Karar yazarı: AYM'ye bireysel başvuru olmasaydı, 'paralel'in tuzağı sürecekti

Karar yazarı: AYM'ye bireysel başvuru olmasaydı, 'paralel'in tuzağı sürecekti

Yeni kurulan Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru olmasaydı, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün hapishaneden çıkamayacağını ve Türkiye’de ‘paralel’in tuzağının süreceğini ileri sürdü.

Anayasa Mahkemesi’nin Dündar ve Gül’e tahliye yolunu açan ‘hak ihlali var’ kararı nedeniyle AKP içinde bireysel başvuru hakkının kısıtlanmasına ilişkin tartışmaları eleştiren Ocaktan, ‘’Türkiye’deki siyaset etme anlayışını kökünden değiştiren, yenilikçi ve değişimci bir ruhla demokrasi ufkumuzu zenginleştiren AK Parti iktidarının bütün demokratikleşme tezlerinden vazgeçerek vesayet Türkiye’sine geri dönmesi mi isteniyor acaba’’ ifadelerini kullandı. 

Ocaktan’ın bugün (9 Mart 2016) ‘’AK Parti demokratikleşmede geri adım atar mı?’’ başlığıyla yayımlananan yazısı şöyle:

Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili verdiği karar sonrasında başlayan tartışmalar, Türkiye’nin demokrasi ufku açısından hiç de hoş olmayan bir noktaya doğru gidiyor.

Sosyal medyada akıllara ziyan trol çılgınlığını bir tarafa bırakıyorum, zira onlar için haysiyet cellatlığı vaka-i adiye haline gelmiş durumda. Ancak siyasi ve entelektüel kimliğe sahip pek çok insanın, Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasından tutun da, bireysel başvuru hakkının geri alınmasına kadar bir dizi antidemokratik taleplerde bulunuyor olması hayli düşündürücü.

Nasıl bir istikamete doğru yol alıyoruz Allah aşkına... Türkiye’deki siyaset etme anlayışını kökünden değiştiren, yenilikçi ve değişimci bir ruhla demokrasi ufkumuzu zenginleştiren AK Parti iktidarının bütün demokratikleşme tezlerinden vazgeçerek vesayet Türkiye’sine geri dönmesi mi isteniyor acaba...

“Böyle bir saçmalık olur mu” diye itiraz edenleri duyar gibiyim. Ama maalesef bizzat AK Parti içinden ‘bireysel başvuru’ hakkının kıyısından köşesinden kırpılmasını isteyen öneriler dillendiriliyor ki, bu son derece hüzün vericidir.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı özellikle hukuk tekniği açısından elbette eleştirilebilir. Ama bunu bizzat AK Parti’nin getirdiği demokratik haklardan geriye gidişe yol açacak bir mecraya taşımak, her şeyden önce AK Parti’ye haksızlık olur.

Evet Anayasa Mahkemesi’ne yönelik sert eleştirilerin temelinde bu mahkemenin özellikle geçmişteki vesayet döneminde verdiği sıkıntılı kararların olduğu muhakkak.

Böyle bir geçmişten geldiği için de maalesef AYM her zaman siyasilerin eleştirilerine açık bir konumdadır. Doğal olarak bu tartışmalı gelenek yüzünden mahkemenin verdiği her karar da tartışmalara yol açıyor.

Mahkemenin Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili son kararında da tartışmalı noktalar olmakla birlikte, sonuç olarak olumlu bir karardır.

Maalesef Türkiye’de yargı henüz modern demokratik standartlarda bir hukuksal geleneğe kavuşamadı. Ancak her şeye rağmen AYM çok önemli bir görevi yerine getiriyor.

Yani yerel mahkemelerin birtakım fevri kararları konusunda çözümler üreterek toplumdaki kutuplaşmayı azaltan bir işlevi yerine getiriyor.

Yine hepimiz biliyoruz ki, Anayasa Mahkemesi Ergenekon ve Balyoz davaları konusunda verdiği kararlarla çok önemli bir mağduriyet parantezini kapatmıştır. Eğer AK Parti’nin 12 Eylül 2010 referandumu ile getirdiği bireysel başvuru hakkı olmasaydı, ‘Paralel’in Türk demokrasisine ve hukuka kurduğu tuzak bugün hala devam ediyor olacaktı. Dolayısıyla hiç tereddütsüz belirtmek gerekir ki bireysel başvuru hakkı, devrim niteliğinde bir demokratikleşme adımıdır. Ancak bu değişimin yasal alt yapısı düzenlenemediği için AYM bir bakıma süper mahkeme konumuna getirilmiştir.

Belirtmek gerekiyor ki bu durum, hukuk tekniği açısından çok doğru bir yapılanma değildir. En önemlisi de bu yeni halin bir bakıma bütün mahkemeleri boşa çıkarabilecek bir mekanizmaya dönüşme riski taşımasıdır.

Hukuksal anlamda eleştirilecek yönleri olmakla birlikte AYM, mağduriyetlerin önlenmesi ve adaletin tecellisi noktasında önemli bir işlevi yerine getirmektedir.

Ancak talihsizliğe bakın ki son olayda yargı ve siyaset eksenindeki zincirleme hatalar, hiç de hak etmediği halde Can Dündar’ı bir demokrasi kahramanına dönüştürmüştür. Oysa bana göre özellikle Can Dündar antidemokrasi safında yer alan bir isimdir.

MİT TIR’ları üzerinden hayali IŞİD komutanlarının ağzından hayali röportajlarla Türkiye’yi IŞİD’le eşitleyen bir haber yapmak kelimenin tam anlamıyla bir operasyon gazeteciliğidir ve cemaat trolcülüğüdür. Ayrıca yapılan gazetecilik filan da değildir. Zira aynı haber daha önce Aydınlık Gazetesi ve internet siteleri tarafından yapılmış ve tüketilmiştir.

Eğer mesele gerçekten habercilikse, burada Cumhuriyet’in bir habercilik faaliyetinden asla söz edilemez. Bu olsa olsa bir dezenformasyon faaliyeti olabilir.

Hal böyleyken, Can Dündar’ı ucuz demokrasi kahramanı yapan tutuklu yargılamayı anlamak da mümkün değildir. Maalesef bütün hayatları boyunca cuntacılara taşeronluk yapanlar demokrasi kahramanı yapılmıştır, işte bu insana acı veriyor...