Karar yazarı: 'Ergenekon' zamanındaki gafletimin mahcubiyetini hâlâ hissediyorum...

Karar yazarı: 'Ergenekon' zamanındaki gafletimin mahcubiyetini hâlâ hissediyorum...

Karar gazetesi yazarı Yusuf Ziya Cömert, 'Ergenekon' zamanındaki gafletini hâlâ hissettiğini' söyledi. Cömert, "Ergenekon yok' Hiç yok. Herkes aklandı. Başlangıcı da, sonu da masal. ‘Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.’ Ben, çıkamam kerevete. Çünkü, o zamanlardaki gafletimin mahcubiyetini hâlâ hissediyorum. Şimdi, bugün, esen her rüzgara kapılmayışım, biraz da bundan" diye yazdı.

Yusuf Ziya Cömert'in, "Ergenekon yok mu yani?" başlığıyla yayımlanan (25 Nisan 2016) yazısı şöyle: 

Masallarımıza kimse pek yüz vermez. Edebiyat deyince, şiiri, hikayeyi, romanı adam yerine koyarlar da, masallara şöyle yan gözle bakıp geçerler.

Neden acaba?

Söyleyeyim. Ya masal görmemişler. Ya da cehaletten.

Masalları küçümseyen, edebiyattan anlamaz. Kulak asmayın, konuşsun dursun.

Hele masalı salt çocuğa mahsus bir tür olarak görenler... Onlar hepten cahil.

Biz masala fazla girmeyelim. Beni şu anda, masalların başındaki tekerlemeler ilgilendiriyor.

Sanki masaldaki ‘absürd’e zemin hazırlayan, ‘dikkat, masal düzlemine geçiyoruz, kafanızı ona göre hazırlayın, uçan kaçan olursa yadırgamayın’ der gibi girizgahlar.

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken pire berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken...

Ergenekon davasının bitişi de biraz böyle oldu.

Bir varmış, bir yokmuş.

‘Ergenekon örgütü, bir varmış, bir yokmuş.’

Meğer yokmuş, Ergenekon örgütü.

Meğer, kalbur saman içinde değilmiş.

Deve tellalmış ama, pire berber değilmiş!

Ben babamın beşiğini sallamamışım, iyi saatte olsunlar benim beşiğimi sallamışlar.

Neydi o Ergenekon?

Büyük iş.

Demek, devlet tövbekar oldu. Demek devlet, kendi içindeki cerahati temizliyor.

AK Parti’nin eli temiz. Bu iş de ancak temiz elle yapılabilir.

Diyordum ki, Türkiye’de hiç bir hükümet, böyle bir işe, sadece kendi gücüne istinad ederek girişemez.

İlla bir ‘istinadgah’ vardır.

Meğer gerçekten varmış. O istinadgah, ‘paralel’i istihdam etmiş.

Ama devrim gibiydi. Koca koca generaller, kuvvet komutanları, ordu komutanları, ali kıran baş kesenler, düşünsenize, TBMM’ye ifade vermeye yüksünen Veli Küçükbile...

Paldır küldür adliyeye.

Biz, hayatta böyle bir şey görmemiştik. Adeta büyülendik.

Yok muydu Ergenekon?

Öyle yazıyor Yargıtay kararında.

Yok.

İddianamede ve sayısız mahkeme kararında ‘var’ yazıyor, burada ‘yok.’

‘Yok’ muydu gerçekten?

Lavasier demiş. Lavasier’den 500 sene önce Nasıruddin Tusi de demiş.

"Hiç bir şey yoktan var, vardan yok olmaz."

Aman, Allah’ın her şeyi yoktan var, vardan yok etmesiyle karıştırmayalım. (Bunun için, Şakir Kocabaş Ağabey’e de rahmet dileyelim. İfadelerin Gramatik Ayrımı’na müracaat.)

Ergenekon da, yoktan var, vardan yok olmaz.

Benim hissiyatım, vardı Ergenekon. Gerçek adı neydi bilemem.

Vardı da, paralel savcıların, hakimlerin, polislerin dediği gibi değildi.

Paraleller, bu davayı adice kullandılar.

Devlete tamamen çöreklenmek için. Memleketi dikensiz, paralel bir gül bahçesi haline getirmek için.

Kendi adamlarını terfi ettirmek, kendi adamı olmayanların önünü kesmek için...

Milleti İsrail’in şebeği yapmak için.

Belgeler uydurdular, iftiralar attılar.

Allah rızası için zulmettiler. Sanki Allah’ın rızasına, haşa, Allah’a iftira atarak ulaşılabilirmiş gibi.

Şimdi ne oldu?

Yargıtay söylemiş ne olduğunu:

"Ergenekon yok"

Hiç yok.

Herkes aklandı.

Başlangıcı da, sonu da masal.

‘Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.’

Ben, çıkamam kerevete.

Çünkü, o zamanlardaki gafletimin mahcubiyetini hala hissediyorum.

Şimdi, bugün, esen her rüzgara kapılmayışım, biraz da bundan.