İKSV: Karar süreçlerine sivil kültür kurumları ve sanatçılar da katılmalı

İKSV: Karar süreçlerine sivil kültür kurumları ve sanatçılar da katılmalı

 ‘Türkiye’de Kültür Çatışması ve Son 10 Yılda Kültür-Sanat Politikası’ başlıklı araştırma, Türkiye’nin modern ve muhafazakar kesimleri arasında kültürel değerler ekseninde var olan çatışmayı ve dönemin ‘kültür iklimi’ni tarif etme ve anlama çabasıyla hazırlandı. Niras /BBC Media Action ortaklığıyla düzenlenen Objective Araştırmacı Gazetecilik Programı desteğiyle hazırlanan bu dizide sanat, düşün, akademi ve medya dünyasından isimlerle kültür politikalarının son on yılını değerlendirmeye çalıştık.  Dizinin son gününde, 40 yılı aşkın süredir İstanbul’un sanat hayatını önemli ölçüde şekillendiren etkinliklerde imzası olan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın Kültür Politikaları Koordinatörü Özlem Ece ‘ye kulak veriyoruz.

 

İKSV, Kültür Politikaları başlıklı bir birimi olan, Türkiye’deki tek özel kültür kurumu. Kültür Politikaları alanında ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

İKSV’nin kültür  politikaları geliştirme projeleri kapsamında; kültür-sanat alanındaki tartışmaları zenginleştirmek, İstanbul’daki sanatçı ve sanatseverlerin bu tartışmalara katılımını artırmak ve geleceğin kültür politikalarının yaratım sürecine katkıda bulunmak amacıyla atölye çalışmaları, konferans ve sempozyumlar düzenliyor, bu etkinliklere eşlik eden yayınlar hazırlıyoruz.

Bu alandaki çalışmalarımızda esas olarak uzun yıllardır tartışılan sorunların takipçisi olmaya ve çözüm sürecine katkıda bulunmaya öncelik verdik. Bu çalışmaları yürütürken, sivil toplum, kamu temsilcileri, akademik çevreler ve sanatçılar gibi farklı aktörleri de içine alacak bir platformun oluşumunun, kültür politikaları alanının gelişimine katkıda bulunacağına inandık.

Kültür alanına dair verileri oluşturmak ve bu alanda birlikte çalışacak bir sivil platformun oluşturulmasına aracılık etmek amacıyla işe, kültür-sanat alanındaki temel problemler ve gündemler doğrultusunda hazırladığımız araştırma raporları ile başladık.

İlk olarak 2011 yılında "İstanbul’da Kamusal Alanda Sanat Uygulamaları İçin Öneriler" başlıklı raporu yazdık. Aynı yıl, düzenlediğimiz tüm etkinliklerin ekonomik etkisini inceleyen “İstanbul Kültür Sanat Vakfı Ekonomik Etki Araştırması”nı hazırladık ve kamuoyu ile paylaştık. Bu raporda bir kültür kurumunun ekonomiye yapabileceği etki ve katkının boyutları da ekonomik verilerle ortaya koyuldu.

Aynı dönemde, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu tarafından yürütülen anayasa yapım sürecine paralel olarak, kültürel yaşama katılma, erişme ve katkı sağlama hakkının anayasaya eklenecek yeni bir maddeyle korunmasına yönelik bir çalışma yürüttük. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı’nın danışmanlığında, yeni anayasa için “Kültürel Yaşama Katılma, Erişme ve Katkı Sağlama Hakkı” başlıklı bir madde önerisi hazırlayarak Uzlaşma Komisyonu’na ilettik.Kültür-sanat alanını doğrudan ilgilendiren konularda, farklı kültür kurumlarının işbirliğiyle toplantılar da düzenledik.

 

Hazırladığınız bu çalışmalarda ortaya konulan sorunlar ve sunduğunuz çözüm önerilerine dair, devletten nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Türkiye’de kamu ve sivil toplum arasında kurumsal anlamda sürekli bir işbirliği pratiği olduğu söylenemez. Böyle bir deneyim olmadığı için, mevcut sorunlar ikili ilişkiler seviyesinde çözülmeye çalışılıyor. Oysa kurumlar arasında sürekli bir işbirliği, bu alana dair bir politika oluşturulmasını sağlayacak en önemli faktörlerden biri olurdu.

