Karar yazarı Albayrak: Almanları eleştirirken kendimize de bakalım

Karar yazarı Albayrak: Almanları eleştirirken kendimize de bakalım

Karar gazetesi yazarı Hakan Albayrak, TBMM Başkanveli Ayşenur Bahçekapılı'nın Köln Bonn Havalimanı'nda polislerce alıkonulmasına ilişkin "Köln/Bonn Havalimanı’nda Bahçekapılı’ya reva görülen muamelenin izahı, kötü niyet değilse densizliktir.Almanları eleştirirken kendi densizliklerimizi de görelim ama." dedi. "Türkiye’ye olağanüstü derecede muhabbet duyan ve ülkemize büyük hayallerle gelen nice muteber kimsenin İstanbul Havaalanı’nda nasıl ‘şok’a sokulduğuna dair hikâyeler, o kimselerin bağışlayıcılığı sayesinde basına pek sızmıyor; ama oluyor işte böyle şeyler." diyen Albayrak "Muteber' deyip durduğuma bakmayın, insanların haysiyet ve şerefini gözetmek için insanlık itibarından başkasına gerek yok.Bu hususta ‘seçkinci’ davranmak başkalarına yakışabilir, ama bize yakışmaz." diye yazdı.

Albayrak'ın Karar gazetesindeki yazısı şöyle:

Almanya’nın Köln şehrinde pasaportunu çaldıran TBMM Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı, Köln’deki başkonsolosluğumuzun tanzim ettiği geçici pasaportla Almanya’dan çıkmak isterken, Köln/Bonn Havalimanı’nda Alman polisi tarafından bir süre alıkoyuldu.

Bahçekapılı anlatıyor:

“İncindim… Ben bu ülkenin parlamenteriyim. Biz Alman veya yabancı parlamenterlere nasıl saygı, nezaket gösteriyorsak onlardan da aynı şekilde saygıyı ve nezaketi beklemek hakkımız. Ama maalesef böyle bir uygulama olmadı. Kötü bir an geçirdim… Havaalanının karakoluna götürdüler. Yurda hani böyle kaçak girmiş gibi olan insanların arasında bekletildim…” (Kaynak: NTV)

Köln/Bonn Havalimanı polisinin bağlı bulunduğu Sankt Augustin Federal Polis Merkezi’nin basın sözcüsü Başkomiser Jens Flören ise şöyle anlatıyor hadiseyi:

“Rutin bir incelemeydi. Bahçekapılı’nın Köln Başkonsolosluğu’ndan aldığı pasaportta Almanya vizesine dair herhangi bir bilgi bulunmuyordu. Kendisi, polis memurlarına, TBMM Başkanvekili olduğu ve diplomatik pasaport taşıdığı bilgisini vermiş, ancak bunları kanıtlayacak bir belge sunamadığı için polisler kendisinden havalimanındaki en yakın polis merkezine gelmesini rica etmişler. Polis merkezinde bulunduğu süre içerisinde memurlar Türk Büyükelçiliği ile temasa geçtiler. Büyükelçilik Bahçekapılı’nın diplomatik pasaport taşıdığını doğrulayınca, polis memurları seyahate izin verdiler.” (Kaynak: Deutsche Welle)

Köln Başkonsolosluğumuzun o geçici pasaportu hazırlarken vize meselesini göz ardı ettiğine ihtimal veremiyorum.

Bahçekapılı’nın milletvekili olduğu ve aslında diplomatik pasaport taşıdığı bilgisi, geçici pasaporta kaydedilmiş olmalı.

Veya, Bahçekapılı’ya geçici pasaport verilirken, Almanya’dan çıkışta problem yaşamaması için Alman makamları meseleden haberdar edilmiş olmalı.

Öyle olmadıysa bile, Alman polisinin, milletvekili ve üstelik TBMM Başkanvekili olduğunu söyleyen Bahçekapılı’yı ‘olağan şüpheliler’den ayırarak daha ihtimamlı, daha nezaketli, daha hürmetli bir şekilde misafir etmesi gerekirdi.

