Evrensel gazetesine, kanserin teşhis ve tedavi süreçlerine yazan İstanbul'da yaşayan bir sağlık çalışanı, Genel sağlık sigortası primlerinizi ödemeyenleri sağlık kuruluşlarının tedavi etmediğini belirterek siyasilerin dediği "Hastane kapısından geri dönmeyeceksin" söyleminin tamamen palavra olduğunu söyledi.
Kanser hastasının alması gereken ilaç Türkiye'de üretilmiyorsa çaresiz kaldığını söyleyen sağlık çalışanı, "Ülkede üretimi ve satışı olduğu halde ilaç sektöründe satış hakkı yalnız bir firmadaysa, hükümetle fiyat anlaşmasına gideceği zaman ilacın değerini arttırmak için, firma ilacı piyasaya dağıtıyor ve kıtlığını yaşıyorsunuz. Böylece ilaca istediği fiyatı verebiliyor. Bir hastanın tedavisi süresince aldığı ilaçların bedelinin bir ev fiyatıyla eş durumda olduğunu söylersek, sağlık güvencesi olmayan kişilerin tedavi olmak için bir ev fiyatına ihtiyaçları var demektir" dedi.
Evrensel gazetesinde, İstanbul'da çalışan bir sağlık çalışanın kanserde teşhis ve tedavi süreciyle ilgili kaleme aldığı yazı şöyle:
Kronik hastalıklar arasında kabul edilen kanser, sık görülmesi, yüksek oranda ölümlere yol açması, çevresel kanser yapıcı etkilerin artması gibi nedenlerle çağımızın önemli sağlık sorunlarından birisi olarak görülmektedir.
Şansınız varsa metastaz olmadan tespit edip ameliyat olma şansını yakalayabilirsiniz. Benlerde renk ve görüntü değişiminden; memede çekilme olması, portakal görünümü veya menopoz sonrası gelen beklenmeyen adet kanaması ya da kesilmeyen ishal veya kabızlık durumları gibi bir çok uyarıcı belirtileri vardır. Bu belirtileri ciddiye alıp doktora başvurduğunuzda doktorunuzun teşhis koyması için birkaç ileri tetkik uygulaması gerekir. Önleyici sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu ülkemizde maalesef sağlık hizmeti hasta olduktan sonra iyileştirme üzerinedir. Kansere neden olacağı uyarısı yapıldığı halde yaşam alanlarımızın orta yerine yerleştirilen verici istasyonları, kablosuz İnternet, cep telefonları, PVC pencereler, 200 derece üzerinde pişirilerek tehlike saçan palm yağı ile üretilen çikolatalar gibi eğitim ve bilgilendirme ile önüne geçilebilecek sağlıksız yaşam koşullarını ortadan kaldırmak yerine hastalandıktan sonra milyonlarca masrafı olan tetkikler ve tedaviler süreciyle baş başa bırakılıyoruz.
Hekimin tedaviye başlayabilmesinin önüne kanıt esaslı sağlık sistemi uygulamaları konulduğu için dünyada en çok radyolojik görüntüleme tekniklerini kullanan ülkeler sıralamasında ilk sıralardayız. Bu yüzden kanser olduğunuzu düşündüren belirtileri verdiğiniz zaman hekiminiz tek bir tetkikle teşhis koyamamaktır. Örneğin bitmeyen öksürüğünüz ve kanlı balgamınız varsa akla ilk gelen şey akciğer kanseridir ama önce bir akciğer filmi ile görüntülenme yapılır. Burada müspet bir belirti varsa, akciğer tomografisi çektirmeniz istenir. O da şüpheli bir durumu destekliyorsa bronkoskopi yaptırmanız gerekir. İşlem sırasında akciğerden alınan parça patolojiye gönderilir ve sonucu ile hastalığın tipi belirlenir. Tabii bazen alınan parçadan tanı konulamayabilir. Tekrar randevu alıp bronkoskopi yaptırmanız gerekir.