İKSV olarak kamu otoritesiyle ilişki kurma konusunda bir sıkıntımız olduğunu söyleyemeyiz. Doğru kontaklarımız var, sorunu tanımlayıp çözüm önerisi yaptığımızda dikkate alındığımızı hissediyoruz. Ancak, özellikle kültür politikaları alanındaki çalışmalarımızda, İKSV’nin kendi adına değil kültür alanında faaliyet gösteren aktörler adına konuşmaya çalıştığını da hatırlatmamız gerekiyor. Dolayısıyla bu önerilerin gerçekten dikkate alındığını, kamunun karar alma süreçlerine sivil kültür kurumlarının, meslek örgütlerinin, sanatçıların ve diğer ilgili kişilerin de dâhil edildiği durumda görebiliriz.

 

Bir özel kültür kurumu olarak alanınıza dair gözlediğiniz en temel sorunu nedir sizce?

Türkiye’de kültür-sanat alanına yönelik hukuki altyapıyı düzenleyen bir sistemin olmaması en temel sorunlardan biri. Bu alanda kurumsallaşmanın tamamlanması ve kültür kurumlarının özerkliğinin garanti altına alınması için, kamunun teşvik mekanizmaları ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden düzenlenmeli. Ayrıca ifade özgürlüğü alanının genişletilmesi, fon imkânları yaratılması ve yerelleşme sürecinin tamamlanması ile yaratıcı endüstrilerin önünün açılması sağlanabilir. Yerelleşmenin etkin olarak işlemesi için ise kent konseyleri, sanatçı örgütleri, kültür alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve kültür profesyonellerinin karar süreçlerinde söz sahibi olacakları bir yönetişim modelinin benimsenmesi son derece önemli.

 

Muhafazakarlaşmaya bağlı olarak gerek sanat izleyicisi gerekse kamu otoritesinin bundan böyle daha fazla geleneksel sanat talep edeceğini düşünüyor musunuz?

İKSV, Yönetim Kurulu tarafından belirlenen temel amaçları doğrultusunda 41 yıldır faaliyetlerini sürdüren ve bundan sonra da bu doğrultuda çalışmaya devam edecek bir kültür-sanat kurumu. Bu amaçlar; kültür-sanat yoluyla ulusal ve evrensel, geleneksel ve çağdaş değerler arasında sürekli ve kalıcı bir etkileşim sağlayacak projeler gerçekleştirmek olarak tanımlanmıştır. Bu doğrultuda, geleneksel ve çağdaş müzik, el sanatları ve tasarım, geleneksel sahne sanatları ve tiyatroyu buluşturan verimli tartışma ortamları yaratmaya, bu alanlarda yapılacak araştırmaları teşvik etmeye ve yayınlar hazırlamaya devam edeceğiz.

 

Şu anda sanat gündeminin bir numaralı tartışma konusu olan TÜSAK yasa tasarısı konusunda kamusal otoriteye herhangi bir politika öneriniz var mı ya da olacak mı?

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Sanat Kurumu ve Türkiye Sanat Kurulu yasa tasarısı taslağı üzerinde kapsamlı bir şekilde çalışılması gerektiğini düşünüyoruz. Kamunun kültür ve sanatı desteklemek için ayırdığı fonun uluslararası kriterlere göre dağıtımını sağlayacak bir özerk sanat konseyi oluşumu da dâhil olmak üzere yurtdışındaki örnekler göz önünde bulundurularak, Türkiye için uygun modelin ne olduğu tartışılmalı. Kültür girişimciliği gibi son dönemde öne çıkan kavramlar, kültür ve sanatın desteklenmesi konusunda alternatif yöntemler ve Türkiye için oluşturulabilecek özgün yapılanmalar bu tartışmaların parçası olmalı. Devletin sanatla olan ilişkisinin sadece maddi olmadığı ve bu ilişkinin diğer yönlerinin de yapının bir parçası olması gerektiği de unutulmamalı.

Ancak böylesi tartışmaların, sanatçıların, eleştirmenlerin, kültür kurumu yöneticilerinin ve akademisyenlerin söz sahibi olduğu ve yerel yönetim, kamu ve özel sektör yöneticilerinin de katıldığı platformlarda yürütülmesi büyük önem taşıyor. Ülke genelinde etkisi büyük olacak bu tip kararların, geniş katılımlı tartışmalarla şekillenmesini daha doğru buluyoruz.