“Ya doğru söylemiyorsa?” diye düşünmüş ve ona göre hareket etmişler; halbuki, “Ya doğru söylüyorsa?” diye düşünmeleri ve ona göre hareket etmeleri gerekirdi.

Hele şu günlerde...

Türkiye-Almanya münasebetleri fevkalade hassas bir noktadayken…

Köln/Bonn Havalimanı’nda Bahçekapılı’ya reva görülen muamelenin izahı, kötü niyet değilse densizliktir.

***

Almanları eleştirirken kendi densizliklerimizi de görelim ama.

Basra Körfezi’nden gelen muteber bir iş adamı yahut Irak’tan gelen muteber bir sivil toplum lideri, İstanbul Yeşilköy Havaalanı’nda terör zanlısı gibi polis nezaretine alınabiliyor ve yüksek seviyede birileri konudan haberdar edilip müdahalede bulununcaya kadar haysiyet kırıcı muamelelere tabi tutulabiliyor maalesef.

Türkiye’ye olağanüstü derecede muhabbet duyan ve ülkemize büyük hayallerle gelen nice muteber kimsenin İstanbul Havaalanı’nda nasıl ‘şok’a sokulduğuna dair hikâyeler, o kimselerin bağışlayıcılığı sayesinde basına pek sızmıyor; ama oluyor işte böyle şeyler.

“Muteber” deyip durduğuma bakmayın, insanların haysiyet ve şerefini gözetmek için insanlık itibarından başkasına gerek yok.

Bu hususta ‘seçkinci’ davranmak başkalarına yakışabilir, ama bize yakışmaz.

Madde 1: Havaalanı polisimiz, Ortadoğulu yahut Afrikalı misafirlerimize Batılılar gibi tepeden bakmayacak, (Zinhar genelleme yapmam, ama öyle bakanlar var.)

Madde 2: Pasaport kontrolüne giren her misafire (Türk vatandaşlarına da) evvela “Hoş geldiniz” denilecek, tatlı tatlı tebessüm edilecek.

Madde 3: Süresi geçmiş bir pasaportla veya vizesi olması gerekirken vizesiz geldiği için Türkiye’ye kabul edilmesi mümkün olmayan bir misafire, bu durum nezaketle ve muhakkak üzüntü belirtilerek anlatılacak, deportasyon (sınır dışı) sürecinde kendisine medenîce muamele edilecek. 

Madde 4: Evrakından veya davranışlarından şüphelenilen bir misafire de, hakkındaki şüphenin boş çıkabileceği göz önünde tutularak, medenîce muamele edilecek.

Madde 5: Evrakından veya davranışlarından şüphelenilen bir misafir hakkındaki şüphe haklı çıksa bile, medenî muameleden geri durulmayacak.

Madde 6: Şu veya bu sebeple havaalanında bir müddet bekletilmesi gereken misafirler, örfümüzde misafirler nasıl ağırlanırsa öyle ağırlanacak; mümkün olan en güzel ortamda, çay-kahve ve icabında yemek ikram edilerek.

Madde 7: Bir müddet bekletildikten sonra Türkiye’ye serbestçe girmesine izin verilen misafirler “İyi ki o problem çıktı da Türk polisinin ve devletinin zarafetine şahit olabildik” diyecekler/demeliler.

Madde 8: Sınır dışı edilen, hatta diyelim ki terör zanlısı olarak tutuklanan misafirler de “Ama adamların hakkını teslim etmek lazım” diyecekler/demeliler.    

Bir şey daha: Batılıların (İsrail dahil) hazırladığı “kara liste”lere kayıtsız şartsız itibar edilmesi, bunların yerli ve milli bir süzgeçten geçirilmeden ilgili bilgisayar ağlarına işlenmesi büyük problem teşkil ediyor. Aman dikkat!