Çeviri: Ceyhan Temürcü*
Sosyalist bir biyolog, yeni virüsler, endüstriyel gıda üretimi ve çok uluslu şirketlerin kârlılığı arasındaki yakın bağlantıları açıklıyor.
Yeni Koronavirüs dünyayı şok durumunda tutmaya devam ediyor. Ama hükümetler salgının yapısal nedenleriyle savaşmak yerine acil önlemlere odaklanıyor.
Yaak Pabst, Alman sosyalist dergi Marx21 için, Big Farms Make Big Flu'nun (Monthly Review Press, 2016) yazarı evrimsel biyolog Rob Wallace ile bir söyleşi yaptı. Kovid-19'un getirdiği tehlikeler, endüstriyel tarım ve gıda sisteminin buradaki sorumluluğu ve bulaşıcı hastalıklarla mücadelede sürdürülebilir çözümler hakkında konuştu. Marx21 dergisi bu söyleşiyi, 30 Mart'ta planlanan yayın tarihinden önce yayınladı.
- Marx21: Yeni Koronavirüs ne kadar tehlikeli?
Rob Wallace: Bölgenizdeki Kovid-19 salgınının hangi evrede olduğuna bağlı: Erken dönem mi, zirve seviyesi mi, geç dönem mi? Bölgenizdeki halk sağlığı önlemleri ne kadar yeterli? Bölgenin nüfus özellikleri neler? Kaç yaşındasınız? Bağışıklık durumunuz risk oluşturuyor mu? Genel sağlık durumunuz nedir? Teşhis edilemeyecek bir olasılık olarak; immünogenetiğiniz, yani bağışıklık yanıtınızın altında yatan genetik yapınız virüs için elverişli mi, değil mi?
- Yani virüsle ilgili tüm bu kargaşa sadece korkutma taktiği mi?
Hayır, kesinlikle hayır. Popülasyon düzeyinde Kovid-19, Wuhan'daki salgının başlangıcında % 2 ila % 4 vaka ölüm oranı (CFR) sergiliyordu. CFR Wuhan dışında % 1 ve daha azına düşüyor gibi görünüyor, ancak aynı zamanda İtalya ve ABD'deki bazı yerler dahil kimi noktalarda bu oran yükseliyor. Ölüm oranı örneğin SARS'a (% 10), 1919'daki grip (influenza) salgınına (%5-20), "kuş gribi" H5N1'e (% 60) veya Ebola'nın bazı noktalardaki oranına (% 90) bakıldığında yüksek gibi görünmeyebilir. Ama mevsimsel gribin % 0,1 düzeyinde olan CFR'sini kesinlikle aşıyor. Her halükarda tehlike sadece ölüm oranıyla ilgili değil. Penetrasyon veya topluluk saldırı hızı olarak adlandırılan şeyle yüzleşmemiz gerekiyor: küresel nüfusun ne kadarının salgından etkilendiği.
- Daha spesifik olabilir misiniz?
Küresel seyahat ağındaki trafik rekor düzeyde. Koronavirüsler için aşı veya spesifik antiviral ilaçlar yokken ve virüse karşı sürü bağışıklığı gelişmemişken, sadece % 1'lik ölüm oranı olan bir suş bile önemli bir tehlike oluşturabilir. İki haftayı bulan kuluçka süresiyle ve insanlar hastalığa yakalanmadan önce -enfekte olduklarını bilmeden önce- bir miktar bulaşma olduğuna dair kanıtların artmasıyla, enfeksiyonun girmediği çok az yer kalacaktır. Örneğin, Kovid-19 dört milyar insana bulaşma sürecinde % 1 ölümle sonuçlanırsa, bu 40 milyon ölü anlamına gelir. Büyük bir sayının küçük bir kısmı yine büyük olabilir.
- Çok ölümcül gibi görünmeyen bir patojen için bunlar korkutucu sayılar…
Kesinlikle, ve biz sadece salgının başlangıcındayız. Birçok yeni enfeksiyonun salgının seyri boyunca değiştiğini anlamak önemli. Enfeksiyon da, ölümcüllük de, her ikisi birden de zayıflayabilir. Öte yandan, diğer bazı salgınlarda ölümcüllük zamanla yükseliyor. 1918 baharındaki influenza pandemisinin ilk dalgası nispeten hafif bir enfeksiyondu. Asıl milyonları öldüren, o kış başlayan ve 1919'a uzanan ikinci ve üçüncü dalgalardı.
