Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, "Saadet Partisi olarak biz, ülkemizin problemlerinin çözümü noktasında TBMM'nin daha etkin ve güçlü hale getirilmesi elzem buluyoruz. Bir grubun, bir partinin, bir kişinin değil; toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği TBMM'nin daha sağlıklı kararlar alabileceğine inanıyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Karamollaoğlu partisinin haftalık basın toplantısında konuştu.
Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Daha Adil Bir Dünya Mümkün' isimli kitabındaki Birleşmiş Milletler'in (BM) yapısına ilişkin yaptığı eleştiriye katıldıklarını ama aynı mütaalayı yapması gerektiğini söyledi.
Karamollaoğlu, ''Sayın Cumhurbaşkanı kitabında, Birleşmiş Milletler'in yapısına ve güvenlik konseyinin işleyişine ciddi eleştiri getirmektedir. Bunlara katılıyoruz fakat Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi işleyişine uyarladığımızda daha ciddi sorunların ülkemizde olduğunu görüyoruz'' dedi.
Karamollaoğlu şu ifadeleri kullandı:
'Öncelikle geçtiğimiz hafta dâr-ı bekâya irtihal eden YİK Başkanımız, değerli büyüğümüz Oğuzhan Asiltürk Bey'e bir kez daha Cenâb-ı Allah'tan rahmet dileyerek başlamak istiyorum.
Allah mekanını cennet, makamını âli eylesin. Oğuzhan Bey ile birlikte çok uzun bir süre, yarım asrı aşkın bir süre, hemen hemen bir ömür birlikte yol yürüdük. Nice badireleri birlikte atlattık, birlikte çok çetin imtihanlar verdik... Darbeleri gördük, partilerimizin kapatıldığı ve siyasi yasaklı olduğumuz süreçleri hep birlikte yaşadık, cezaevinde birlikte kaldık.
Kendisini bu kadar yakından tanıyan bir yol arkadaşı olarak şunu çok net söyleyebilirim ki; kendisi çok kararlı, rikkatli ve inandıklarından da asla taviz vermeyen bir insandı. Tüm bunların yanında Oğuzhan Bey, siyaset ve devlet adamı olarak da ülkemize ve insanımıza büyük hizmetlerde bulundu.
Yolun en başından vefatına dek, Erbakan Hocamızın en yakın çalışma arkadaşlarından biri olarak, çok genç yaşlarda büyük sorumluluklar yüklendi ve emaneti teslim ettiği güne kadar da aynı azim, kararlılık, fedakarlık ve gayretle bu sorumluluklarını taşımaya devam etti. Kıbrıs Barış Harekâtı'ndaki İçişleri Bakanlığı görevinden, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı döneminde gerçekleştirilen büyük hamlelere kadar, ülkemizin en kritik süreçlerinde önemli görevler üstlenmiş ve çok büyük hizmetlere öncülük etmiştir.
Oğuzhan Bey, devlet adamlığının yanında siyasi kimliğiyle de geride bıraktığımız son yarım asırda ülkemizin tarihi dönüm noktalarında hep kritik roller üstlenmiştir. Partiler arası koalisyon ve ittifak görüşmeleri başta olmak üzere, kimseye karşı önyargılı olmadan ve muhatabıyla arasına duvarlar örmeden diyalog kurabilmesi yönüyle de temayüz etmiştir.
Oğuzhan Ağabey, tüm bu yönleriyle toplumun tüm kesimleri tarafından kabul gören ve imza attığı hizmetler nedeniyle de hep takdirle anılan bir kişi olmuştur.Vefatının ardından toplumun farklı kesimlerinden gelen olumlu tepkiler, taziye ziyaretine gelenler ve cenaze merasimine katılan geniş kitleler kendisinin "gök kubbede hoş bir seda bıraktığını" göstermektedir.
Hastanede kaldığı süreden vefatına dek Oğuzhan Bey'le yakından ilgilenen sağlık çalışanlarımız ve Sağlık Bakanımız Sn. Fahrettin Koca başta olmak üzere, herkese canı gönülden teşekkür ediyorum.Ayrıca değerli büyüğümüzün vefatı nedeniyle taziyede bulunan tüm siyasi partilerimizin Genel Başkanlarına, temsilcilerine, mensuplarına, bütün STK başkanlarına, üyelerine ve hassaten aziz milletimize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.
Bir kez daha şahitlik ederiz ki, Oğuzhan Bey bereketli bir ömür sürdü ve şahitlik ederiz ki, kendisi inandığı değerlere yaraşır ve de o değerlerin uğrunda bir ömür sürdü. Hepimizin başı sağ olsun. Kendisine bir kez daha Cenâb-ı Allah'tan rahmet niyaz ediyorum.
Malum, TBMM'nin 27. dönem 5. yasama yılı 1 Ekim günü başladı.Ben öncelikle, yeni yasama yılının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.TBMM, millet iradesinin yegâne tecelligâhıdır. Bu nedenle; TBMM'nin güçlü, etkin ve çözüm odaklı çalışabilmesi büyük önem arz etmektedir.
Son birkaç yıldır maalesef işlevselliğini kaybeden TBMM'nin, kaybettiği bu itibarını yeniden kazanması, önümüzdeki dönemde ülkemizin problemlerinin çözümü noktasında önemli bir adım olacaktır. Ülke yönetiminde ortak aklı, istişareyi, şeffaflık, denetim ve hesap verilebilirliği tesis etmenin yolu TBMM'den geçmektedir. Bu çoğulcu ve katılımcı anlayışla ülkemizin problemlerini ele almak ise artık bir gereklilik değil; zaruriyettir!
