Yani siz, bu yazıyı Türk kökenli biri yazmış olsaydı, karar farklı mı olurdu diyorsunuz?’
‘Hiç şüphem yok, farklı olurdu.’
Çetin kitabının devamında, Dink kararının görüldüğü gün Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndaki görüşmenin perde arkasını da yazdı: “Toplantının ilk saatlerinde, sanırım karşıoy kullanan hâkimlerin çabasıyla itiraznamenin kabulü yönünde olumlu bir hava esmiş ancak verilen aradan sonra olumlu hava değişmişti.
Toplantının başlarında bir üye, ‘Biz çoğunluk bu kararı doğru buluyoruz’ gibi bir cümle kurmuş, bu cümle üzerine sert tartışmalar yaşanmıştı.
Henüz oylama yapılmadan, Hrant’ın mahkûmiyeti doğrultusunda oy kullanacakların çoğunluk oluşturduğunu bir üye hâkim nereden biliyordu?
Kimdi bu üye?
Bu üyenin kimliğini sonradan öğrenecektim.
‘Biz çoğunluk olarak bu kararı doğru buluyoruz’ diyen, öncesinde ve görüşme sırasında bu doğrultuda çaba sarf eden hâkim, 2012’de Türkiye Ombudsmanlığı’yla ödüllendirilecek M. Nihat Ömeroğlu’ndan başkası değildi.
Çabalarının sonucunu ve ödülünü böyle mi almıştı?”
Altı hâkime baskı
Dink’in ceza almaması yönünde görüş belirten altı hâkim üzerinde yoğun baskı kurulduğunu iddia eden Çetin, şöyle devam etti: “Öylesine bir hava estirilmişti ki Yargıtay’da, Genel Kurul toplantısı sonrasında ortalık ‘Altı hain’, ‘içimizdeki Ermenilerin sayısı belli oldu’ sözleriyle çalkalanmıştı.
Koridorlarda, odalarda, hatta hâkimlerin alışveriş yaptığı markette altı hainin isimleri konuşuluyordu.
‘Altı hain’ olarak nitelenenler, muhalefet eden altı hâkimdi.”
Koruması gereken şube şikâyetçi olmuş
Dink, 2005 yılında sekiz serilik yazısında kullandığı bir cümle, “Türk’ün kanı kirli” dediği gerekçesiyle manipüle edilerek, TCK’nın 301. maddesinden mahkûm edilmişti.
Dink’i ölüme götüren bu dava, beş ayrı şikâyetçinin dilekçesiyle başlamıştı.
O beş şikâyetçiden dördü; Türk Ortodoks Patrikhanesi, Mehmet Soykan, Recep Taner, Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu’ydu.
Avukat Çetin’in kitabıyla birlikte, beşinci şikâyetçinin, Dink’i korumakla yükümlü olması gereken, dönemin İstanbul Emniyeti Güvenlik Şube Müdürü Avni Usta olduğu ortaya çıktı.
Usta, o yazısında, “Hrant Dink tarafından yazılan Ermeni kimliği üzerine, Ermenistan’la tanışmak başlıklı yazı tetkike değer görüldüğünden ekte gönderilmiştir.
Tetkik ve gereğini arz ederim” dedi. Güvenlik Şube Müdürlüğü görevine bir süre devam eden Usta, ilkin Diyarbakır’a gönderildi.
Daha sonra da Şırnak Emniyet Müdürü yapıldı.