Kanatlarım boş mu kalacaktı?

Kanatlarım boş mu kalacaktı?
Bir hafta dağıtım iznine gelmişti meyhaneci Yakup Aslan'ın oğlu Ufuk. Gitmeden o da benim gibi göbekliydi, 20 kilo vermiş eğitimde, iyi olmuş. Cem Dizdar / Tempo24Hafta içi sözleştik, "Bilet ayarlarım birlikte gideriz maça" diye. Asmalımescit'te buluştuk. Henüz erken. Meyhanede bir kaç masada oturanlar var, aç karnımı doyurmak bara iliştim. Celal 'Kulüp Rakısı'nı açıp uzun bardağı doldurdu, Mahir kadehe iki parça taze nane ekledi, ızgarada şöyle bir dönmüş iki kıymalı, iki peynirli börek ile söğüş domates kondu önüme. Vurdum.. Çıktık, kapıda Yıldıray -Ufuk'un büyüğü- "Abi, donarsın hava soğuk sar şu atkıyı boynuna" dedi. Meğer, büyük iyilikmiş, Asmalımescit'e dönünce anladım, donmaktan kurtulmuşum annesinin elleriyle ördüğü atkı sayesinde... Ufuk'un Manisa Kırkağaç'taki 70 günlük 'acemilik hikayeleri'ni dinleye dinleye vardık statın önüne. Bozuk paraları devlete vermek yerine, iki büyük paket çekirdeğe yatırdık. Hayati Kurt'un getirdiği 'misafir kombinesi'yle önde Ufuk arkada biz, daldık İnönü'ye.. KANATLARIM BÖYLE BOŞ BOŞ MU KALACAKTI? Maçın ilk yarısı üç dört yıldır izlediğimiz ilk yarıların karbon kopyası. Sabırla oynayan İstanbul Büyükşehir Belediyespor (İBB), maçı orta sahada kilitledi ve kilidi de canı ne zaman istediyse o zaman açtı. O kilit açma seanslarının ilkinde Adriano'nun ikincisinde İskender'in gol olabilecek toplarını, maçın adamı olacakken taraftarın yoğun protestosu nedeniyle 'gecenin ıstıraplı adamı'na dönen Hakan Arıkan çıkardı. İlk yarı boyunca Beşiktaş tek atak yapmadı desem başım ağrımaz. "Her maça ayrı taktik, her maça ayrı kadro" elbette futbol içi bir durum. Ancak maçın sonucu ve oynanan futbol üzerinden düşünüldüğünde Mustafa Denizli'nin sorulara vereceği yanıtlarda çok zorlanacağı da muhakkak. Forvette, "Tek mi, çift mi?" yarışmasını bir kez daha "çift" kazandı ama pozisyon zenginliği hususunda değişen hiçbir şeyin olmaması, "Acaba sorun burada değil de, orta saha ya da geride mi?" sorularını düşürmedi değil tribündekilerin aklına. Çünkü neredeyse bütün maç boyunca ne sağ, ne sol kanattan ciddi bir akın geliştiremedi Beşiktaş. İkinci yarı, müdavimi olduğum kapalı yeni açık tarafındaki sağ koridorun bomboş olduğu anlarda bile Ekrem Dağ'ı bir kere bile çıkarken görmedim. Bir kere Holosko indi çizgiye ve topu içeri keseceğine yeni açığın önündeki ambulanslara gönderdi, bir kere de tersten Tello indi, kesti ama top İBB kalecisinde kaldı. Benim hatırladıklarım bu kadar... HEDEFTEKİ ADAM ABDULLAH AVCI Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim maç Beşiktaş tribünü ile İBB'nin hocası Abdullah Avcı arasında geçti. İlk yarının bitiş düdüğüyle birlikte önce Tello, sonra da Avcı hakemlerin yanına gidip Halis Özkahya'ya bir şeyler söylediler. Ben öteden beri bunu anlayamam, bir hoca o kadar mesafe kat edip hakeme ne söylemeye gelir. Hadi diyelim gelir de, sonra, hele de deplasmanda, başına neler gelir onu da Allah bilir... Avcı tam önümüzden soyunma odasına giderken, tribün patladı; "Cimbom'un uşağı Abdullah Avcı.." Önce sakinliğini muhafaza etmeye çalıştı Abdullah Avcı ama sonra haksızlığa uğramış birinin öfkeli bakışlarıyla hafifçe de dişini sıkarak girdi tünelden içeri. Evet, kazanmak için ille de çok iyi futbol oynamak gerekmiyor. Rakibin gücü ile kendi gücünüz arasındaki orantıyı tespit edip ona göre bir maç stratejisi geliştireceksiniz elbette. Ama bunu yaparken futbolun bir eğlence olduğunu, koca bir stat insanın sizi izlemeye geldiğini, bu çok sevilen oyunu daha da sevilecek hale getirmekle en azından ahlaken yükümlü olduğunuzu da akıldan çıkarmayacaksınız. İBB'li oyuncuların vakitten çalmak için yaptıkları mini 'kızılderili numaraları' çok eskide kaldı ama Beşiktaş taraftarının en azından Avcı'ya yönelik öfkesi de gereğinden fazla sert oldu diye düşünüyorum. Bir de maç sonunda Avcı'nın da zikrettiği şu "Türk futboluna hizmet ediyoruz" retoriği de gerçekten çok sıkıcı bir hal aldı. Her konun içine dönüp dolaşıp bu 'Türklük' vurgusunu