Karar: AK Parti açısından alarm zillerini çaldırması gereken bir gelişme...

Karar: AK Parti açısından alarm zillerini çaldırması gereken bir gelişme...

Karar Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras, AKP'nin Ege kıyılarından uzaklaştığını savunarak "Bu, merkez sağı doldurma iddiasındaki bir siyasi hareket açısından alarm zillerini çaldırması gereken bir gelişmedir" dedi.

"Bu gelişmenin birdenbire değil de zaman içinde yavaş yavaş yaşanmış olması partinin alarme olmasını engellemiş olabilir" ifadesini kullanan Kiras, sözlerinin devamında "Ama hiç hız kesmeden devam eden bu gidişat ne iktidar partisi açısından ne de ülkenin geleceği bakımından sağlıklı sayılabilir" diye yazdı.

İbrahim Kiras'ın "Yeni kabinenin sosyolojisi" başlığıyla yayımlanan (20 Temmuz 2017) yazısı şöyle:

Uzun süredir bir revizyon beklentisinin konusu olan bakanlar kurulu nihayet yenilendi. Bugün yeni kabineye ilişkin birçok yorum ve analiz okuyacaksınız muhtemelen. Yapılan değişikliğin önemine veya aslında değişen fazla bir şey olmadığına dair görüşler detaylıca kâğıda ve ekrana dökülmüş olacak. Bu gelişmenin Türkiye’nin siyasi gündemi bakımından taşıdığı anlam enine boyuna tartışılacak, değerlendirilecek.

Ancak konunun siyasi boyutu kadar sosyolojik boyutu da var. Sözgelimi benim dikkatimi çeken noktalardan biri yeni bakanlar kurulu listesinin coğrafi temsil özelliği oldu. Gördüğüm kadarıyla yeni AK Parti kabinesinde -daha öncekilerde olduğu gibi- Karadeniz başta olmak üzere, İç ve Doğu Anadolu bölgelerinin milletvekillerinin ağırlığı var. Buna mukabil Trakya’dan başlamak üzere, kıyı Ege ve Akdeniz bölgelerinin temsil ağırlığı görünür derecede az. Güneydoğuda da yine buna benzer bir görüntü var.

***

Bu tablonun izahı çok basit. AK Parti’nin daha fazla oy aldığı yerler doğal olarak hükümette daha yüksek oranda temsil ediliyor. Aynı durum elbette parti yönetimindeki temsil için de geçerli. Tıpkı diğer bütün siyasi partilerde olduğu gibi… Tıpkı geçmişteki diğer bütün siyasi iktidarlarda olduğu gibi… Siyasetin doğası bu. Yani karşımızdaki tablo gayet doğal.

Ne var ki bu kadar doğal olmayan veya hiç değilse bir yere kadar doğal sayılabilirse de dikkat çekici olduğu da inkâr edilemeyecek başkaca bir ayrıntı daha var burada: AK Parti’nin ilk yıllarındaki kabinelerde yer alan bölgesel temsil oranlarının ilerleyen yıllarda giderek değiştiği gerçeği. Mesela, bugün kabinede hiçbir temsilcisi olmayan Trakya bölgesinin de bir zamanlar bakanları vardı.

Trakya’nın sosyokültürel iklimine yakın Çanakkale ve Balıkesir gibi Güney Marmara illerinin AK Parti kabinelerinde temsilcisi galiba hiç olmadı gerçi ama onların yerine aynı bölgenin en büyük vilayeti olan Bursa ihmal edilmediğinden bu durum pek ciddi bir reaksiyona yol açmadı söz konusu vilayetlerde. Çünkü önemli olan belirli sosyolojik kimliklerin siyasette temsili. Bunun göz ardı edilmediğini söylemek lazım.

Nitekim bugün de aslen Batı Trakyalı olan Bursa Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu kabine dışı kalınca yine Batı Trakya kökenli Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun bakanlar kuruluna girmesi bu anlamda ince bir hesaplamanın her halükârda gözetildiğini gösteriyor.

Ancak, dediğim gibi, yıllar içinde giderek değişen sosyolojik temsiller çok şey anlatıyor aslında. Siyasette nelerin değiştiğini görebilmek için buraya iyi bakmak, adamakıllı bir analize tabi tutmak lazım.