- Ancak şüpheciler Koronavirüs'ün tipik mevsimsel gribe göre çok daha az hastaya bulaşmış ve öldürmüş olduğunu iddia ediyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu salgının bir balon olduğu ortaya çıksa bunu ilk kutlayacak kişi ben olurdum. Ancak diğer ölümcül hastalıklara, özellikle de influenzaya (gribe) atıfta bulunarak Kovid-19'un tehlikesini göz ardı etme çabaları, Koronavirüs hakkındaki endişeyi yersiz ilan etmeye yönelik bir retorikten ibarettir.
- Mevsimsel griple kıyaslama artıyor…
Bulaşma eğrilerinin farklı yerlerinde yer alan iki patojeni karşılaştırmak pek mantıklı değildir. Evet, mevsimsel grip dünya çapında milyonlarca insanı enfekte ederek DSÖ tahminlerine göre yılda 650 bin kişiye kadar insanı öldürüyor. Ancak Kovid-19 epidemiyolojik yolculuğuna yeni başlıyor. İnfluenzadan farklı olarak, enfeksiyonu yavaşlatmak ve en savunmasız grupları korumak için ne aşımız, ne de sürü bağışıklığımız var.
Karşılaştırma yanıltıcı olsa bile, her iki hastalık da virüslere, hatta belirli bir gruba, RNA virüslerine aittir. Her ikisi de hastalığa neden olabilir. Her ikisi de ağız ve boğaz bölgesini ve bazen de akciğerleri etkiler. Her ikisi de oldukça bulaşıcıdır.
Bunlar, iki patojenin karşılaştırılmasında kritik bir parçayı gözden kaçıran yüzeysel benzerliklerdir. İnfluenza dinamikleri hakkında çok şey biliyoruz. Oysa Kovid-19'lar hakkında çok az şey biliyoruz. Bilinmezliklere bulanmış durumdalar. Gerçekten de, salgın tamamen bitene kadar Kovid-19 hakkında bilemeyeceğimiz çok şey var. Ayrıca bunun Kovid-19 veya influenza meselesi olmadığını anlamak önemli. Kovid-19 ve influenza. Birden fazla enfeksiyonun çoklu şekilde pandemi oluşturması, kombine şekilde popülasyonlara saldırması öncelikli ve merkezi endişe olmalıdır.
- Birkaç yıldır salgınları ve nedenlerini araştırıyorsunuz. Big Farms Make Big Flu adlı kitabınızda endüstriyel tarım uygulamaları, organik tarım ve virüs salgınları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışıyorsunuz. Size göre işin iç yüzü nedir?
Her salgında asıl tehlike, her yeni Kovid-19'un tekil bir olay olmadığının kavranamaması veya daha doğrusu, anlık gerekçelerle bunun reddedilmesidir. Virüslerin artması gıda üretimiyle ve çok uluslu şirketlerin kârlılığı ile yakından bağlantılıdır. Virüslerin neden daha tehlikeli hale geldiğini anlamayı hedefleyen herkes, endüstriyel tarım modelini ve özelde endüstriyel hayvancılığı araştırmalıdır. Şu anda bunu yapmaya hazır olan az sayıda hükümet ve az sayıda bilim adamı var.
Durum tam tersi. Yeni salgınlar ortaya çıktığında hükümetler, medya ve hatta çoğu sağlık kuruluşu sadece acil duruma odaklanıyor ve birçok marjinal patojenin birbiri ardına aniden küresel şöhrete kavuşmasının ardındaki yapısal nedenleri göz ardı ediyorlar.
- Suçlu kim?
Endüstriyel tarım dedim, ama bunun kapsamı daha geniş. Sermaye, gezegen ölçeğinde, elde kalan birincil ormanlara ve küçük çiftçi arazilerine el koyuyor. Bu yatırımların sonucunda ortaya çıkan ormansızlaşma ve kalkınma, hastalıkların ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu devasa arazi parçalarının sahip olduğu işlevsel çeşitlilik ve karmaşıklığın yerini alan çizgisel düzenlemeler, daha önce yalıtılmış durumda olan patojenleri yereldeki çiftlik hayvanlarına ve insan topluluklarına aktarıyor. Özetle, ana hastalık noktaları Londra, New York ve Hong Kong gibi sermaye merkezleri olarak görülmelidir.
