Haber ve fotoğraflar: Elif Ural
2008 yılında başlamış her şey… Özellikle madencilik ile geçimini sağlayan Shinyanga bölgesinde bir ayda 70 albino elleri ve ayakları kesilmiş, kafa derileri yüzülmüş halde bulunmuşlar. Cinayetlerin çoğu kurbanı ise çocuklar olmuş. Tüm Tanzanya’daki albinoların bir gösteri yapmasının ardından hükümet albino çocukları olan ailelere bu çocukları ülkedeki dokuz ayrı kampa bırakmaları çağrısı yapmış. Amaç güvenliklerini sağlamakmış. O zamandan bu yana yüzlerce çocuk bu kamplarda. Ama gelin görün ki, genelde bir “lanet” olarak algılanan albinolar bu kamplara ailelerince terk edilmişler.
Shinyanga Kampı.
Kamp demek doğru değil. Yetimhane demek daha yerinde. Tam 253 çocuk var burada. Bunların 170'i albino. Burası engelli çocukların kaldığı bir kamp iken 2008 yılında albino çocuklar da buraya bırakılmaya/terk edilmeye başlanmış.
Beş tane ağıldan bozma bina var. Toprak bir bahçenin içinde tek bir ağaç. Albinolar Afrika’nın yakıcı güneşinden bu ağaç altında korunmaya çalışıyorlar. Kampın şartları korkunç. Büyük çocuklar küçüklere bakıyor. Kovalarla taşınan sularla kız erkek tüm çocuklar bahçenin ortasında banyo yapıyorlar. O kovalar da bahçenin tek musluğundan dolduruluyor. O musluk ki hem bulaşıklara, hem çamaşırlara, hem de banyo suyuna kaynak…
Çocuklar günde iki kere yemek yiyorlar kampta. Biri sabah saat 10.00’da, diğeri de akşam 18.00’de. Sabah kahvaltısı yulaf ezmesi. Akşam yemeği de genelde pilav ve fasulye.
Kampın en küçüğü 2,5 yaşında. Adı Bure. Dünyanın bu tarafında alıştığımız 2,5 yaşındaki çocuklardan çok farklı. En çok anne sıcaklığına ihtiyaç duyduğundan olsa gerek, kampta geçirdiğim bir hafta boyunca boynuma yapışıp gezdi. Kendisine verdiğim iki muzdan birini cebine sokmaya çalışıp sonraya bırakma çabası hayatım boyunca unutmayacağım sahnelerden biri olarak gözümün önünden gitmeyecek.
Kampın en büyükleri ise henüz 17 yaşındalar. Onların asli işi küçüklere bakmak. Onların güneşten korunmasını sağlamak. Yırtık pırtık elbiseleri ve kirden renkleri değişmiş şapkaları taktıklarından emin olmak başlıca görevleri. Zira onlar da çok iyi biliyor ki güneşte yanmanın bedeli çok erken yaşta cilt kanseri olmak demek.
Tanzanya’da albino olmak adeta bir korku filminde başrol oyuncusu olmak gibi. Öncelikle ailelerince dışlanıyorlar. Siyah anne babalardan doğan bu beyaz çocuklar ya aileye lanet getirdikleri ya da toplumca utanç kaynağı sayıldıkları için bu kamplara bırakılıyor.
Ailelere sorarsanız çocuklarını buralara yollamalarının nedeni güvenlik. Zira 2008 yılında başlayan albino cinayetleri her gün devam ediyor. Pagan inanışlar Afrika’da halen geçerliliğini koruyor. Vudu büyücüleri zengin olmak isteyen, iyi bir kısmet bulmak isteyen veya sağlığına kavuşmak isteyen pagan Afrikalılara içinde albino elleri, ayakları, gözleri veya kafa derisi bulunan iksirleri sunmaya bugün de devam ediyor.
Bir albinonun kafa derisi, elleri ve ayakları 250 bin dolara kadar çıkan paralara satılıyor. Özellikle Tanzanya’nın iç kesimlerinde insanların en yakın su kuyusuna gitmek için kilometrelerce yürüdüğü yerleşim yerlerinde albino çocuklar kolay av.
Albinoların maruz kaldığı bir diğer şiddet de tecavüz. Zira Afrika’da büyülerin yanı sıra bir albino ile cinsel ilişkiye girmenin AIDS’i iyileştirdiğine dair de bir inanış var. Bu nedenle genellikle öldürülen albino çocukların kız erkek fark etmeden tecavüze uğramış olmalarına yetkililer şaşırmıyor.
Ama bu kamplara bırakılmak çözüm değil. Kapısında silahlı korumaların beklediği bu kamplar belki albino çocukları büyülere kurban gitmekten koruyor, ama Afrika’daki albinoların “sessiz katil” adını verdikleri güneşten korunmak büyücülerden korunmaktan daha zor.
Çoğunluğu siyah olan Afrika’da sun block (güneş koruyucu ) krem üretimi yok. Tanzanya da bu anlamda bir istisna değil. Eczanelerde tek tük bulunan güneş kremlerinin en ucuzu 35 dolar civarında.
Bir albinonun senede 20 adet 200 ml güneş kremine ihtiyaç duyduğu göz önüne alındığında albinoların güneşten cayır cayır, evet cayır cayır yandıklarını anlamak zor değil.
İşte bu nedenle bir albinonun ömrü Tanzanya’da 35 civarında. Zira önce derilerini kızartan güneş, çok kısa bir sürede bu yanıkları kansere dönüştürüyor.
Sahilde güneşin altında biraz fazla kaldığınız elbette olmuştur. Hani annelerimize geceleri yoğurt sürdüren yanıklardan en az bir kere nasibimizi almışızdır. Düşünün Afrikalı albinolar bu acının kat be kat fazlasını her gün çekiyor. Bizim güneş ışıklarıyla kararıp kendisini korumaya alan melaninli derilerimiz bile bunu kaldıramazken bembeyaz tenleri ile ateşte kalmışçasına yanıyor ve çok kısa bir sürede de cilt kanserine yakalanıyorlar.
Genetik bir durum olan albinizm vücutta doğuştan melanin pigmentlerinin yokluğuna deniyor. Beyaz saçlı, çok açık renk gözlü bebekler adeta saydam renkte bir vücutla doğuyor. Bunun yanı sıra melanin gözlerimizin uzun mesafeyi görmesini ve odaklanmayı da sağlayan bir madde. Albinolar da renksizliğin yanı sıra uzağı görememe ve göz bebeklerinin odaklanamayıp sürekli titremesi de klasik bir durum.
Tanzanya hükümeti albinolar konusunda oldukça yetersiz. Ülkede bu konuda hiçbir istatistikî çalışma yok. Yani ne sayıları biliniyor, ne nerede yaşadıkları, ne de kaçının cinayete kurban gittiği... Dünyanın bildiği sayılar sadece medyaya yansıyanlar.
TAS bir sivil toplum kurumu. İsveç hükümetinin desteklediği bir gönüllü organizasyon. Çok sayıda albinonun da bünyesinde çalıştığı TAS, Tanzanya’daki albinolara yardım etmeye çalışıyor. Öncelikleri toplumdaki yanlış albino algılarını değiştirmek. Sonrasında da ellerinden geldikçe cilt kanseri ve güneş hakkında ulaşabildikleri albinoları eğitmeye çalışıyorlar. Ama onlar da iğne ile kuyu kazdıklarının farkındalar.