Kadrodan birinin ayrılması bütün dengemi bozuyor
Avrupa Yakası'nın altı sezondur hem yazarı hem de oyuncusu olarak hayatımızı renklendiren Gülse Birsel, gel-git'lerden o kadar sıkılmış ki sonunda hastalanmış. Sabah gazetesine konuşan Birsel, "Keşke sadece oyuncu olsaydım, bu kadar üzülüp, yorulmazdım." diyor..Geçmiş olsun, neler oldu? Nedir bu boyunluğun sebebi? Tatilden yeni döndünüz, sezon daha yeni başladı... - Geçen hafta sonu birden boynumdan koluma doğru bir ağrı başladı. Elim acıyor filan... Doktorlar ''Sinir ezilmesi,'' dediler. 'Yazıcı sendromu'ymuş adı... Çok yazmaktan olurmuş. Birkaç gün ara vereceğim yazmaya... Gidip gelenler, sıkıntılar da gerdi herhalde... "Gidene gitme demem,'' diyorsunuz bir açıklamanızda ama Avrupa Yakası'ndaki gelgit'ler senaryoyu da yazdığınız için en çok sizi yoruyor olmalı... "Volkan askerden döndü, İfot Bursa'ya gitti, Kubilay yurtdışına kaçtı,'' gibi bahanelerle durumu kurtarmaya çalışmak kolay olmamalı... Hiç "Keşke şu dizide sırf oyuncu olsaydım, başım bu kadar ağrımazdı,'' dediğiniz oluyor mu? - Kesinlikle. Çünkü bir kere haftada üç gün çalışacaksınız, tek sorumluluğunuz, kendi oyununuz... İyi oynadım, çıkar gider parti yaparım, kötü oynadım, "Haftaya daha iyisini yaparım," derim. Senarist olunca her şeyden siz sorumlu oluyorsunuz. Çünkü çok şahane bir bölüm çıktığında tepkiler "Ah ah, ne komik oynamış, Ayşe'ye gül gül öldük,'' oluyor, biraz düşük bir bölüm olduğunda ise "Senaryo kötüydü." Senaryo az alkış alan, çok yerilen bir şey. Kapris yapma şansım yokDizide sadece oyuncusu olsaydınız, "Hadi ben bu sezon olmayayım,'' diyebilme özgürlüğünüz de olurdu, ama şimdi kıpırdayamıyorsunuz herhalde diğerleri gibi... - Tabii tabii... Mesela yıllardır duyarım, bazı oyuncular, "Beni çok yazdın, yordun, malzememi tüketiyorum,'' der, bazıları da "Beni çok az yazıyorsun, bu karakter çok ihmal ediliyor.'' Bu tür şikâyetlerle gelmeye bir oyuncunun hakkı var, en azından Avrupa Yakası'nda... Ama senarist olarak benim şikâyet hakkım yok. Her zaman problem çözücü olmak, işin sağlıklı şekilde devamını sağlamak zorundayım. Ekip mutlu çalışırken, bir yandan da işin kalitesi ve reytingini düşünmem lazım. Sadece oyuncu olsaydım belki kapris yapabilirdim. Bu yıl giden-gelen rekoru yaşandı galiba... Altı yıldır en çok bu sezonun ilk bölümlerini yazarken zorlanmış olmalısınız... - Kadrodaki gel-git'ler en çok beni yoruyor, en çok beni üzüyor. Aslında hiç işime gelmiyor kadrodan birilerinin ayrılması, dengemi bozuyor. Ama şöyle bir durum var: Yapımcıyla senaristi karıştırıyorlar. Galiba diğer komedi yazarları, yapım ortağı da olduğu için, Birol Güven, Yılmaz Erdoğan gibi, beni de karar verici zannediyorlar. Halbuki benim yetkim yok. Oyuncunun gelecek sezonun şartlarının konuşulduğu toplantısında ben orada bile olmuyorum. Mesela bütün yaz hikâye yedekledim. Sacit karakteri için 12 tane hikâye yazmıştım. Ağustosun üçüncü haftası Tolga'nın ayrılacağını öğrendim, hatta ekşisözlük'te daha önce yazmış meğer... O ana kadar yapımcıyla konuşulmuş, bitmiş her şey. Bana her şey bitince haber veriliyor. O hikâyeler çöp oldu. Ayrılanları hep sonradan öğreniyorumAma dışarıdan hep sizin de karar verici olduğunuz, "Gülse nasılsa ikna eder,'' gibi düşünülüyor... - Hayır, öyle bir şey olmuyor. Ben 24 Ağustos'ta Tolga'nın gideceğini öğrendim. Senaryo hikâyeleri değişti... Son halini yazdıktan sonra 1 Eylül'de Zeynep karakterindeki