- Bu durum hangi hastalıklar için söz konusu?
Geldiğimiz noktada sermayeden bağımsız patojen yoktur. En uzakta olanlar bile etkilenir. Ebola, Zika, koronavirüsler, sarı humma, çeşitli kuş gripleri, Afrika domuz ateşi; en uzak hinterlandlardan kent çeperlerine, bölgesel başkentlere ve nihayetinde küresel seyahat ağına kadar ulaşıyor. Birkaç hafta içinde, Kongo'daki meyve yarasalarından Miami sahilinde güneşlenenlerin ölümüne uzanıyor.
- Bu süreçte çokuluslu şirketlerin rolü nedir?
Bu noktada dünya gezegeni, hem biyokütlenin hem de toprağın kullanımında büyük ölçüde bir Gezegen Çiftliği'dir. Tarım ve gıda şirketleri gıda pazarını tamamen ele geçirmeyi hedefliyor. Neoliberal projenin neredeyse tamamı, daha gelişmiş sanayileşmiş ülkelerde yerleşik olan şirketlerin, daha zayıf ülkelerin topraklarını ve kaynaklarını çalma çabalarını desteklemek için örgütlenmiştir. Sonuç, uzun bir sürede evrimleşmiş orman ekolojileri tarafından kontrol altında tutulan bu yeni patojenlerin birçoğunun yayılması ve tüm dünyayı tehdit etmesidir.
- Tarım şirketlerinin üretim yöntemlerinin bu duruma olan etkisi nedir?
Daha doğal ekolojilerin yerini alan sermaye güdümlü tarım, en öldürücü ve bulaşıcı patojen fenotiplerinin evrimleşmesi için en uygun koşulları sağlar. Ölümcül hastalıkları beslemek için daha iyi bir sistem tasarlayamazsınız.
- Nasıl yani?
Evcil hayvanların genetik monokültürlerini yetiştirmek, bulaşmayı yavaşlatmak için mevcut olan her türlü bağışıklık sistemi alarmını ortadan kaldırır. Daha büyük hayvan sayısı ve yoğunluğu bulaşma oranları yükseltir. Bu kalabalık koşullar bağışıklık tepkilerini bastırır. Bütün endüstriyel üretimlerin bir parçası olan yüksek verim hedefi, sürekli yenilenen bir zafiyet kaynağı oluşturarak ölümcüllüğü besler. Başka bir deyişle, endüstriyel şirket tarımı o kadar kâr odaklıdır ki, bir milyar insanı öldürebilecek bir virüsü alınabilecek bir risk olarak kabul eder.
- Ne!?
Bu şirketler, salgın oluşturabilecek kadar tehlikeli olan operasyonlarının maliyetlerini herkes üzerinde dışsallaştırabilir. Hayvanlardan tüketicilere, tarım işçilerine, yerel çevrelere ve idari sınırların ötesindeki hükumetlere kadar. Zarar o kadar büyüktür ki, bu maliyetleri şirketlerin bilançolarına yansıtacak olsak, endüstriyel tarım bir daha geri dönmemek üzere yok olur. Hiçbir şirket verdiği zararın maliyetini karşılayamaz.
Birçok basın yayın kuruluşu, Koronavirüs'ün başlangıç noktasının Wuhan'da bir "egzotik gıda pazarı" olduğunu iddia ediyor. Bu açıklama doğru mu?
Evet ve hayır. Bunu destekleyen mekânsal veriler var. Temasların takibi, enfeksiyonları yabani hayvanların satıldığı yere, Wuhan'daki Hunan Toptan Deniz Ürünleri Pazarı'nı bağladı. Çevresel örnekleme ise, pazarın batı ucunu, yabani hayvanların tutulduğu yeri tespit ediyor gibi görünüyor.
