Karar yazarı Albayrak: AK Parti ve hükümette ortak akıl namına bir şey kalmadı

Karar yazarı Albayrak: AK Parti ve hükümette ortak akıl namına bir şey kalmadı

Karar gazetesi yazarı Hakan Albayrak 'FETÖ' mağduriyetlerinin toplumsal buhran seviyesine ulaştığını belirterek "Maşeri vicdanı yaralayan ve bozguncularla, darbecilerle mücadelenin haklılığına gölge düşüren bu mağduriyetler, FETÖ ve müttefiklerinin -yahut efendilerinin- propaganda savaşına hizmet etmekten başka işe yaramıyor. Böylesine yakıcı bir gerçeği bile AK Parti cenahında sadece birkaç gazeteci-yazarın yüksek sesle telaffuz etmesi, siyasetimiz namına utanç vericidir. " dedi. 

"Böylesine yakıcı bir gerçeği bile AK Parti cenahında sadece birkaç gazeteci-yazarın yüksek sesle telaffuz etmesi, siyasetimiz namına utanç vericidir." diyen Albayrak, "AK Parti ve hükümette ortak akıl namına bir şeyin kalmadığı, bu durumda ülkemizin ve AK Parti hareketinin maruz kaldığı / kalabileceği büyük meydan okumalarla baş etmenin iyice zorlaştığı gerçeği de böyle." diye yazdı.

Albayrak, 11 Eylül günkü yazısında Davutoğlu'ndan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'agresifleştiği'ni belirterek "Erdoğan, dilinden 'Sen kimsin'i düşürmüyor; dış siyaset asıl Davutoğlu'ndan sonra agresifleşti!" demişti.

Albayrak'ın Karar'daki yazısı ( 14 Eylül Perşembe) şöyle:

AK Parti çevrelerinde yükselen tepkinin şimdilik homurtu halinde olduğunu ama yakında ‘kuvveden fiile’ çıkabileceğini söyledik. Yani: Belli konulardaki tarz-ı siyasete tepki duyan kimi parti büyükleri, milletvekilleri, bakanlar, eski bakanlar, bu tepkilerini açıkça ifade etmeye başlayabilir.

Bazıları ‘Kendiliğinden düzelir’ diye bekliyordu; o ümidi kaybediyorlar. Bazıları ‘Linç edilirim’ diye korkuyordu; o korkuyu aşıyorlar. Bazıları ‘Ne yapsak beyhude’ yılgınlığı içindeydi; o yılgınlığı atıyorlar. Kendi aralarında konuşup dertleşiyor, sonra ‘Dertleş dertleş, nereye kadar?’ diye kendi kendilerine kızıyorlar. ‘Bir şeyler yapmamız lazım’ diyorlar; ‘Milletin önüne çıkıp bu meseleleri açık açık konuşmamız lazım.’

Bunu yapacak gibiler. Doğrusu da bu zaten.

FETÖ meselesindeki haksız ve/veya gereksiz mağduriyetler, toplumsal buhran seviyesine ulaştı. Maşeri vicdanı yaralayan ve bozguncularla, darbecilerle mücadelenin haklılığına gölge düşüren bu mağduriyetler, FETÖ ve müttefiklerinin -yahut efendilerinin- propaganda savaşına hizmet etmekten başka işe yaramıyor. Böylesine yakıcı bir gerçeği bile AK Parti cenahında sadece birkaç gazeteci-yazarın yüksek sesle telaffuz etmesi, siyasetimiz namına utanç vericidir. AK Parti ve hükümette ortak akıl namına bir şeyin kalmadığı, bu durumda ülkemizin ve AK Parti hareketinin maruz kaldığı / kalabileceği büyük meydan okumalarla baş etmenin iyice zorlaştığı gerçeği de böyle.

Daha sayabiliriz.

Üç-beş gazeteci-yazar olarak bizim taşıyamayacağımız kadar ağır bir yük bu. Sorumluluk bilincine sahip olan siyasetçilerimiz de ortaya çıkıp, kendi aralarında konuştukları meseleleri kamuoyu önünde konuşmalı.

***

“Türkiye kritik bir süreçten geçerken sırası mı?”

Evet, tam sırası. Konu zaten bu kritik sürecin doğru yönetilip yönetilmediği ile ilgili. 

“Peki, yedi düvelin taarruzu altındaki Erdoğan’ı eleştirmek yakışık alır mı?”

Doğacak olan tartışma ortamı inşaallah o taarruzlardan bazılarını zeminsiz bırakıp bitirmeye, bazılarını da geri püskürtmeye yarayacağı için, evet, yakışık alır. Bu, Cumhurbaşkanı’nın elini zayıflatmaz, güçlendirir.

“Eleştiriler, şikâyetler bizzat cumhurbaşkanına iletilse, kamuoyu önünde tartışmaya girilmese, bazı münasebetsiz internet sitelerine filan malzeme verilmese daha iyi olmaz mı?”

Kapalı kapılar ardında konuşmakla bir şey değişmiyorsa meseleleri kamuoyu önünde enine boyuna konuşarak toplumsal baskı oluşturmaya çalışmaktan başka çare yoktur.

Herkes tartışmayı izlesin ve haberlerini yapsın, istediği gibi de yorumlasın. AK Parti gizli bir örgüt mü? Kapalı bir cemaat mi? Değil. 80 milyon nüfuslu, kocaman bir ülkenin iktidar partisi. Her toplumsal kesimden insanların oy verdiği bir parti. Geniş olalım biraz. 

***

Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: Sadece geçen yazıda ve bu yazıda bahsettiğim konularda değil ve sadece şu dönemde değil, genel olarak da çoksesliliği benimsemeliyiz. İmparatorluk varisi rengârenk bir ülke olan Türkiye’nin en büyük siyasi hareketi, farklı farklı fikirlerin farklı farklı üsluplarla tam bir özgürlük ve esenlik içinde ifade edilebildiği cıvıl cıvıl bir hareket olmalı.

Kaostan, anarşiden bahsetmiyorum. Çokluk içinde birlikten, birlik içinde çokluktan bahsediyorum. Lider karizmasıyla ezilmeyen bir çeşitlilikten bahsediyorum. Akıl akıldan üstündür; akılların hayırda yarışarak bizi daha güzel yerlere taşımasından bahsediyorum. Bereketli bir dinamizmden bahsediyorum. Sıkıcı olmamaktan bahsediyorum. En önemlisi, yozlaşmamaktan, çürümemekten bahsediyorum.

Hareketimizi değişen şartlara göre mütemadiyen yeniden üretmeliyiz vesselam.