Bihter'in de gideceğini öğrendim. Tek yapabileceğim, Bihter'i arayıp, "Bihter seni yazdım, artık değiştirmeyelim, gel oyna, seni öyle gönderelim,'' demek oldu. Bihter de başka bir işte başladığı halde gelip oynadı. Hümeyra ve Tolga Çevik de belki böyle tatlı tatlı, birer veda bölümüyle ayrılsalardı, akıllarda daha az soru işareti kalmaz mıydı? - Olabilirdi. Tolga'ya rica ettim. "Birkaç bölüm oyna, sonra Sacit'i bir hikâyeyle, kumar borcundan şanıyla şerefiyle yollayayım,'' dedim. Ama istemedi. Bunlar hep benim çok sonradan öğrendiğim haberler oluyor. Yapımcı değilim, keşke yapımcı yetkilerim olsaydı. Ata giderken de benim sonradan haberim oldu. 'Karar verici Sinan Çetin'dir' diyorsunuz anlaşılan... - Sadece Sinan Çetin değil, Atilla Aslan var, uygulayıcı yapımcımız, bütçeyi oluşturan, oyuncularla şartları konuşan... Bir yönetmenimiz var, onun da söz hakkı var. Tabii altıncı sezona girdik artık, illa ayrılıklar olacak. Zaten ilk kopuşun sebebi iki başrol oyuncusu arasındaki bir tartışma, Ata'nın gitmesi ve ondan sonra ''Bu iş batar,'' diye başka oyuncuların da ayrılması... O zaman da kimseyi tutamadım. Ama bitirip bitirmemeyi çok düşündüm o dönemde... Kimse için 'o yoksa, ben de yokum'' diyemem İki yıl önce dizi neredeyse bitiyor zannettik... - Evet, evet "Mutlaka bitireceğiz," diyorduk. Sonra "Hadi bir yedi bölüm daha yapalım, 100. bölümde bırakalım,'' dedik... Baktık eskisinden daha iyi, devam ettik. Bazı unutulan isimler bu dizide parladı, birçoğu da bu dizide tanındı... Ama siz "En çok Hümeyra'nın ayrılışına üzüldüm,'' dediniz... Niye? - Birincisi senaryoda çok önemli bir yeri olan bir oyuncuyu kaybettiğim için... İkincisi Hümeyra'yı çok sevdiğim için... Ama dediğim gibi ben yapımcı değilim, yazarım. "O yoksa, ben de yokum,'' der misiniz bunca yılın hatırına? - "O yoksa, ben de yokum''u hiç kimse için yapamam. Yüzlerce kişi ekmek yiyor bu işten. Bu riski nasıl alabilirim? Plato'nun bir sürü işinden sadece biri Avrupa Yakası... "Tamam o zaman yapmayalım," derlerse ne olacak? Ki Plato Film bu işten çok fazla para kazanmadığını da söylüyor. Yalan söylüyorlar bence... İki buçuk saat sürüyor her bölüm... - Bu sene bu kadar uzun olmayacak ama. Oyuncu kadromuz da diğer dizilere göre kalabalık ve pahalı. Plato, Avrupa Yakası'ndan çok memnun, ama yarın "Ben yapmayacağım, bu işi bitirelim,'' desem, şirket yıkılmaz. Fakat ben dahil, bu işi seven, devam ettirmekten, başarısından, getirilerinden, bir arada olmaktan mutlu olan bir sürü insan çok şey kaybeder. Onun için "O oyuncu yoksa ben bu işi bitiriyorum,'' deme riskini alamam. En fazla huysuzluk yapıyorum, ama daha fazla bir yetkim yok. Senaryoyu bahane edip ayrılanlar oldu İster miydiniz böyle bir yetkiyi? - Bunun için benim yapım şirketim, benim param olması lazım. Hiçbir zaman yapım şirketi kurmayı düşünmüyorum. Yazarken "Bunun bütçesi ne olacak?'' diye düşünmemeli insan. Rahat çalışmalı. Plato, o konuda da çok anlayışlı. Bazen bir bölüm için gayet maliyetli dekorlar yaptırıyorum, hiç ağızlarını açmıyorlar. Ama tabii bütçe, oyuncu ücretleri benim çok dışımda. Ben de onlarla kendi ücretim, çalışma şartlarım için toplantı yapıyorum. Onun için bir oyuncunun kalmasında, gitmesinde, ücretinde ve çekilen restlerde, karşılıklı kırgınlıklar oluyorsa bunda, bir etkim olmuyor. Senaryodaki konumunu beğenmeyip, ayrılma sebeplerinden biri olarak ifade eden oyuncular oldu geçmişte, o ayrı.