Peki ne kadar geriye doğru ve ne kadar kapsamlı bir araştırma yapmalıyız? Acil durum tam olarak ne zaman başladı? Pazar yerine odaklanmak hinterlandlardaki vahşi tarımın kökenlerini ve giderek sermaye güdümlü hale gelmesini gözden kaçırıyor. Hem küresel düzlemde hem de Çin'de, yabandan gıda temini giderek ekonomik bir sektöre dönüşüyor ve biçimselleşiyor. Ve bunun endüstriyel tarımla ilişkisi aynı para çantasını paylaşmanın ötesine uzanıyor. Endüstriyel üretimin (domuz, kümes hayvanları ve benzerleri) birincil orman alanlarına doğru genişlemesi, yabani gıda operatörlerini, kaynak popülasyonlara ulaşmak için ormanda daha fazla tarama yapmaya itiyor. Bu da Kovid-19 dahil yeni patojenlerle olan arayüzü büyütüyor ve bunların yayılmasını artırıyor.
- Kovid-19 Çin'de hükümetin örtbas etmeye çalıştığı ilk virüs değil.
Evet, ama Çin istisna da değil. ABD ve Avrupa, yakın zamandaki H5N2 ve H5Nx dahil, yeni influenzalar için ana zemin işlevi gördüler. Çokuluslu şirketleri ve yeni sömürgeci vekilleri de Batı Afrika'da Ebola'nın ve Brezilya'da Zika'nın ortaya çıkmasına neden oldu. ABD halk sağlığı görevlileri, H1N1 (2009) ve H5N2 salgınları sırasında tarım şirketlerini korudular.
- Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) artık "uluslararası endişe verici sağlık acil durumu" ilan etti. Bu adım doğru mu?
Evet. Böyle bir patojenin tehlikesi, sağlık otoritelerinin istatistiksel risk dağılımını öngöremiyor olmalarıdır. Patojenin nasıl tepki verebileceği hakkında fikrimiz yok. Bir pazardaki salgından birkaç hafta içinde dünyaya yayılan enfeksiyonlara geçtik. Patojen yok olabilir. Bu harika olur. Ama bilmiyoruz. Daha iyi hazırlıklar yapmak patojenin başlangıç hızını azaltma olasılığımızı artıracaktır.
DSÖ'nün bildirisi aynı zamanda salgın tiyatrosu dediğim şeyin bir parçası. Uluslararası örgütler eylemsizlikleriyle sonunda öldüler. Akla Milletler Cemiyeti geliyor. Birleşmiş Milletler'e bağlı örgütler, önlemin gerekliliği, gücü ve finansmanı konusunda endişeliler. Ancak bu tür bir eylemlilik dünyayı, Kovid-19’un bulaşma zincirlerinin bozulması için gerekli olan gerçek hazırlıklara odaklayabilir.
- Sağlık sisteminin neoliberal yeniden yapılanması, hem araştırmaları hem de örneğin hastanelerde hastaların genel bakımını kötüleştirdi. Daha iyi finanse edilen bir sağlık sistemi virüsle savaşta nasıl fark yaratabilir?
Korkunç ama öğretici bir hikâyemiz var. Çin'den grip benzeri belirtilerle döndükten sonra ailesi ve topluluğu için doğru şeyi yaparak yerel bir hastaneden Kovid-19 testi isteyen Miami tıbbi cihaz şirketi çalışanın hikâyesi. Temel Obamacare seçeneğinin testleri kapsamayacağı konusunda endişeliydi. Haklıydı. Bir anda 3270 dolarlık fatura ile zor durumda kaldı.
Pandemik bir salgında, enfeksiyon testiyle ve pozitif bir sonuçtan sonra tedaviyle ilgili ödenmemiş bütün tıbbi faturaların federal hükumet tarafından ödenmesi yönünde bir acil durum emri verilebilir. Sonuçta insanları tedavi masraflarını karşılayamadıkları için saklanmak ve hastalığı başkalarına bulaştırmak yerine, yardım almaya teşvik etmek isteriz. Bariz çözüm, toplum genelinde acil durumlarla başa çıkabilecek tam kadroya ve ekipmana sahip bir ulusal sağlık hizmetidir. Böylece halkı işbirliğinden uzaklaştırmak gibi saçma bir sorun asla ortaya çıkmaz.
- Virüs bir ülkede bulunur bulunmaz, hükumetler, büyük alanların ve şehirlerin bütünüyle karantinaya alınması gibi otoriter ve cezaya dayalı önlemlerle yanıt veriyorlar. Böyle sert önlemler doğru mu?
