'Karakola götürdüler, ölüm haberi geldi'

'Karakola götürdüler, ölüm haberi geldi'
Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde, 1996'da öldürülenlerden Ali Nas’ın kızı Meryem Demir, babasını son kez, biri sivil üç kişi karakola götürürken görmüş.15 Ocak 1996’da Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde, bir minibüsün içinde önce kurşunlanarak sonra da yakılarak öldürülenlerden biri olan Ali Nas’ın kızı Meryem Demir, babasını son kez, biri sivil üç kişi karakola götürürken görmüş. Aynı gün minibüste öldürüldüğü bilgisi gelmiş. Demir, “Gerçek suçlular ortaya çıkarılmalı” diyor. Üzerinden 12 yıl geçtikten sonra Güçlükonak katliamında hayatını kaybedenlerin yakınları konuşmaya başladılar. Milliyet'ten Ümit Aslanbay'ın haberine göre, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde bir minibüs içinde önce kurşunlanarak sonra da yakılarak öldürüldüğü öne sürülen 11 kişiden biri olan Ali Nas’ın kızı Meryem Demir (46), babasının zorla korucu yapıldığını, kendisi gibi olan diğer korucularla birlikte karakolda işkencede öldürüldüğünü, daha sonra minibüse bindirilerek pusuda PKK tarafından öldürüldüğü görüntüsünün verildiğini öne sürdü. Meryem Demir, “Yanmış babamı iki dişinden ve saatinden tanıdım. Artık Allahtan başka kimseden korkmuyorum, suçluların ortaya çıkması için her şeyi yapacağım. Yeni baştan yargılama olsun istiyorum” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde daha önce başvuran ve burada ifade veren Meryem Demir o günlerden bu yana hiç konuşmadı. AİHM’nin bu konuda “etkili soruşturma yürütülmediği” gerekçesiyle Türkiye’yi tazminata mahkûm etmesinin ardından da bu sessizliğini bozmadı. Geçtiğimiz günlerde Avukat Ercan Kanar, Sendikacı Münir Ceylan, Aktivist Şanar Yurdatapan, gazeteciler Celal Başlangıç ve Hakan Tahmaz’ın Güçlükonak katliamı hakkında yaptıkları 3. suç duyurusu bu kez Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’e dek ulaştı. Savcılığa suç duyurusunda bulunanlar, Güçlükonak katliamı sorumluları ile Ergenekon örgütlenmesi arasında bağlantı olabileceği görüşündeler. ‘Korucu olmak istemiyordu’ Meryem Demir, halen Siirt’te yaşıyor. Bizimle konuşmayı kabul eden Meryem Demir, nüfusa büyük yazıldığını, yaşının çok daha küçük olduğunu belirterek söze başlıyor. Olayın, korucu yapılan babası Ali Nas’ın, yine onun gibi korucu yapılan amca ve dayı çocuklarıyla birlikte 5 korucunun “firar” etmesiyle başladığını anlatıyor. Demir’in iddiasına göre, kaçan “zoraki korucular”, yine başka korucular tarafından Tori-Dargeçit’te yakalanıyorlar ve askerlere teslim ediliyorlar. Onlar da bu 5 kişiyi Koçyurdu Karakolu’na götürüyorlar. Burada işkence görüyorlar. Kendilerinin Çevrimli köyünde yaşadıklarını ve çoğunlukla akraba olduklarını anlatan Demir, şöyle devam ediyor: “Karakolda, bunlar zaten terörist ama bunlar ölürse başa iş açılır diye serbest bırakıyorlar. Ama hemen sonra bu sefer Güçlükonak Karakolu bunları çağırıyor. 6 gün boyunca burada kalıyorlar. Bu süre boyunca sadece bir yarım şeftali vermişler yesin diye. Güçlükonak Karakolu’na annemle gittik. Babamı sormak, görmek için. Ben buraya gittiğimizde babamın öksürüğünü duydum. Tanıdım. Annem de bu sesi tanıdığı ve onun babam olduğunu bildiği halde, bana ‘Kızım o baban değildir’ dedi. Korktuğu için, ben sesimi çıkarmayayım diye. Sonra babamı serbest bıraktılar. Serbest kaldıktan bir süre sonra askerler bir gün gelip babamı yine sordular. İki askerle birlikte sivil bir adam. Karakola götüreceğiz, işimiz var. Kahvaltı yapıyor öyle gitsin dedik. Askere de çay götürdük içmesi için. İçmediler. Şeker, tozşeker olduğu için güvenemediler, içine ilaç atmışlardır diye içmediler. Babamı buradan aldılar, tekrar Koçyurdu Karakolu’na götürdüler” ‘Sesleri duyduk gidemedik’ Babasının, koruculuk yapmak istemediğini, çatışmaya girmekten kaçındığını, bu nedenle onu götürdükleri operasyonlarda başındaki puşisini zorla çıkarttıklarını anlatan Demir, zaten “babasının bir yeğenin” dağda PKK’ya katılmış olduğunu dile getirdi. Güçlükonak’ta gönüllü koruculuk yapanların da olduğunu ancak babasının bunlardan olmadığını belirten Meryem Demir, olay günü yaşadıklarını ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Annem karakola gitti. Babamın durumunu sordu. Dediler ki, ‘Sen git, biz haber veririz’... Ama annem tam