Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, AKP'nin Meclis'e sunduğu çoklu baro teklifini eleştirerek, "Biz baroların hangi fikir ve ideoloji olursa olsun siyasallaşmasına tamamen karşıyız. Avukatlar arasında oluşacak bu kutuplaşma bu ülkenin tamamına zarar verecektir" dedi. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Ahmet Davutoğlu'nun kurucularından olduğu Şehir Üniversitesinin de kapatılmasına tepki gösteren Karamollaoğlu, "Üniversitenin açılış resimleri yayınlanıyor bakıyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Abdullah Gül, Sayın Davutoğlu orada kurdelayı beraber kesiyorlar. Ama ne zaman ki aralarında siyasi ayrışma oluyor o halde hainsin damgasını vurmaktan çekinmiyorlar." ifadelerini kullandı.
Karamollaoğlu sözlerine KHK ile mücadelesiyle bilenen ve kanser nedeniyle hayatını kaybeden Haluk Savaş'ın yakınları ve ailesine başsağlığı dileyerek başladı. Karamollaoğlu şunları söyledi:
Pakistan’ın Karaçi şehrinde borsa binasına yapılan silahlı saldırıyı ve Afganistan'ın Helmand vilayetindeki gerçekleştirilen bombalı saldırıyı lanetliyor, Bu saldırılarda hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Terör eylemleri kimden gelirse ve kime karşı yapılırsa yapılsın bir insanlık suçudur. Bu elim hadiseler dolayısı ile Pakistan ve Afganistan halklarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Doğu Türkistan meselesi bütün İslam aleminin kanayan yarasıdır. Bugün Çin'in uygulamış olduğu politikalara dair bölgeden gelen haberler son derece endişe vericidir. Özellikle de toplama kamplarının akıbeti zihinlerde soru işaretidir.
Siz bir zulmü biz zulmetmiyoruz bunlara duyduğumuz sevgiden kaynaklanıyor, biz bu insanların düzgün insanlar olmasını arzu ediyoruz diyorsunuz ama yüz binlerce Uygur Türk’ü bu zulümden dolayı feryat ediyor.
Maalesef Çin ile olan münasebetleri devam ettirme aşkına bu konuda gerekli girişimleri bulunamıyor. Biz Çin ile kavga içinde bulunmayı arzu etmeyiz elbette. Lakin Çin hükümeti bu tavrından bir an önce vazgeçmeli bugünkü politikalarını devam ettirmesi Çin’e fayda sağlamaz. Çünkü yaptıkları zulümdür.
İnsanların inançlarını değiştirmeye kalkışmak, aile mefhumunu ortadan kaldıracak adımlar atmak zulümdür. Bunun için de uluslararası bağımsız bir komisyonun kurulmasına izin vermelidir. Şu hususu tekrar vurgulamak istiyorum yeryüzünün bütün mazlumlarının destekçisi olmaya devam edeceğiz, zulüm kimden gelirse gelsin sessiz kalmayacağız. Doğu Türkistan konusunun sonuna kadar takipçisi olacağız.
Muhterem arkadaşlar… Ülkemizin meselelerine bakacak olursak önümüzde çoklu baro tartışmaları olduğunu görmekteyiz. Öncelikle şu hususu belirtmek istiyorum Türkiye’de zedelenen adalet mefhumu bu adımla daha da zarar görecektir. Biz baroların hangi fikir ve ideoloji olursa olsun siyasallaşmasına tamamen karşıyız. Barolar adalet mekanizmasının bir temsilcisi olarak bağımsız olmalıdırlar hiçbir partinin fiilen ya da dolaylı yönden uzantısı görüntüsünü vermemelidirler.
Çoklu baro adımı ise Türkiye’de artan kamplaşma ve kutuplaşmayı arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bakınız 12 Eylül ihtilalini yaşadık ondan önce var olan Pol-Bir, Pol-Der uygulamasına ne oldu?
Emniyet güçleri arasında ayrışma meydana gelmiş iki sendika ortaya çıktı. Türkiye’yi kan gölüne çevirdiler resmi kurum olmalarına rağmen! En sonunda darbe meydana geldi ve birden bire hadiseler durdu. Tarihten ders almalı böyle bir hataya düşülmemelidir. Avukatlar arasında oluşacak bu kutuplaşma bu ülkenin tamamına zarar verecektir.
Bir başka üzerinde durmak istediğim konu salı gecesi Cumhurbaşkanlığı Kararı ile kapatılan Şehir Üniversitesi’dir. Böyle bir üniversite anlayışı da, ilim de olmaz!
Üniversitenin açılış resimleri yayınlanıyor bakıyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Abdullah Gül, Sayın Davutoğlu orada kurdelayı beraber kesiyorlar. Ama ne zaman ki aralarında siyasi ayrışma oluyor o halde hainsin damgasını vurmaktan çekinmiyorlar. Bir ülke böyle kalkınmaz bir ülke problemlerini böyle çözemez. İlim böyle gelişmez.