Peki bunca işlemin masrafı ve süresi ne kadardır? Bu tetkiklerini içinde kan tahlili ve akciğer filmi dışındaki bütün tanılama işlemi için randevu almanız gerekir. Bu hastanenin yoğunluğuna göre bazen bir hafta bazen üç ayı bulacak bir süredir. Peki kanser hastalığında zamanın bir önemi yok mudur? Tabii ki var vardır. Hem de çok önemlidir. Üç ayda kanser hücresi çok hızlı bir üreme gösterir ve organı kaplayarak çalışmaz hale getirebilir. En kötüsü de metastaz yapabilir. Eğer sosyal güvenceniz varsa tetkikleriniz bu süre içerisinde ücretsiz karşılanır. Eğer paranız varsa, bu süreyi bir haftaya indirebilirsiniz.
Hepsinin ötesinde, eğer sizi ameliyat edecek bir hekim ve yatak bulabilirseniz hayatınızı kurtarma şansınız vardır. Bu kadar şansı bir arada Türkiye’de bulmak gerçekten mucize olarak adlandırılabilir. Teşhisiniz konmuş bile olsa ameliyat sırası bekleyen yüzlerce kişinin peşine isminizi yazdırıp ameliyat gününüzü beklemek zorundasınız. Ameliyat şansınız yoksa kemoterapi almanız önerilir.
Turkiye’de kemoterapi tedavisi veren ünite sayısı maalesef ihtiyacı karşılayamayacak kadar azdır. Bu hizmeti veren hastanelerde hekime ulaşmak da tedavi alacağınız koltuğa oturmak da zorlu bir süreçtir. Kemoterapi ya da radyoterapinin süresi hastaya ve hastalığa göre değişiklik gösterir. Kaç kur veya kaç ay tedavi alacağınız, aslında sizin ve size bakım veren yakınlarınızın ne kadar çok psikolojik desteğe ihtiyacınızın olacağını gösterir. Yine bu konuda da hizmet alacağınız hastane sayısı bir elin parmaklarının sayısını geçmez. Çünkü tedavinin sadece ilaçlardan ibaret olduğu düşüncesi sağlık sisteminde hakimiyet göstermektedir.
Tedavide biyopsikososyal yöntemler kullanılmasının önündeki tek engel hastane idarelerinin iletişim sorunlarından ibarettir. Hastanelerin yöneticilerinin siyasiler tarafından belirlenmesi, sağlık politikalarının sermayeye hizmet etmesi halk sağlığının önündeki en büyük engeldir.
Tedavinin ara evrelerinde, kemoterapiye yanıt verip vermediğiniz PET CT görüntüleme tekniğiyle yapılır. PET CT çekim işleminin uzun sürmesi nedeniyle randevular da üç dört ay sonraya verilebiliyor. İlk PET CT randevunuzda hekiminin sizi bu konuda uyarmadıysa tedaviniz aksayabiliyor.
Bir de almanız gereken ilaç Türkiye’de üretilmiyorsa kendi çaresizliğinizle baş etmek zorundasınız. İlacın Türkiye’de satışı serbest mi ya da Türkiye’ye giriş izni var mı gibi engellerle karşılaşabilirsiniz. Satış ülkesini bulmuş olsanız bile kim gidip alacak, uygun ortamlarda transferi sağlanabilecek mi sorularının da yanıtlanması gerekiyor. Bir de ülkede üretimi ve satışı olduğu halde ilaç sektöründe satış hakkı yalnız bir firmadaysa, hükümetle fiyat anlaşmasına gideceği zaman ilacın değerini arttırmak için, firma ilacı piyasaya dağıtıyor ve kıtlığını yaşıyorsunuz. Böylece ilaca istediği fiyatı verebiliyor. Bir hastanın tedavisi süresince aldığı ilaçların bedelinin bir ev fiyatıyla eş durumda olduğunu söylersek, sağlık güvencesi olmayan kişilerin tedavi olmak için bir ev fiyatına ihtiyaçları var demektir.
Genel sağlık sigortası primlerinizi ödemediyseniz, sağlık kuruluşları size yardımcı olamayacaktır. Siyasilerin dediği gibi “Hastane kapısından geri dönmeyeceksin” söylemi tamamen palavradır. Sosyal güvenceniz olsa bile SGK’nin belirlediği sınırdaki değerlere sahip değilseniz tedaviniz için gerekli görülen ilaçların ödemesi yapılmıyor.