bunu sorduğunda olay patlak veriyor. Anneme “Sen git, gelecekler” derken, minibüste bulunanlar saldırıya uğruyor. Helikopterlerle saldırdılar. Babam çok işkence görmüş karakolda. Ben bunları o zaman söyledim. Avrupa Mahkemesi’ne dava açıldı, söyledim. Tazminat aldık ama Türkiye’de dava açılmadı. O zaman bana dediler ki, “Bu işleri PKK’nın yaptığını kabul et, aileni maaşa bağlayacağız” kabul etmedik. Anneme de uyarıda bulundum, sakın bir yere imza falan atma diye. Çok yoksulluk, eziyet çektik 10 kardeş...” Meryem Demir’e, olay sırasında silah seslerini duyup duymadıklarını, o an ne yaptıklarını sorduk. “Duyduk ama gidemedik” diye başladı anlatmaya: “Saat 10-11 arası. Bırakmadılar. Sonra izin verdiler gittik. Minibüste yanmışlardı.” Meryem Demir sözlerini, “Şimdi ben suçlular ortaya çıksın istiyorum. Başka hiçbir şey istemiyorum. Baştan yargılama olsun. Ben bunun için her şeyi yaparım. Tazminat değil, suçlular ortaya çıkarılsın” diyerek bitirdi.. Orada bir ilçe var uzakta! Şırnak iline bağlı bir ilçe olan Güçlükonak, doğusunda Şırnak, batısında Mardin’in Dargeçit ilçesi, güneyde İdil, kuzeyinde ise Eruh ilçesi ile çevrili. İlçe merkezi dışındaki toprakları engebeli bir arazi yapısına sahip, yüksekte ulaşımı zor ve halen üç ayrı jandarma kontrol noktasından ve kimlik kontrolünden sonra ulaşılabilen bir ilçe. Biraz ilerisinde tarihi “Finik kalesi” en yüksek tepenin üzerinde bir kez daha yükseliyor ve halen askerler tarafından savunma amaçlı olarak kullanıldığı öne sürülüyor. İlçeye giderken yüksek yerlerde, benzer irili ufaklı tahkimat ve mevzilerin varlığı hemen dikkat çekiyor. İlçe merkezinde ise devlet binaları betonarme ve yüksek yapılanmalarıyla fark ediliyor. Belediye Başkanı Bahattin Aktuğ, iddiaya göre 1996 yılında korucu başı... Aktuğ bu iddiayı doğrulamıyor. Ve kendisinin olaylarla bir ilgisi olmadığını, ölenleri de tanımadığını, zaten uzak köylerden olduklarını söylüyor. Aktuğ DYP’den seçildiği Belediye Başkanlığı’na, iddiaya göre bu kez AKP’den aday. İlçede, onun dışında birisiyle konuşmak, ilişki kurmak pek mümkün değil. Yüksek taş duvarlarla çevrilmiş, iç içe geçmiş ilçedeki evler bu açıdan zaten pek davetkâr değil. Güçlükonak katliamı İddiaya göre, 15 Ocak 1996 günü Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Taşkonak’tan Koçyurdu’na giden bir minibüsteki çoğu korucu olan köylülerin yolu PKK’lılar tarafından kesildi. Bu köylüler kurşunlandıktan sonra yakılarak öldürüldüler. Genelkurmay, olaydan hemen sonra bölgeye helikopterle gazetecileri götürdü. Burada gazetecilere olayın böyle gerçekleştiği anlatıldı. Gazetecilere, köylülere soru sorma imkânı tanınmadı. Ancak bir gazeteci, 11 kişinin araçta yakıldığını söylenmesine rağmen, gösterilen ceset sayısının 10 olduğunu fark etti. Buradan minibüs şoforünün ayrıca nehre doğru kaçarken öldürüldüğü ortaya çıktı. Olaydan bir süre sonra, Güçlükonak’a giden “Barış İçin Bir Arada” adlı grup, köylülerle görüştü. Köylüler katliamı PKK’nın yapmadığını kameralara söylediler. Olay yerinde kapsamlı bir inceleme yapılmadığını kanıtlamak isteyen grup, nitekim yakılan minibüsün içinde bulduğu bir insan bacağını alarak İstanbul’a getirdi. Olayın soruşturmasını yapan savcı, ifade alırken ve yerinde tespitte bulunurken, bir güvenlik görevlisi ölenlerin kimliklerini çıkarıp ona verdi. Yanan köylülerin kimliklerinin hiçbir hasar görmemiş halde savcıya verilmesini, sonradan “fazla karıştırma, üzerine gitme” türünden bir tehdit olarak yorumlayanlar da oldu. Ekmen’in iddiaları Eski Bakan Adnan Ekmen’in de anlatımlarından da çıkan aksi iddiaya göre, askeri taburda gözaltına alınan 6 kişi sorgulanırken öldürülüyor. Bunun üzerine olayı PKK’nın üzerine yıkmak için, Koçyurdu köyü aranarak gözaltındaki kişileri teslim alması için bir minibüs göndermeleri isteniyor. Kuşkulanan köylüler 4 kişiyi minibüs şoförüyle birlikte tabura gönderiyorlar. 10 kişi başlarına çuval geçirilerek minibüse konuluyor ve yanlarına iki ya da üç jandarma eri konulup koltuklara bağlanıyorlar. Yolda jandarmalar minibüsten iniyor. Şoföre devam etmesi söyleniyor. Kuşkulan şoför nehre doğru kaçmaya başlıyor, kaçarken o da öldürülüyor. Daha sonra minibüs silahla ve helikopterle taranıyor, ardından yakılıyor. Nitekim, bazı mermi izlerinin minibüsün tavanından girmiş olması dikkat çekiyor.