Kanuni Döneminde Bir Rönesans İnsanı: Matrakçı Nasûh

Kanuni Döneminde Bir Rönesans İnsanı: Matrakçı Nasûh
CengIz ÖZDEMİRMuhteşem Yüzyıl dizisinde sık sık karşımıza çıkan yarı meczup, biraz çatlak bir karakter var: Matrakçı Nasûh. Damdan dama gezen, habire bişeyler karalayan bir derviş! Bu yazı tarihin karanlıklarına gömülmüş, hakettiği ilgiye çok da mazhar olamamış bu Rönesans insanına ayrıldı. Resmi ideoloji genel olarak bize Osmanlı'da Rönesansın yaşanmadığını, ilerlemenin karşısında daima "gerici" güçler bulunduğu için Osmanlı'nın geri kaldığı ve kaçınılmaz olarak çöktüğünü vaazeder. Oysa bu yazıda da örneğini göreceğimiz gibi Osmanlı tarihinde bu ezberi bozmuş sultanlar, sanatçılar ve bilim adamları olagelmiştir. Matrakçı sporcu ve tarihçi; silahşor, hattat ve ressamdı. Osmanlıda bu türden aydınlara verilen genel bir lakap bile vardır: Hezâr-fenn. Matrakçı Nasûh'un tam olarak doğum tarihi bilinmez. Bosnalı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Büyük olasılıkla devşirmedir. Aşık Çelebi'nin verdiği bilgilere göre Enderun'da eğitim almış, S'ai'nin öğrencisi olmuş, "mana ve marifet" ehliyeti almıştır. Bir Rönesans insanında olması gereken çok yönlü ilgi alanlarına sahip olmuş, spordan resme, matematikten tarihe pekçok alanda eserler vermiştir. Hatta Japonların Kendo sporunu andıran Matrak oyununu da o icat etmiştir. Lakabı oradan gelir. Bu oyunda aslolan rakibini devirmek değil koreografidir.  Matematik üzerine yazdığı iki kitabı vardır: Umdet el-Hisâb (1533) ve Cemal el-Hüttab Tarih üzerine İranlı tarihçi Taberi'nin Mecma'el Tevarih adlı eserini çevirmiş, ancak çevirinin belli bir yerinden sonra (504. sayfa) Türklerin kökenleri, Gazneliler, Selçuklular ve Osman Gazinin babası Ertuğrul Gazi dönemini kendisi ek (zeyl) olarak tamamlamıştır.  (İstanbul: Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn) Silahşorluk üzerine 1529 yılında yazdığı Tuhfet el-Guzat adlı eserinde kalkan, ok, topuz ve süvari talimlerini ayrıntılı olarak ele almış ve bunları krokilerle zenginleştirmiştir.  Fakat Matrakçı Nasûh'un esas ustalık alanı elbette ressamlığı idi. Osmanlı minyatür sanatında kendine özgü bir stil geliştirmiş, özellikle seferler sırasında çizdiği şehir peyzajlarıyla günümüze çok değerli belgeler bırakmıştır. Eserlerinin tamamı üç kitapta toplanmıştır. İlk kitap Kanuni ile birlikte çıktığı İran-Irak seferinde yaptığı gözlemleri içerir. Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn adlı bu kitapta 107 minyatür bulunur. Bu eserin tek nüshası    İstanbul Üniversitesi kütüphanesindedir. Sefer sırasında ordunun konakladığı tüm şehirlerin minyatürlerini yapmıştır. 1550'lerin İstanbul, Eskişehir, Diyarbakır, Halep, Tebriz, Bağdat gibi kentlerini merak edenlere tavsiye ederim. (Bağdat: Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn)  İkinci Minyatür kitabı Süleymanname adını taşır. Bu kitap iki bölümden oluşur. Birinci bölüm çok enteresandır. Matrakçı Nasûh Barbaros Hayrettin Paşa ile çıktığı Fransa seyahati sırasında uğradıkları Akdeniz limanlarını resmetmiştir. Bunlardan bazıları: Nice, Marsilya, Antibes, Toulon ve Cenova'dır. Kitabın ikinci bölümünde ise Kanuni'nin Macaristan seferi sırasında gördüğü şehirleri resmeder. Bu eserler halen Topkapı Sarayı Kütüphanesindedir. (Toulon Limanı: Süleymanname) Üçüncü minyatür kitabı ise Tarih-i Sultan Bayezit'tir. 10 minyatürden oluşur ve o da Topkapı Sarayı kütüphanesindedir. (Eskişehir: Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn) Bütün bunlardan anlıyoruz ki Osmanlı Tarihi sadece resmi tarihle algınamayacak kadar zengin, çeşitli, çok yönlü, çok katmanlıdır. Ezberlerden uzak bir bakış açısıyla ve biraz da merakla çok şeylerin farkına varabiliriz. (Tebriz: Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn)