Karar yazarı: Bu gazete, sorunları görmeyip "Her şey çok güzel” derse, boğaz köprüleri 7 liradan 3,5 liraya mı düşecek?

Karar yazarı: Bu gazete, sorunları görmeyip "Her şey çok güzel” derse, boğaz köprüleri 7 liradan 3,5 liraya mı düşecek?

Karar yazarı İbrahim Kahveci, "Bu köprü ve otoyol pahalılığı olduğu sürece tarımdaki fiyat artışlarını kimse çiftçide aramasın. Türkiye’de ucuz tüketimin yolu maalesef pahalı ulaşımla kapanmıştır" dedi. "Bizler vergi indirimi ve üretim teşviki kararları beklerken, ekonomi yönetiminden peş peşe yeni vergi artışları ve vergiler gelmeye başlamıştı. Ve de ekonomideki alev arttıkça arttı" diyen Kahveci, "Şimdi yeniden sorarım size; acaba böyle bir süreçte bir gazetenin yapabileceği daha ne olabilir? Bir gazete toplum ve ülkesi adına daha ne kadar iyiyi tavsiye edebilir? Hiçbir sorunu görmeyip “her şey çok güzel” derken boğaz köprüleri 7,0 lira yerine iki yıl önceki 3,5 liraya mı düşmüş oluyor? Yoksa, sorunları görmeyince köprüyü geçene kadar ücretlerimizi bir yerler mi ödüyor?" diye sordu. 

Kahveci'nin Karar'da "Daha çok tüketim daha çok kredi" başlığıyla yayımlanan (6 Şubat 2017) yazısı şöyle:

Bugünlerde daha çok sorun dile getirdiğimi biliyorum. Yıllardır herkes mutlu bir hayat sürerken “bu gidiş iyiye değil, bu gidişle şu noktalarda, şu şekilde sorunlar yaşayacağız” derdim. İşte o günlerde de “sana ne oluyor? herkes gayet mutlu, neden oyun bozanlık yapıyorsun?” derlerdi.

Aslında ben bu tabloyu 2008-09 küresel ekonomik kriz-buhran sürecine giderken de yaşamıştım. 2008 yılı başından itibaren nerede ise her gün “kriz geliyor, önlem alalım” tarzında o kadar çok yazı yazmıştım ki. İşte o “kriz” yazılarım üzerine ekonomi yönetiminden “ne krizi, kriz mıriz yok kardeşim” açıklaması gelmişti. İşte “ne krizi” açıklamasının üzerinden sadece iki ay geçmeden ülkemizde de küresel krizin etkileri baş göstermişti.

Bizler ekonomik gidişatı yollarda dolaşan araba sayısından, satılan konut sayısından falan ölçmeye çalışıyoruz. Bunlar maalesef çok yanlış ölçüm metotları olmaktadır. Nitekim 2008 küresel kriz kapımıza dayandığında bile Mayıs ayında Merkez Bankamız ekonomiyi soğutmak için faiz artırmıştı. Krizi öngörme yeteneğimizin ne kadar düşük olduğunu o günlerden çok iyi bilirim...

***

Gelelim bugüne...

15 Temmuz hain FETÖ darbe girişimi ardından defalarca “sonraki saldırı ekonomiden” gelebilir, “lütfen önlemler alalım” diye yazılar yazdım.

15 Temmuz hain darbe girişimine karşı bu toplum bir desten yazdı. Ayrıca ortaya hiçbir şekilde değeri ölçülemeyecek “milli birlik gücü” çıkmıştı. Toplum adeta bütünleşmiş ve ülkeyi savunmaya geçmişti. İşte tam bu noktada en ağır ve maliyetli ekonomik reformlar bile bir bir gerçekleşebilirdi. Defalarca bu tarihi fırsatı değerlendirip büyük reformları yapalım diye yazılar yazdım.

Bakınız o kadar çok büyük kampanya ve çağrıya karşılık Türk Halkı yakın tarihte sadece 720 milyon dolar sattı. Oysa, kimsenin ağzından “dolar bozdurun” cümlesi çıkmadığı halde bu Millet 15 Temmuz sonrası bir kaç haftada milli parasını savunmak için 12,5 milyar dolar bozdurdu. Lütfen Türk Halkının milli duygularının gerektiği zaman nasıl harekete geçtiğini iyi hesaplayın. Bu Millet üzerine düşeni fazlası ile gerçekleştiriyor.