***

Trakya, Ege, Akdeniz kıyıları bugün CHP’nin oy deposu olarak kabul ediliyor. Oysa başından bu yana CHP karşıtlığının merkezleri oldu bu bölgeler. Bilhassa Ege bölgesi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasından, Serbest Fırka’dan Demokrat Parti’ye ve Adalet Partisine kadar sağ partilerin hem oy deposu hem de siyasi motor gücüydü. Son olarak ANAP ve DYP arasında bölünüp parçalanan bu zeminde ilk başlarda AK Parti de ciddi sayılabilecek bir destek bulur gibi olmuştu ama uyum giderek bozuldu.  Son seçimlerde ara iyice açıldı. Hatta 16 Nisan referandumunda Balıkesir ve Çanakkale de dahil olmak üzere bütün Ege kıyısı baştan aşağıya hayır oylarının rengine boyandı. Keza İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiye’deki metropollerin neredeyse tamamında hayır oylarının önde olması meselenin sosyo-kültürel bir temeli olduğunu gösteriyor zaten.

Bu anlamda Ege kıyılarının AK Parti siyasetine mesafesini yalnızca “yaşama tarzı” konusu üzerinden açıklamak yetersiz kalacaktır. Bu işin görünen tarafıdır veya sonuç kısmıdır. İşin özünde ekonomi, yani üretim modelleri ve tüketim alışkanlıkları var. Yani turizm yatırımları, ihracata yönelik tarımsal endüstri var. İşin özünde şehirleşmenin getirdiği beklentiler ve şehir hayatının gereklilikleri de var tabii. Sosyal bilimcilerimizin daha ileri saha çalışmaları işin özünde ne olduğunu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Ama ne olursa olsun, AK Parti’nin özellikle ilk yıllarında oy alabildiği bazı bölgelerin desteğini yıllar içinde giderek kaybetmiş olması hem bu parti için hem de ülkenin siyasi ve sosyal dokusu için önem arz eden bir konu. AK Parti’nin önce Ege’nin kıyılarından, bilahare metropollerden uzaklaşmaya başlamış olması merkez sağı doldurma iddiasındaki bir siyasi hareket açısından alarm zillerini çaldırması gereken bir gelişmedir. Bu gelişmenin birdenbire değil de zaman içinde yavaş yavaş yaşanmış olması partinin alarme olmasını engellemiş olabilir ama hiç hız kesmeden devam eden bu gidişat ne iktidar partisi açısından ne de ülkenin geleceği bakımından sağlıklı sayılabilir.

 

 

 

 

 

 

 

Uzun süredir bir revizyon beklentisinin konusu olan bakanlar kurulu nihayet yenilendi. Bugün yeni kabineye ilişkin birçok yorum ve analiz okuyacaksınız muhtemelen. Yapılan değişikliğin önemine veya aslında değişen fazla bir şey olmadığına dair görüşler detaylıca kâğıda ve ekrana dökülmüş olacak. Bu gelişmenin Türkiye’nin siyasi gündemi bakımından taşıdığı anlam enine boyuna tartışılacak, değerlendirilecek.

Ancak konunun siyasi boyutu kadar sosyolojik boyutu da var. Sözgelimi benim dikkatimi çeken noktalardan biri yeni bakanlar kurulu listesinin coğrafi temsil özelliği oldu. Gördüğüm kadarıyla yeni AK Parti kabinesinde -daha öncekilerde olduğu gibi- Karadeniz başta olmak üzere, İç ve Doğu Anadolu bölgelerinin milletvekillerinin ağırlığı var. Buna mukabil Trakya’dan başlamak üzere, kıyı Ege ve Akdeniz bölgelerinin temsil ağırlığı görünür derecede az. Güneydoğuda da yine buna benzer bir görüntü var.

***

Bu tablonun izahı çok basit. AK Parti’nin daha fazla oy aldığı yerler doğal olarak hükümette daha yüksek oranda temsil ediliyor. Aynı durum elbette parti yönetimindeki temsil için de geçerli. Tıpkı diğer bütün siyasi partilerde olduğu gibi… Tıpkı geçmişteki diğer bütün siyasi iktidarlarda olduğu gibi… Siyasetin doğası bu. Yani karşımızdaki tablo gayet doğal.

