Karar yazarı Albayrak: Nereye gidiyoruz yahu; hak ve hürriyetlerin gaspına karşı yükselen Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakışıyor mu?

Karar yazarı Albayrak: Nereye gidiyoruz yahu; hak ve hürriyetlerin gaspına karşı yükselen Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakışıyor mu?

Karar yazarı Hakan Albayrak, Kafkas Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Nazir Cihangir İslam'ın son KHK ile görevden alınmasına ironi ile kaleme aldığı yazı ile tepki gösterdi. İslam için "FETÖ’cü filan değil; hakkında öyle bir suçlama da yok üstelik" diyen Albayrak, "15 Temmuz’da tankın üzerine çıkanlardan... Ama, meşhur 'Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi Bildirisi”ni imzalamadıysa da, o bildiriyi imzalayanların gözaltına alınmalarına itiraz mahiyetindeki başka bir akademisyenler bildirisinin altında imzası var; daha ne olsun" ifadesini kullandı. Albayrak, şunları yazdı:

"İyi ki üniversite hocası filan olmamışım, yoksa ben de şimdi KHK’yı boylamıştım herhalde" dedi. "İslami camiaya mensup olduğu için yıllarca Kemalist oligarşinin zulmüne maruz kalan Cihangir İslam’ın o zamanlar diz çökmemiş olması iyi hoş da, şimdi artık mutlak itaat zamanı. Haddini bileceksin, Cihangir Efendi! Bilmezsen böyle bildirirler. Nereye gidiyoruz yahu? Hak ve hürriyetlerin gasp edilmesine duyulan toplumsal tepki üzerinde yükselen bir partiye, ADALET ve Kalkınma Partisi’ne yakışıyor mu?" 

Albayrak'ın Karar'da "Cihangir İslam'dan da kurtulduk netekim" başlığıyla yayımlanan (9 Şubat 2017) yazısı şöyle: 

Kafkas Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Nazir Cihangir İslam da Kanun Hükmünde Kararname ile görevden alındı, memuriyetten atıldı.

Bu müthiş hamleden ötürü hükümetimizi tebrik eder, devlet büyüklerimizin ellerinden öperim.

Vatan onlara minnettar.

Cihangir İslam’ın tasfiyesi sayesinde demokratik hukuk devletimiz çok büyük bir belayı daha başından savmış oldu.

Esaslı bir ortopedi doktoru ve Aliya İzzetbegoviç çizgisinde esaslı bir münevver kisveleri altında bozgunculuk yapıyordu Cihangir İslam.

FETÖ’cü filan değil… Hakkında öyle bir suçlama da yok… Üstelik,  15 Temmuz’da tankın üzerine çıkanlardan... Ama, meşhur “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi Bildirisi”ni imzalamadıysa da, o bildiriyi imzalayanların gözaltına alınmalarına itiraz mahiyetindeki başka bir akademisyenler bildirisinin altında imzası var; daha ne olsun?

İmzaladığı bildirinin korkunçluğuna bakar mısınız lütfen:

“Biz aşağıda imzası olan akademisyenler, fikir ve ifade özgürlüğü ilkesine bağlıyız ve bu ilkenin akademik yaşamın temel unsuru olduğuna inanıyoruz. Bu temelde, ülkedeki çatışma ortamıyla ilgili kişisel değerlendirmelerimizden bağımsız olarak, siyasi iradenin ve YÖK’ün çok sayıda üniversite mensubunun imzaladığı ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye karşı gösterdiği tepkiyi yanlış ve kaygı verici buluyoruz. İfade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. Üniversite ve akademisyenin görevi akıl yürütme ve vicdan muhakemesi sonunda vardığı fikirleri toplumuyla paylaşmaktır. Fikrin eleştirilmesi demokrasinin, fikri ifade edenin cezalandırılması ise otoriterliğin niteliğidir. Akademisyenlerin ülke sorunlarıyla ilgili dile getirdikleri görüşlerinin siyasi irade tarafından cezalandırılmaya çalışılması, akademik özgürlüklere darbedir. Böyle darbeler her şeyden önce toplumsal gelişmeyi durdurur. Ülke demokrasisine verilecek en büyük zarar, fikri söylemek değil, fikri ifade ettirmemektir.”

Nasıl?

Okurken tüyleriniz diken diken oldu, değil mi?

Evet, “ülkedeki çatışma ortamıyla ilgili kişisel değerlendirmelerimizden bağımsız olarak” denmiş, yani gözaltına alınan akademisyenlerin fikirleri sahiplenilmemiş, ama ‘Demokraside fikre fikirle cevap verilir, fikri ifade edene kelepçe vurulmaz’ gibi tehlikeli bir mantık yürütülerek devletin temeline dinamit konulmuş işte.

Şimdi bazı sözde demokratlar ‘Canım ne var bunda? Tepkilerini yersiz de bulsanız hoşgörüyle karşılamanız gerekir. Buncağıza bile el vermeyen bir ifade hürriyeti mi olurmuş? İfade hürriyetini savunmak da mı ifade hürriyetine girmiyor?’ filan diyerek milletin kafasını karıştırmaya çalışacaklardır…

Geçiniz efendim.

Vatan söz konusu olduğunda gerisi teferruattır ve vatanın selameti sadece siyasi iradeden sorulur.

Herkes haddini bilecek!

Böyle konuştuğuma bakmayın; ben de az bozguncu değilmişim ki, 16 Ocak 2016 tarihli Müstakil Gazete’de “İyice abartıyoruz ama” gibi küstahça bir başlık altında şunları yazmışım, affedersiniz:

“(Gözaltına alınan akademisyenler) Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesine istinaden ‘Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılamak’, ayrıca ‘terör örgütü propagandası yapmak’tan hapse mahkûm edilmek isteniyorlar. Yahu, benzerlerini köşe yazısı olarak her gün okuduğumuz ve akılalmaz derecede haince bulsak da tahammül etmemiz gereken yazılı bir metinden bahsediyoruz burada, abartmamak lazım. O metni maşeri vicdan boğmalı, polis ve yargı değil. Bir zamanlar bizi de yakıp duran ve ileride yeniden yakmayacağına dair hiçbir garantimizin olmadığı 301’inci maddenin kanundan çıkarılması lazım zaten…”

İyi ki üniversite hocası filan olmamışım, yoksa ben de şimdi KHK’yı boylamıştım herhalde.

Böyle korkunç bir metne imza atmış olmanın utancı yüzünden sesimi de çıkaramazdım.

Ama Cihangir İslam öyle mi?

Utanmadan konuşuyor daha!

Twitter’da “Söz veriyorum diz çökmeyeceğim. İnandığım gibi yaşayacak ve hayata aynı tempoyla devam edeceğim. Allah’a verilmiş sözümüz var” diyor.

Ne tuhaf adam.

İslami camiaya mensup olduğu için yıllarca Kemalist oligarşinin zulmüne maruz kalan Cihangir İslam’ın o zamanlar diz çökmemiş olması iyi hoş da, şimdi artık mutlak itaat zamanı.

Haddini bileceksin, Cihangir Efendi!

Bilmezsen böyle bildirirler.

Gene ucuz kurtuldun.

FETÖ’cü damgası yemediğin için şükret.

***

İroni bir yana…

Nereye gidiyoruz yahu?

Hak ve hürriyetlerin gasp edilmesine duyulan toplumsal tepki üzerinde yükselen bir partiye, ADALET ve Kalkınma Partisi’ne yakışıyor mu?