Şimdi bunu neden dedim biliyor musunuz? Bakınız 15 Temmuz sonrası ekonomi yönetimine peş peşe çağrılarda bulunduk. KARAR Gazetesi ekonomi sayfalarında ve bu köşede sık sık acil önlem çağrıları yer aldı.

Bütün dünyada gelişen ülke para birimleri değer kazanırken, TL çok yavaş olsa da değer kaybediyordu. Açıkçası Moody’s’in not kıracağı kesinleşmişti. Bizler KARAR Gazetesinde ve bu köşede defalarca “11,8 dolardan 4,0 dolara düşen doğalgaz fiyatlarının hızla ve acilen düşürülerek ve peşine de üretimi destekleyecek vergilerin indirilmesi ile bu kritik sürecin yarasız atlatılması çağrısında bulunduk.

Ne oldu?

Moody’s not kırdı.....

Dolar 3,40’a dayandı....

Yani, aylar geçti ve doğalgazda indirim geldi. İndirim de yüzde 30-35 mutlak marja rağmen sadece yüzde 10 olarak geldi. Hem çok ama çok geç kalınmıştı, hem de indirimde o kadar tutuk davranmıştık ki, etkisi sınırlı kaldı. Yani ekonomide alev artıyordu...

Şimdi burada bir suçlu aranacaksa, o suçlu gelen tehlikeye dikkat çeken ve çözüm önerenlerde mi; yoksa gelen tehlikeyi ne olduğu belli olmayan bir üst yere bahane edip hiçbir adım atmayanlarda mı arayacağız?

KARAR Gazetesi olarak bizler acilen üretici sorunlarına yönelik tedbirler alınması gerektiğini belirterek “üretime yönelik vergi indirimleri” gerektiğini dile getirirken; YİD modelli köprü ve otoyolların da hemen kamulaştırılmasını öneriyorduk. Şimdi düşünün: Manisa’dan  yola çıkan bir domates kamyonu Bursa otobanı, Osmangazi Köprüsü ve boğaz otobanı ve Yavuz Selim Köprüsünü kullanarak İstanbul’a o domatesi nasıl ucuza yedirebilir?

Bu köprü ve otoyol pahalılığı olduğu sürece tarımdaki fiyat artışlarını kimse ÇİFTÇİDE aramasın. Türkiye’de ucuz tüketimin yolu maalesef pahalı ulaşımla kapanmıştır. 

Bizler vergi indirimi ve üretim teşviki kararları beklerken, ekonomi yönetiminden peş peşe yeni vergi artışları ve vergiler gelmeye başlamıştı. Ve de ekonomideki alev arttıkça arttı.

Şimdi yeniden sorarım size; acaba böyle bir süreçte bir gazetenin yapabileceği daha ne olabilir? Bir gazete toplum ve ülkesi adına daha ne kadar iyiyi tavsiye edebilir? Hiçbir sorunu görmeyip “her şey çok güzel” derken boğaz köprüleri 7,0 lira yerine iki yıl önceki 3,5 liraya mı düşmüş oluyor? Yoksa, sorunları görmeyince köprüyü geçene kadar ücretlerimizi bir yerler mi ödüyor?

***

Son günlerde ekonomi konusunda oda ve borsaların konuşması gerektiğini söylüyorum. TOBB, TUSİAD, ISO, ITO, ATO ve diğer sanayi şehirlerinin oda ve borsa başkanları konuşsun diyorum. O salonlar ‘siyasi rant ve ikbal merkezi değil’, o salonlar ‘Türkiye’nin ekonomik sorunlarının dile getirilerek çözüm arandığı yerler olmalıdır’ diyorum. Eskiden ekonomi yönetimine çözüm önerilir ve yol gösterilirdi.

Bugün bazı önlemler alındı: Beyaz eşya ve mobilyada vergiler 3 aylığına indirildi. Yeni kredi garanti fonunun kurulacağı açıklanarak 250 milyar liralık kredi musluğu açıldı. Zaten Çalışma Bakanlığı da torununa bakan büyükanneye asgari ücretin yüzde 30’unu vereceğini açıkladı...

Şimdi size nasıl anlatabilirim? Acaba aklımız neden hep tüketime ve krediye-faize çalışıyor? Neden aklımız üretime ve çalışmaya gitmiyor... Hep kredi, hep tüketim...

Mesela çalışana daha çok maaş ve daha çok emekli maaşı diyerek işvereni de çalıştırdığı işçi başına destekleseydik olmaz mıydı? Çalışmak istemek ve çalışmayı-üretmeyi desteklemek çok mu zor?