Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, AKP iktidarının uyguladığı ekonomik politikalarla servet transferi yaptığını belirterek Göz göre göre milyonlarca lirayı fakirden alıp bir avuç rantiye grubuna, mutlu azınlığına transfer ediyorlar. Erdoğan halkın barınma sorununa değil bu güttüğü politikalarla inşaat ve rant lobilerinin dertlerini çözme yolunda adımlar atıyor” dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı. Karamollaoğlu'nun açıklamaları özetle şöyle:
“Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 12,5’u engelli vatandaşlarımızdan oluşuyor. Bu demek oluyor ki her 8 kişiden biri engelli. Engelli vatandaşlarımız bu haftayı önemsiyorlar fakat bir hafta boyunca sürekli olarak hatırlanıp ondan sonra unutulmayı istemiyorlar. Biz özellikle iktidarın bu konuda farkındalık oluşturmasını ve süreklilik sağlamasını istiyoruz.
Uzunca bir zamandır engelli olsun olmasın sıkıntı dediğimiz zaman aklımıza gelen ilk şey ekonomi oluyor. Başka konular gündeme gelse bile iş sonunda dönüyor dolaşıyor ekonomik problemlerimize geliyor. Tüm vatandaşlarımız geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı ve işsizlikten mustarip.
TÜİK eski güvenilirliğini kaybetti. Verdiği rakamlar da insanların güvenini devam ettirmeye engel olacak rakamlar. TÜİK verilerine göre nisanda yıllık enflasyon yani TÜFE dediğimiz yüzde 69,97 oldu. Adeta bir kuyumcu titizliğiyle çalışmışlar ve yüzde 70 dememişler. Gıda ve içeceklerde bir yıllık enflasyon yüzde 89,10, ulaşımda ise yüzde 105,86 olarak gerçekleşti. Bu kalemlerdeki artışlar dikkate alındığında hakiki enflasyonun yüzde 70’lerin çok üzerinde olduğunu herkes açık bir şekilde görebilmektedir.
Üretici fiyatlarındaki yıllık artış ise daha da büyük endişeye sebep oluyor çünkü üretici fiyatları tüketiciye de yansıyacak demektir. Üretici fiyatlarındaki endeks yüzde 121,82. 27 sene önceye döndük. ÜFE ile TÜFE arasındaki fark önümüzdeki aylarda tüketici fiyatlarına yansıyacak.
Merkez Bankası geçtiğimiz hafta yılın ikinci enflasyon oranını açıkladı. Ocak ayında açıkladığı rakamlar yüzde 23,2’ydi. Şimdi bu rakamı yüzde 42,8’e revize ettiler. Bu kadar yanlışlık bunların ülke ekonomisini yönetemediklerini gösteriyor.
Sadece enflasyon değil kur da artıyor. Kur korumalı mevduat uygulaması aslında dövizi kontrol altına alabilmek için ama ben size 2017’den başlayarak dolar kurlarını hatırlatmak istiyorum. 2017 yılında dolar 3,80 lira idi. 2018’de 5,30 oldu, 2019’da 5,90, 2020’de 7,45, 2021’de 13,40, bugün itibariyle 15,30. Kur korumalı mevduat ‘Sen paranı bozdur, yatır. Ben sana ayrıca birtakım imkanlar sağlayacağım’ diyor. Bu ne anlama geliyor? Siz fiilen dövize daha yüksek bir para ödüyorsunuz. Nasıl olacak da döviz dışarda daha farklı bir müdahale görecek? Ama bundan tabiri caizse tuzu kuru olanlar, paradan para kazananlar istifade ediyor.
Maalesef ne dövizi ne enflasyonu kontrol altına alabilmiş değiller. Kullandıkları ifadeler vardı. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’, ‘Nas var nasıl olacak da biz faizi yükselteceğiz’ diyorlar. İşte geldiğimiz nokta, faiz eskisinden daha beter bir hale geldi. Ülkemiz daha fakirleşti. Daha yüksek faizler ödemeye mecbur kaldık. Ekonomiyi düzeltmeyi bir türlü beceremiyorlar. Faiz lobisi diye adlandırdığımız kesim en rahat dönemlerinden birini yaşıyor. Ama biz yüksek enflasyondan hiperenflasyona doğru adım atıyoruz.