sokmak iyi olmuyor... "YAT, YAT, YAT, YAT..." İşte ikinci yarının atmosferini belirleyen de bu karşılıklı restleşmeler ve jestleşmeler oldu. Evet, İBB oyunu kitledi ve istediği gibi yönetti maçı. Sıkışık düzen müdafaaları aşabilme sorunlarını halledemeyen Beşiktaş çaresizce efor harcarken, İBB, daha sonuca dönük ataklar geliştirdi. Ancak bütün bunları yaparken de, oyuncuların sık sık fauller sonrası uzun süre yerde kalmaları tribündeki tansiyonu yükselttikçe yükseltti. Önce "Ayağa kalkın erkek gibi oynayın" diye bağırıldı, bakıldı olacak gibi değil iş "Yat, yat, yat"a döndü. Sanırım 60'ların sonuydu. Kaleci Hasagiç, boş bir vuruşta ayağını, şu LİG TV'nin tekrar görüntülerindeki manken futbolcunun vuruşu gibi, yere çarpınca yığıldı kaldı. İBB hücum ederken bir kaç Beşiktaşlı futbolcu durumu hakeme ve rakiplerine anlatmaya çalışıyordu. Ama kaleye sırtı dönük İBB'liler gol için saldırırken yaklaşık 1 dakika geçti. Fotoğraf şu; kaleci Hasagiç yerde yatıyor, İBB saldırıyor, tribünler çıldırıyor. Top Beşiktaş kalecisi Hakan'ın eline geçtiğinde 'ahlak sınavı' da başlamış oldu. Bütün maç boyunca gerek aut atışlarını, gerek degajları, gerekse de geri pasları uzaklaştırırken topa taraftarı çıldırtacak biçimde kötü vuran Hakan, topu yine oyun soktu ve Halis Özkahya oyunu durduran düdüğü çaldı. İşte o an millet çıldırdı. Yanımdaki vatandaş bana döndü ve "Ohhh be! Nihayet maç başladı" dedi. YUSUF GİRDİ, NE OLUYOR? Hakikaten de maç o an başlamış oldu. Hem taraftarın hem Beşiktaş'ın tansiyonu artık doruktaydı. Önce bütün stat bir iki marş söyledi, ardından "Abdullah Avcı yere yatsana" patladı... Önce kimsenin göremediği ilk Beşiktaş golü, ardından İBB'li oyuncuların ellerini kollarını sallayarak attıkları şok karşılık golü, ardından üzerimde en az 5 adamı bulduğum Gökhan Zan'ın golü... Şimdi bu tribün insanı tipolojisi tuhaftır. Bunu bilirim ama her şahit oluşumda niyeyse ilk kez görüyormuşum gibi hep şaşarım. 70'lerin ortalarına doğru Beşiktaş bir karambol yarattı top o kadar yükseldi ki, kafa vurmanın imkansız olduğu seviyeden auta giderken yanımdaki genç gırtlağını yırtarcasına bağırıyordu; "Vur şu b...ka be Nobre..." Döndüm şaşkınca yüzüne baktım, "Yapma Allah aşkına, nasıl vursun o topa" dedim gülerek. Rahatladı ve yanıtladı; "Vursun be abi. Bu sefer vursun ne olacak. İmkansızsa da vursun..." Diyecek bir şey kalmamıştı... Maç 2-1 devam ederken, ki 5 dakika da uzatma verildi sonradan, tuhaf biçimde oyundan neredeyse bütün maç boyunca ciğerini parçalamak istercesine koşan Fabian Ernst çıkıp, yerine Yusuf girdi. Herkes yanıt sanki uzaydan gelecekmiş gibi şaşkın gözlerle birbirine bakarken, dünyanın o en basit sorusunu soruyordu; "NE OLUYOR?" Hakikaten de "Ne oluyordu?" Beşiktaş 'kaza golü'nden sonra öyle bir geriye çekildi ki, hani tribüne tırnak yediren cinsten denir ya, aynen öyleydi. Neyse ki, Yusuf'tan bir iki dakika sonra Zapotocny dahil oldu oyuna. Şimdi düşünüyorum da o ara eskaza bir gol yese Beşiktaş, Denizli o '26. hafta' kehanetini bir daha ve ebediyen aklına getiremezdi herhalde. Maç İBB'lilere yönelik "Yat, yat, yat"larla bitti. Herkes kendini öyle sıkmıştı ki dışarı çıkıldığında kalabalığın önemli bir bölümü bitkin görünüyordu. O en berbat klişelerden olan "Kötü oynadığın maçı da kazanmayı bileceksin"i iki üç kişiden duyduğum da, kötü futbol izlenmiş bir maçtan çıktığımıza bir kez daha ikna oldum. Ufuk'la ben Yakup'a, Serdar 'Süper'e, Zeki bir kaç film almaya Megavizyon'a doğru yürüdük...
Turkcell Süper Lig 2008/2009
#TakimOGBMAYAVP
1.Sivasspor22136336171945
2.Trabzonspor22136330181245
3.Besiktas22126435201542
4.Fenerbahçe22124643241940
5.Galatasaray22124644281640
6.Ankaraspor2210482921834
7.Kayserispor228952113833
8.Bursaspor228862727032
9.Gaziantepspor228682831-330
10.Eskisehirspor226972929027
11.Gençlerbirligi226792528-325
12.Istanbul B.B.2274112434-1025
13.Denizlispor2273122937-824
14.Ankaragücü2266102231-924
15.Konyaspor2266102130-924
16.Antalyaspor2257102029-922
17.Kocaelispor2244143049-1916
18.Hacettepe2235141441-2714