Ne var ki bu kadar doğal olmayan veya hiç değilse bir yere kadar doğal sayılabilirse de dikkat çekici olduğu da inkâr edilemeyecek başkaca bir ayrıntı daha var burada: AK Parti’nin ilk yıllarındaki kabinelerde yer alan bölgesel temsil oranlarının ilerleyen yıllarda giderek değiştiği gerçeği. Mesela, bugün kabinede hiçbir temsilcisi olmayan Trakya bölgesinin de bir zamanlar bakanları vardı.

Trakya’nın sosyokültürel iklimine yakın Çanakkale ve Balıkesir gibi Güney Marmara illerinin AK Parti kabinelerinde temsilcisi galiba hiç olmadı gerçi ama onların yerine aynı bölgenin en büyük vilayeti olan Bursa ihmal edilmediğinden bu durum pek ciddi bir reaksiyona yol açmadı söz konusu vilayetlerde. Çünkü önemli olan belirli sosyolojik kimliklerin siyasette temsili. Bunun göz ardı edilmediğini söylemek lazım.

Nitekim bugün de aslen Batı Trakyalı olan Bursa Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu kabine dışı kalınca yine Batı Trakya kökenli Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun bakanlar kuruluna girmesi bu anlamda ince bir hesaplamanın her halükârda gözetildiğini gösteriyor.

Ancak, dediğim gibi, yıllar içinde giderek değişen sosyolojik temsiller çok şey anlatıyor aslında. Siyasette nelerin değiştiğini görebilmek için buraya iyi bakmak, adamakıllı bir analize tabi tutmak lazım.

***

Trakya, Ege, Akdeniz kıyıları bugün CHP’nin oy deposu olarak kabul ediliyor. Oysa başından bu yana CHP karşıtlığının merkezleri oldu bu bölgeler. Bilhassa Ege bölgesi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasından, Serbest Fırka’dan Demokrat Parti’ye ve Adalet Partisine kadar sağ partilerin hem oy deposu hem de siyasi motor gücüydü. Son olarak ANAP ve DYP arasında bölünüp parçalanan bu zeminde ilk başlarda AK Parti de ciddi sayılabilecek bir destek bulur gibi olmuştu ama uyum giderek bozuldu.  Son seçimlerde ara iyice açıldı. Hatta 16 Nisan referandumunda Balıkesir ve Çanakkale de dahil olmak üzere bütün Ege kıyısı baştan aşağıya hayır oylarının rengine boyandı. Keza İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiye’deki metropollerin neredeyse tamamında hayır oylarının önde olması meselenin sosyo-kültürel bir temeli olduğunu gösteriyor zaten.

Bu anlamda Ege kıyılarının AK Parti siyasetine mesafesini yalnızca “yaşama tarzı” konusu üzerinden açıklamak yetersiz kalacaktır. Bu işin görünen tarafıdır veya sonuç kısmıdır. İşin özünde ekonomi, yani üretim modelleri ve tüketim alışkanlıkları var. Yani turizm yatırımları, ihracata yönelik tarımsal endüstri var. İşin özünde şehirleşmenin getirdiği beklentiler ve şehir hayatının gereklilikleri de var tabii. Sosyal bilimcilerimizin daha ileri saha çalışmaları işin özünde ne olduğunu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Ama ne olursa olsun, AK Parti’nin özellikle ilk yıllarında oy alabildiği bazı bölgelerin desteğini yıllar içinde giderek kaybetmiş olması hem bu parti için hem de ülkenin siyasi ve sosyal dokusu için önem arz eden bir konu. AK Parti’nin önce Ege’nin kıyılarından, bilahare metropollerden uzaklaşmaya başlamış olması merkez sağı doldurma iddiasındaki bir siyasi hareket açısından alarm zillerini çaldırması gereken bir gelişmedir. Bu gelişmenin birdenbire değil de zaman içinde yavaş yavaş yaşanmış olması partinin alarme olmasını engellemiş olabilir ama hiç hız kesmeden devam eden bu gidişat ne iktidar partisi açısından ne de ülkenin geleceği bakımından sağlıklı sayılabilir.