Sayın Erdoğan çeşitli paketler açıklayarak konut sorununa yine kendine göre çözümler sundu. İnsan hayret ediyor. Çünkü 'Ekonomiyi ben bilirim' diyor. Seçimlere giderken 'Ekonomiyi bana emanet edin göreceksiniz ne kadar kısa zamanda bu ekonomiyi düze çıkaracağım' diye vaatte bulunmuştu. İnsanlar güvendi oy verdi. Şimdi yanlış politikaları doğruymuş gibi anlatmaya çalışıyor.
Orta sınıfın, dar gelirlinin ev sahibi olma hayali artık tamamen tarihe karıştı. Yüzde 0,99 aylık faiz hiçbir dar gelirlinin konut edinmesini sağlamaz. Dar gelirli yüzde 0,99 faizle ev almaya kalksa ayda 30 bin liraya yakın para ödemek durumunda.
Askıda ekmek kuyrukları almış başını gidiyor. Bırakın konut almayı ekmek almaya gücü yetmiyor insanların. Bizim halimiz buradayken siz ‘Konutta yüzde 0,99 faiz uygulayacağız. Nerede o yüksek faizler, gelin’ diye insanlara çağrıda bulunarak aslında o insanlarla alay ediyorsunuz. Allah bu arkadaşlara akıl fikir versin. ‘Bizim var aklımız’ diyorlar ama o akıl kendilerini ve ülkeyi felakete götürecek bir mekanizma gibi çalışıyor.
Şu anda AKP iktidarı maalesef uyguladığı ekonomik politikalarla fiilen servet transferi yapıyor. Göz göre göre milyonlarca lirayı fakirden alıp bir avuç rantiye grubuna, mutlu azınlığına transfer ediyorlar. Erdoğan halkın barınma sorununa değil bu güttüğü politikalarla inşaat ve rant lobilerinin dertlerini çözme yolunda adımlar atıyor, halkın değil bir avuç müteahhidin yüzünü güldürmeye çalışıyor.
Kendileri doymak bilmeyip insanımıza şükür tavsiye ediyorlar. Buldukları çözüm bu. Şükretmek inancımızın gereğidir ama bunu istismar etmek en büyük vebal olur. Sarayda oturup güya garibanın halini düşünenler ‘Az yiyin’ diye tavsiye veriyor. Oradaki israfın haddi hesabı yok.
Sayın Dışişleri Bakanı bir Afrika ülkesine Cumhurbaşkanlığı’na bağlı en büyük uçaklardan biriyle gidiyor. Niye? İtibarımız yüksek olacak. İtibar, uçakla, arabayla, 80-90 koruma aracıyla ölçülmez. Bu millet seni korur. Ama sen bunları israf diye görmezsen parayı sadece betona demire asfalta tahsis edersen köprüler, tüneller yapıp oranın parasını orayı kullananlara değil kullanmayanlara ödetirsen aynı Deli Dumrul misali siz parayı fakirden alıp zengine veriyorsunuz demektir.
Sığınmacıları keskin ifadelerle ele almak doğru değil, bu bir süreçtir. ‘Hemen bütün sığınmacıları kapı dışarı edelim, ne halleri varsa görsünler’ kimse diyemez. Ama biz bütün sığınmacıların da Türkiye’de sonsuza kadar kalmasını doğru bulmayız. Onlar da ülkelerine dönebilmeli. Ancak ülkeler arasında, ülke yöneticileri arasında, ciddi bir diyalog oluşturulursa, orada insanların rahat yaşayabileceği bir alt yapı hazırlanırsa sığınmacı sorunu çözülür.
Maalesef biz başlangıçta Suriye’deki iç savaşın zirveye çıkmasında destek veren adımlar attık. O yüzden biz sığınmacıları mecburen kabul ettik. Bu oyunun içinde yer alan bütün ülke hükümetleri yanlış yaptı. Şimdi biz Suriye’de güvenli bölgeler oluşturmaya başlarsak Türkiye’de bu sığınmacı problemi asgariye iner. Tamamını kapı dışarı etmek veya tamamını Türkiye’de tutmak gibi bir politikanın doğru olmadığı kanaatindeyim."