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ne kadar hayati öneme sahip olduğu da; bugün içinde bulunduğumuz durum nedeniyle her zamankinden çok daha iyi anlaşılmıştır.
Bu sebeple Sn. Cumhurbaşkanı'nı bu konuda daha duyarlı davranmaya ve meseleye hassasiyetle yaklaşmaya davet ediyorum. Aslında; güçlü bir yasama demek, aynı zamanda güçlü bir yürütme, güçlü bir yönetme ve güçlü bir yargı demektir. İstikrarlı yönetim ve güçlü demokrasiler "üç ayak" üzerine oturur bu da ancak her bir sacayağının sağlam olması ile mümkündür. Sacayağındaki ayaklardan birinin zarar görmesi, tabladaki her şeyin yere dökülmesine sebep olur.
Sn. Cumhurbaşkanı "Daha Adil bir Dünya Mümkün" kitabında, BM'nin yapısına ve özellikle de Güvenlik Konseyi'nin işleyişine ciddi eleştiriler getirmektedir ve biz de bu eleştirilere katıldığımızı ifade ediyoruz.Fakat bu kitapta dile getirilen eleştirileri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin işleyişine uyarladığımızda; benzer sorunların ülkemizde de görüldüğüne şahit oluyoruz.
BM'de 5 daimi ülke veto hakkını arzu ettiği gibi kullanmakta da, Bu TBMM'de de siyasi partiler buna benzer yaklaşımla birçok teklifi geri çevirmektedir. Evet, 'Dünya 5'ten büyüktür' fakat unutulmamalıdır ki; TBMM de, iktidar partisinin MKYK'sından büyüktür.
Ülkemizin çözüm bekleyen büyük problemleri ve insanımızın derman aradığı birçok derdi bulunmaktadır. Bir partinin, bir kesimin, bir grubun tek başına alacağı kararlarla bu problemlerin çözüme kavuşması ise mümkün değildir.
İktidar kendi hatalarını görmekte genelde aciz kalır. İnsan kendi hatasını başına bir felaket gelmeden görmez. Zaten başına bir felaket geldiğinde o problemi görmenin bir ehemmiyeti kalmaz. Aksine, "ben yaptım oldu" anlayışı sorunlarımızı her geçen gün daha da derinleştirmektedir.
Ekonominin geldiği durum ortadadır, işte resmi enflasyon rakamları daha geçen gün açıklandı; 19.58!Kaldı ki bu TÜİK'in enflasyonu, insanımızın çarşı-pazarda hissettiği gerçek enflasyon yüzde 40-yüzde 50'lerdedir. Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, işsizlik, döviz kurları, faizler; ekonomi yönetimi gelip duvara toslamış ve bu durum insanımıza büyük maliyetler üretmektedir.
Yine aynı şekilde adalet alanında yaşanan problemler vicdanları yaralamaktadır. İşte daha bu hafta, kanser hastası Ayşe Özdoğan Hanımefendi'nin tutuklanması bunun son örneğidir maalesef… Hastayken mağdur durumdayken bu durumu göz önüne almadan cezalandırmanın da insafla bağdaşmadığını düşünüyorum.
Bugün problem çok lakin bunları elimizin tersi ile iteliyoruz. Öğrenciler yurt bulamayınca onları devlete baş kaldırıyor gibi gösterirsek var olan problemi çözmüş olmayız. Geçinemiyoruz diyeni azarlarsanız geçim derdini çözemezsiniz. Tarımda, sağlıkta, eğitimde, dış politikada ve diğer tüm alanlarda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.
Böyle bir iklimde; TBMM'nin atıl bırakılması, bakanların Cumhurbaşkanı başdanışmanları gibi konumlanması, milletvekillerinden adeta devlet memuru gibi hareket etmelerinin istenmesi ise problemlerimizin çözümünün önündeki en büyük engellerden birisidir.
Saadet Partisi olarak biz, ülkemizin problemlerinin çözümü noktasında TBMM'nin daha etkin ve güçlü hale getirilmesi elzem buluyoruz. Bir grubun, bir partinin, bir kişinin değil; toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği TBMM'nin daha sağlıklı kararlar alabileceğine inanıyoruz.
Birkaç kelimeye daha temas etmek istiyorum Sn. Cumhurbaşkanı’nın Putin ile yaptığı görüşmede bir tane devlet görevlisinin bulunmaması endişe vericidir. Çünkü bu kararlarda gözden kaçan özellikler olabilir. Bilgiler olabilir.
Sn. Cumhurbaşkanı’nın yanında olan bir insan sadece yeri geldiğinde karşı tarafta olan bir boşluğu doldurmakla görevlidir. Aynı zamanda hafıza da önemlidir. Bunların kaydı yok, 50 sene sonra ne konuşuldu diye birileri araştırsa bilgi yok.
İki devlet başkanının çok önemli konuları istişare ederken yanında kimsenin olmaması endişe vericidir. Türkiye şöyle veya böyle bir seçim atmosferine girmiş bulunuyor, elbet biz seçimlere giderken farklı kanaatleri ortaya koyacağız ama bu kanaatleri birbirimizin hasmı gibi ortaya koymamız yanlış olur. Farklı kanaatlerimize rağmen biz bir bütünüz. Bu bütünün birer parçasıyız, beraber olmak bir olmak mecburiyetindeyiz.
Sözlerimi şu şekilde tamamlamak istiyorum; Biz siyasi partiler olarak birbirimizin ne hasmıyız ne düşmanıyız. Sadece birbirimizin rakibiyiz. Rakipler düşman olmak mecburiyetinde değildirler.''