Karar yazarı: İsrail'e bir iltifat, bir iltifat; ne oluyoruz yahu?

Karar yazarı: İsrail'e bir iltifat, bir iltifat; ne oluyoruz yahu?

Karar yazarı Hakan Albayrak, Mavi Marmara krizinden 6 yıl sonra Türkiye'nin İsrail ile normalleşme adına bir mutabakat imzalamasına dair, "Gazze, 9 senedir İsrail’in ablukası altında. 2 milyona yakın Filistinli 9 senedir hapis. İsrail'e bir iltifat, bir iltifat; ne oluyoruz yahu?" diye yazdı.

Hakan Albayrak'ın Karar gazetesinin bugünkü (30 Haziran 2016) nüshasında yayımlanan 'Türkiye-İsrail mutabakatına dair' başlıklı yazısı şöyle:

Gazze, 9 senedir İsrail’in ablukası altında. 2 milyona yakın Filistinli 9 senedir hapis. En kötü hapishanede bile mahkûmların yeme-içme ihtiyacı karşılanır, ciddi hastalıklarına müdahale edilir, hücreleri yahut koğuşları geceleri aydınlatılır. Gazze Açık Hava Hapishanesi’nde ise mahkûmların bu asgarî ihtiyaçları bile doğru dürüst karşılanmıyor.

Türkiye ile İsrail arasında geçen pazar günü Roma’da varılan “normalleşme” anlaşması sayesinde Türkiye’nin İsrail üzerinden Gazze’ye gıda yardımında bulunabileceği, Gazze’de bir hastane kurabileceği, Gazze’ye elektrik verebileceği, belki içme suyu da temin edebileceği açıklandı. Gazze’ye İsrail üzerinden insani yardım yeni bir şey olmayacak, Gazze’nin elektrik açığının kapatılmasına yönelik gayretler de zaten mevcut; yine de Türkiye’nin sahaya dönmesi, Gazzeli kardeşlerimizin çilesinin azıcık da olsa hafifletilmesine katkı bakımından önemli ve kıymetlidir. Bununla beraber, asıl dava haksız yere hapsedilen 1,8 milyon Filistinlinin hürriyetinin iadesi iken, onların mahpusluk şartlarının bir nebze düzeleceğine sevinmekle yetinmek zorunda kalmamız hazindir.

Şu da hazindir: İsrail gazetesi Jerusalem Post’un da -tabii ki zevkle- tespit ettiği gibi, başlarda İsrail Türkiye’nin peşinde koşarken son zamanlarda “normalleşme” konusunda Türkiye daha hevesli göründü. 2013’te İsrail Türkiye’den kayıtsız şartsız özür dileyip Mavi Marmara şehitlerine tazminat ödemeyi ve Türkiye’nin Gazze’ye hatırı sayılır nitelik ve nicelikte insani yardım göndermesini prensipte kabul ettiğinde bir zaferden bahsedebiliyorduk, fakat gelinen noktada Türkiye’nin duruşu böyle bir söyleme el verecek kadar mağrur değil maalesef.

Gazze’ye yardım ulaştırmak konusunda elimizde İsrail’in verdiği sözlerden başka garanti (!) yok. Sözünde durmazsa ne yapacağız? 2013’te hükümet,  böyle bir durumda İsrail’e bedel ödetecek gibi duruyordu. Şimdi hiç öyle durmuyor.

Açık konuşalım; manzara şu: Hükümet İsrail’le safları bir an evvel sıklaştırmak istiyor ve bunun önünde bir engel olarak duran Gazze meselesini bir şekilde aşmaya çalışıyor. Asıl konu Gazze değil, hükümetin İsrail’le safları sıklaştırmaya duyduğu -veya duyduğunu zannettiği- acil ihtiyaç. 

***

Abluka, 2007 yılında, hür seçimlerde halkın teveccühüne mazhar olan HAMAS’ın Gazze’de kontrolü ele geçirmesi üzerine ilan edilmişti. İsrail’i HAMAS’ın saldırılarından korumaya dönük bir tedbir olarak filan değil, düpedüz Gazze halkını siyasi tercihinden ötürü cezalandırmak için. O zamanlar Gazze’den İsrail’e roket atılmıyordu daha. Roket meselesi sonradan, abluka yüzünden ortaya çıktı.

9 senedir Gazzelilerin seyahat hakkı yok, ticaret hakkı yok, kalkınma hakkı yok. Yok, yok, yok. HAMAS uzun zamandır İsrail’e roket atmıyor ve attırmıyor, üstelik ablukanın kaldırılması şartıyla İsrail’e ‘kurumsal çatışmasızlık’ da öneriyor; gene yok. Bu muazzam haksızlık, bu tüyler ürpertici gaddarlık, bu akılalmaz arsızlık asla sineye çekilemez.

Ne var ki hükümet, İsrail’le ilişkileri “normalleştirmek” için ileri sürdüğü 3 şarttan birisi olan “ablukanın kaldırılması” şartından vazgeçmekle kalmayıp, İsrail’i ablukadan vazgeçirmeye dönük etkin bir mücadele içinde olacağına dair bir ümit de vermiyor. Bilakis, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın “Filistin siyasetimiz değişmeyecek” dese de Ankara, Siyonist zulümlere tepkilerini İsrail’e ciddi rahatsızlık verecek derecenin altında tutma istidadı gösteriyor. Son zamanlarda sergilediği tavırlar ve benimsediği söylemler buna delalet olsa gerek.

***

Netanyahu geçenlerde “1967 sınırları”na dönüşün artık mümkün olmadığı, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu ve uluslar arası hukuka göre Filistinlilerin hakkı olan Doğu Kudüs’ten asla çekilmeyecekleri, Suriye’den gasp ettikleri Colan (Golan) bölgesinin de İsrail toprağı olarak kalacağı yönünde bir konuşma yaparak cümle aleme ‘Hodri meydan’ dedi ve fakat dünya ile beraber Türkiye de sustu (Belki yasak savmak babından ‘düşük perdeden’ bir açıklama yapılmıştır; öyleyse şayet, çok ‘düşük perdeden’ olmuş olmalı ki ben duymadım). Gazze’ye düşmeye devam eden İsrail bombalarına da eskisi kadar tepki yok. Neredeyse hiç yok.

Söylenmeyenleri bırakıp söylenenlere bakalım: İsrail’e bir iltifat, bir iltifat... Ne oluyoruz yahu?

Yerimiz doldu, nasipse yarın devam edelim.