28 Şubat’ın hatalarını bugün biz yaşıyoruz. Bu hataları bir başka açıdan şimdi birileri yeniden tesis etmeye gayret ediyor. 28 Şubat’ta başka bir fikre müsamaha yoktu, baskı vardı, konuşturmayın vurun tepesine mantığı vardı. Aynı mantık şimdi bir başka açıdan geldi başımıza çöktü.
Cenab-ı Hak insana akıl nimetini vermiş ancak bu nimeti verdikten sonra insanı serbest bırakmış. Dinde zorlama yoktur emrini vermiş. Cenab-ı Hakkın bile zorlamadığı dünyada siz toplumu kendini gibi düşünmeye zorlarsınız. Bundan hem toplum zarar görür hem de siz zarar görürsünüz.
Buradan kendilerine sesleniyorum sizin asıl hasmınız emin olun gerçekleri gizleyip size yalakalık yapanlardır. Asıl dost ise ne pahasına olursa olsun size hakikati hatırlatanlardır.
Zulmediyorsunuz etmeyin!
İktidar bir yandan ihtiras uğruna üniversite kapatırken bir yandan da liyakatsiz rektör atamaları yapıyor. Uluslararası Higher Education dergisinde yayımlanan bir makale, Türkiye üniversitelerinde görevli 70’in üzerinde rektörün, bilimsel üretim yerine ‘tweet’ atmakla ilgilendiklerini ve tweetlerin büyük bir bölümünde hükümet üyelerine veya Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlılıklarını yansıttıklarını ortaya koydu.
Bunun en somut örneği ise son atanan altı rektörün toplam makale sayısı 3, dördü ise 0 makaleli olması. Böyle bir üniversite olmaz, üniversite fikirlerin müzakere edildiği bir ortamdır. O ortamı yok ederseniz orada ilim olmaz. Hiçbir sahada bu hükümetin ne yazık ki faydalı bir adımı icraati yok neden? mantık yanlış… Seviyenin en yüksek olması beklenen üniversiteler dahi ehliyetsiz insanların idaresi altına verildi. İşi hak edene vermemek hak edene zulümdür, hak etmeyene vermek ise herkese zulümdür.
Muhterem arkadaşlar ekonomi ile ilgili bir hususu burada dile getirmek istiyorum. İktidarın düşük faizli kredi kampanyası sonrası Haziran ayında 19 günde 2019'un tamamından daha fazla konut kredisi kullanıldı. Aslında bu kesinlikle övünülecek bir durum değil. Bunun üzerine uzun uzun düşünmemiz lazım. Bu milleti böyle hoyratça bankalara borçlandırmanın tek bir kazananı olur o da bankalardır, faiz lobisi! Belki bugün bu borçlandırma politikasının sıkıntıları belli olmayacak ama birkaç yıl sonra millet borçlarını ödeyemeyince bunun acısı ortaya çıkacak. Türkiye’nin bir an önce bu ölü yatırım ve borçlandırma ekonomisinden vazgeçmesi lazım!
Türkiye’nin ekonomik yönden ayağa kalkması bütün imkanlarını üretime dönük yatırımlara tahsis etmesi ile mümkün. Bunun en başında da tarım ve gıda gelir. Çünkü biz insanız karnımızı doyurmadan hayatımızı devam ettiremeyiz bu gerçeği bile hala idrak edemediler.
Sanayide ise hazırlanan değerli raporlar var bunlara itibar ettiğinizde neye ihtiyaç olduğunu anlıyoruz. Bir örnek olarak göstermek istiyorum. Diyarbakır OSB’nin raporu yayınlandı. Diyarbakır bizim için önemli neden çünkü Doğu’nun en büyük ili. Bu rapora göre; Diyarbakır’da 212 işletmenin 152 tanesi ile görüşülme yapılmış. Toplam çalışan 7697 bir milyonun üzerinde bir bölgede bu tesislerde toplam çalışan bu kadar! Diyarbakır’da 76 000 insanın çalışacağı tesis olmalı ki Diyarbakır ayağa kalksın.
Bütün bu tesislerin sadece yüzde 20’si pandemi dönemi verilen krediden alabilmiş. Yüzde 18 vergi borcu ötelemesinden istifa edebilmiş. Yüzde 29’da kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilmiş. İşletmecilerin yüzde 84’ü diyor ki pandemi döneminde açıklanan destekler yetersiz. Bu hususlar muhakkak dikkate alınmalı.
Deprem Tehlikesi
Son günlerde artan ufak çaplı depremler aklımıza beklenen İstanbul Depremini getirdi.
İşin ehli isimlerin yaptığı açıklamalara göre 7 üzeri bir depremin olması kuvvetle muhtemel.
Bilim ve akıl bize böyle bir depremin adım adım yaklaştığını söylüyor.
Peki depreme karşı önlem alıyor muyuz?
Deprem planları, toplanma alanları hazır mı?
Allah muhafaza yarın bir deprem olsa İstanbul nasıl üstesinden geleceğiz.
Bu konunun şakası olmadığı çok açık, iktidarın bu konuya ciddi bir kaynak ve kadro ayırması işin ehli isimlere göre hareket etmesi gerekmekte.
Tavsiyemiz en yakın zamanda bir Deprem Bilim Kurulu kurulması.
Bu kurulun tavsiyeleri doğrultusunda hareket edilmesidir.