Sermayenin birikim sorununu küreselleşmeyle aşan kapitalizm, insanlığın derdine derman değil. Şirketler büyümeyi sürdürürken milyarlarca insan hâlâ fakirlik çekiyor, içecek su bulamıyor, tıbbi bakımdan ve eğitimden yoksun yaşıyor, demokrasinin içi boşaltılıyor, çevre tahribatı artıyor.
Uzmanlara göre; şu anki düzeni sosyalleştirmek için küresel ilkeler benimsense de uygulamaya geçildiğinde kontrol ve yaptırım mekanizmaları işlemiyor. Bu nedenle işçi haklarını,çevre korunmasını öne çıkaran, yolsuzlukla mücadeleedecek eşitlikçi, “yeni” bir düzene geçmek şart.
Ekonomi Servisi - Liberal ekonominin fikir babaları küreselleşmenin bütün dünyaya refah artışı bahşedeceğini öne sürüyordu. Ancak geçen yıllar bunun gerçek olmadığını gösterdi. İnsan onuruna yaraşır bir ekonomik düzen kurulamaz mı? Kurulsa, nasıl bir düzen olur? Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Tutzing Akademisi’nde uzmanlar bu sorulara yanıt aradı.
Küreselleşme ile birlikte son 20-30 yılda sermaye, mal ve hizmetler çok daha rahat yer değiştirebilir hale geldi. Ancak uluslararası rekabete dayanıklı olabilmek için milli ekonomiler üzerindeki baskı da arttı. Milyarlarca insan daha fazla fakirleşti, içecek su bulamaz hale geldi. Milyarlar tıbbi bakımdan ve eğitimden yoksun yaşarken çevre tahribatı da endişe verici boyutlara vardı.
1980’li ve 90’lı yıllarda liberalleşme başladığında Batılı demokrasiler, bir daha kontrol altına alamayacakları bir gelişmeyi hızlandırdıklarını fark edememişler miydi? Aynı zamanda Club of Rome üyesi de olan Ulm Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Franz Josef Radermacher bu konuda, “Bu noktada milli demokrasilerin savunma gücü kalmamıştı. Küresel açıdan makul olanı kararlaştırma iradesi de yoktu. Herkes küreselleşmenin kendilerinden teğet geçmesinden endişeliydi. Dünya ekonomisinden tecrit olmaktan korkuluyordu. Sonunda en iyi ikinci çözümde karar kılındı. En iyi çözümü, yani insan onuruna uygun küresel ekonomik düzene geçilmesini hiçbirimiz tartışmak istemedik” dedi.
Ok yaydan fırlayınca asgari standartlar koymak zorlaştı. Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan 1999’da özel sektöre asgari birtakım prensipler getirmek üzere “Küresel İlkeler Sözleşmesi” (Global Compact) adı altında bir girişimde bulundu. Fransa’da öğretim üyeliği yapan sosyolog Julia Rohloff, Annan’ın aynı zamanda değişime dinamizm kazandırmak için bu öneriyi yaptığını söyledi. Rohloff’a göre ilk hedef, özel şirketlere insan ve işçi haklarını, çevrenin korunmasını ve şirketler bünyesindeki yolsuzlukla mücadeleyi benimsetmek; ikincisi ise özel sektörün katkısıyla daha insanca bir dünya hedefine yaklaşmaktı.
Küreselleşmeyi daha sosyal ve çevreyle uyumlu hale getirmeyi amaçlayan Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne binlerce kuruluş destek veriyor ama sözleşmenin katılanlar açısından bağlayıcılığı yok. Sadece niyet açıklamasında bulunmak yetiyor. Böyle olunca da kontrol ve yaptırım mekanizmaları işletilemiyor. 2010’da sözleşmeyi bu zaaflarından dolayı eleştiren Birleşmiş Milletler teşkilatı bile kendi inisiyatifine güvenemiyor.