Bir salgını kullanarak salgın sonrası için otokratik kontrol yöntemlerinin beta testini yapmak, afet kapitalizminin raydan çıkmasıdır. Ben olsam, halk sağlığı açısından önemli epidemiyolojik değişkenler olan güvenin ve merhametin tarafını seçerdim. Bunlar olmazsa adli önlemler toplulukların desteğini kaybeder.
Dayanışma ve ortak saygı duygusu, bu tür tehditleri birlikte atlatmamız için gereken işbirliğini sağlamanın kritik bir parçasıdır. Eğitimli mahalle ekiplerince kontrol edilen öz-karantinalar, kapıdan kapıya giden gıda tedarik araçları, iş izinleri ve işsizlik sigortası bu tür bir işbirliğini ve birlikte olduğumuz duygusunu ortaya çıkarabilir.
Bildiğiniz gibi Almanya'da, mecliste 94 sandalyesi olan fiili bir Nazi partisi, AfD var. Sert Nazi Sağı ve AfD'li siyasetçilerle ilişkili diğer gruplar korona krizini bir kışkırtma aracı olarak kullanıyorlar. Virüs hakkında (yanlış) raporlar yaydılar ve hükümetten daha otoriter önlemler talep ediyorlar: Göçmenler için uçuşların ve girişlerin kısıtlanması, sınırların kapatılması ve zorunlu karantinalar.
Seyahat yasakları ve sınırların kapatılması şu anda, köktenci sağın küresel hastalıklardan ırkçılık çıkarmayı hedefleyen talepleridir. Bu elbette saçmalık. Bu noktada virüs zaten her yere yayılmakta olduğu için, yapılacak en mantıklı şey, enfeksiyon kimde ortaya çıkarsa çıksın tedavi imkanları sağlayacak şekilde halk sağlığının direncini geliştirmektir. Tabii ki, öncelikle başka ülkelerdeki insanların topraklarını çalmayı ve onları göçe zorlamayı bırakırsak patojenlerin yayılmasını en baştan önleyebiliriz.
Sürdürülebilir değişiklikler neler olabilir?
Yeni virüs salgınlarının ortaya çıkışını azaltmak için gıda üretim sistemi kökten değişmelidir. Çiftçilerin özerkliği ve güçlü bir kamu sektörü doğal çevre üzerindeki baskıyı ve enfeksiyon kaçaklarını azaltabilir. Hem çiftliklerde hem de bölgelerde hayvan ve tarım bitkisi çeşitliliğini artırmak - ve stratejik yeniden yabanıllaştırma programları uygulamak. Sınanmış bağışıklık tepkilerinin yavrulara geçmesi için, gıda amaçlı kullanılan hayvanlarının yerinde çoğalmasına izin vermek. Doğru üretimi adil dağıtım ile birleştirmek. Agroekolojik üretimi destekleyen fiyatlandırma ve tüketici alım programlarını teşvik etmek. Bu deneyleri, hem neoliberal ekonominin bireylere ve topluluklara uyguladığı zorlamalardan, hem de sermayenin güdümündeki devlet baskısı tehdidinden korumak.
Sosyalistler salgın hastalıkların giderek yükselen dinamiği karşısında ne talep etmelidir?
Toplumsal bir yeniden üretim biçimi olarak endüstriyel şirket tarımı, yalnızca bir halk sağlığı meselesi olarak bile, sonsuza dek ortadan kalkmalıdır. Sermayeye bağlı hale gelen bir gıda sistemi, bu son ölümcül salgına verdiği katkı gibi, bütün insanlığı tehlikeye atan uygulamalara bağımlıdır.
Gıda sistemlerinin, bu tehlikeli patojenlerin en baştan ortaya çıkmasını önleyecek şekilde toplumsallaşmasını talep etmeliyiz. Bu öncelikle, gıda üretiminin kırsal toplulukların ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesini gerektirecektir. Bu da doğal çevreyi ve yiyeceklerimizi yetiştiren çiftçileri koruyan tarımsal uygulamalar gerektirir. Büyük resimde, ekolojilerimizi ekonomilerimizden ayıran metabolik çatlakları iyileştirmeliyiz. Kısacası, kazanacağımız bir gezegen var.
* Orta Doğu Teknik Üniversitesi Enformatik Enstitüsü'nde ögretim görevlisi.
Röportajın İngilizce orijinali: Climate & Capitalism Web sitesi.