Karar yazarı Elif Çakır, 15 Temmuz gecesi Diyanet İşleri Başkanlığı'nın talimatıyla sela okuyan İzmir'deki müezzinin darp edilmesinin 'yaşam tarzına' müdahale olmadığını söyledi. Çakır, "Mehmet Kuzgun’un 15 Temmuz gecesi okuduğu saladan dolayı darp edilmesi, tekmelenmesi yaşam tarzına müdahale suçuna değil, olsa olsa ‘darbecilere destek, koltuk, yataklık’ suçuna girer" diye yazdı.
Elif Çakır'ın Karar gazetesinin bugünkü (7 Ekim 2016) nüshasında yayımlanan 'Müezzine atılan tekme ile hemşireye atılan tekme' başlıklı yazısı şöyle:
Hemşire Ayşegül Terzi’ye giydiği şort için atılan tekme ile müezzin Mehmet Kuzgun’a darbe gecesi okuduğu sala için atılan tekme arasında fark var mıdır, yok mudur?
İki tekmeci de aslında ‘yaşam tarzına mı’ tekme atmıştır?
Ne düşünüyorsunuz, sahi?
Soruyorum, çünkü…
Birkaç gündür tekmeciler ve attıkları tekmeler üzerinden şu türde mukayeseler yapılıyor: Şortlu kadını tekmelersen tutuklanırsın, yaşam tarzına müdahale olur; ama müezzini tekmelersen hiçbir şey olmaz, elini kolunu sallaya sallaya çıkarsın!
Madem ki elimizde ‘yaşam tarzına müdahaleyi suç sayan’ bir yasamız var, madem ki bu yasa hemşire Ayşegül için işletildi, o zaman müezzin Mehmet için de işletilsin!
Bu mudur? İkisi de aynı mıdır? Deniliyor ki, hemşire Ayşegül’ün canı can da müezzin Mehmet’in canı patlıcan mı?
***
Hürriyet gazetesinden Akif Beki kaleme aldığı ‘Peki, müezzinin yaşam tarzı ne olacak?’ başlıklı yazısında en can alıcı yerden sorduğu soruyla tartışmanın fişeğini ateşledi. (Akif Beki, 16.10.2016, Hürriyet)
Özetle diyor ki Akif Beki, “Ayşegül Terzi için işletilen kanun Mehmet Kuzgun için de işletilemez mi?”
Ve sorduğu soruya kendi kanaatini de belirterek diyor ki, “Bana sorarsanız, camide sala okuduğu için müezzine saldırmak yaşam tarzına müdahaledir.”
Yani diyor ki, iki tekme de ‘yaşam tarzına’ atılmıştır.
Ben de diyorum ki... Hayır… Mehmet Kuzgun’a atılan tekme ile Ayşegül Terzi’ye atılan tekme mukayese edilemez ve örnek teşkil etmez. İlk bakışta benzerlik var gibi görünse de mahiyet olarak birbirinden farklıdır.
Şöyle ki…
Eğer Mehmet Kuzgun, dışarıda ‘sarığı’, ‘cübbesi’ ile gezerken birileri ‘sarığından, cübbenden rahatsız oldum’ diyerek tekme atsaydı, cebir kullansaydı, şiddet uygulasaydı… İşte o zaman ‘yaşam tarzına müdahale’ olurdu ki, o zaman tekmecilerin 2014 yılında Türk Ceza Kanunlarımıza giren ‘yaşam tarzına müdahale’ suçundan yargılanması gerekirdi. Ya da ne bileyim Mehmet Kuzgun’un evi basılsaydı ve ‘Artık Kur’an-ı Kerim okumayacaksın, duymayacağız’ ya da ‘namaz kılmayacaksın artık’ falan denseydi de imama tekme atılsaydı TCK 115. Maddenin 3. Fıkrasına yani ‘dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin cebir yoluyla engellenmesi’ne girerdi ki yüzde yüz ‘yaşam tarzına’ müdahale olurdu ve yaşam tarzına müdahale suçundan yargılanmaları gerekirdi…
Ancak…
Müezzinlik, imamlık bir ‘yaşam tarzı’ değil, bir meslektir.
Mehmet Kuzgun’un 15 Temmuz gecesi okuduğu saladan dolayı darp edilmesi, tekmelenmesi yaşam tarzına müdahale suçuna değil, olsa olsa ‘darbecilere destek, koltuk, yataklık’ suçuna girer. 15 Temmuz darbe gecesi Mehmet Kuzgun’u tekmeleyerek okunan salayı durdurmaya çalışanlar ‘darbecilere’ şunu söylemişlerdi: “Yettik, dayanın, buradayız” demişlerdir.
Çünkü o gece okunan salaların bir tek anlamı vardı:
Anayasal düzeni cebir yoluyla yıkmaya çalışan ihanet çetesini duyurmak ve o ihanete karşı halkı sokaklara davet etmek; ülkenin birliğinin, beraberliğinin korunması için çağrıda bulunmak, milli iradeye sahip çıkma davetinde bulunmak…
Diyanet İşleri Başkanlığı o gece 81 ilin müftüsüne talimat gönderdi. Müftüler kendilerine gelen talimatı imamlara, müezzinlere ilettiler.
Bir nevi bir hiyerarşi işledi. Zira müezzinler ve imamlar aynı zamanda ‘devlet memuru’dur. Camiler ise aynı zamanda kamu yerleridir.
O gece darp edilen tek imam İzmir Narlıdere’deki Yalvaç Camii’nin müezzini Mehmet Kuzgun değildi. O gece sala okudukları için darp edilen imam-müezzin sayısı 60’ın üzerinde. 15 Temmuz şehitlerimizin yanında 15 Temmuz ‘sala gazilerimiz’ oldu. Diyanet İşleri Başkanı geçtiğimiz hafta ‘sala gazilerimizle’ bir araya geldi ve yemek yedi. Buradan şu sonuç çıkar: İmam ve müezzinlere saldırılar oldukça koordinelidir ve amaç bellidir: Salaları susturarak halkın eve girmesini sağlamak ve darbecilere yol açmak!
Akif Beki’nin ‘ortaya attığı soru’ tartışmaya dönüşecekse benim tarafım nettir: O gece imamları ve müezzinleri darp edenler ‘yaşam tarzına müdahaleden’ değil, darbecilikten yargılanmalıdır.
Dahası, sala okuyan imamları ve müezzinleri darp edenler için TCK 86. Madde 3-C yani ‘devlet memurunu yaralamak’ maddesi işletilebilir, TCK 125. Maddenin 3-A yani ‘devlet memuruna hakaret’ maddesi işletilebilir, camiler aynı zamanda kamu yerleri olduğu için TCK 152. Maddenin 1-A yani ‘kamu binalarına zarar vermek’ maddesi işletilebilir, TCK 216. Maddenin 3. Fıkrası işletebilir.
Yaşam tarzına müdahale maddesi bu tekmecileri karşılamaz.
Çünkü, o tekmeler yaşam tarzına müdahaleden daha vahimine atılmıştır. Darbecilere yardım vardır, yol açmak vardır, darbecilerin işini kolaylaştırmak vardır.
Bu benim kanaatim elbette. Çıksın bir de hukukçularımız konuşsunlar.