Karar yazarı Mehmet Ocaktan: Herkesin elinde bir kılıç, ya ihanetle ya da yandaşlıkla suçluyorlar

Karar yazarı Mehmet Ocaktan: Herkesin elinde bir kılıç, ya ihanetle  ya da yandaşlıkla suçluyorlar

Karar yazarı ve eski AKP Bursa Milletvekili Mehmet Ocaktan, 16 Nisan'da yapılacak referanduma ilişkin yürütülen "evet" ve "hayır" kampanyalarıyla ilgili olarak "Herkes elinde bir kılıç, ‘öteki’ olarak gördüklerini ya ihanetle ya da yandaşlıkla suçluyor. Öylesine zehirli bir iklim ki, yıllardır yan yana duran, zor günlerde birlikte mücadele veren insanlar bile her sabah kalktıklarında etrafını dikenli tellerle çevirdikleri alanı muhafaza etmek ve de bulundukları konumu garanti altına alabilmek için, hemen en yakınındakini ‘ihanetle’ suçlayarak güne başlama gereğini duyuyor" dedi.

Mehmet Ocaktan'ın "İhanet söylemi ile değil gönül diliyle..." başlığıyla yayımlanan (15 Şubat 2017) yazısı şöyle:

16 Nisan referandumu öncesi kelimenin tam anlamıyla bir sis bulutu içerisinde ilerliyoruz. Herkes elinde bir kılıç, ‘öteki’ olarak gördüklerini ya ihanetle ya da yandaşlıkla suçluyor. Öylesine zehirli bir iklim ki, yıllardır yan yana duran, zor günlerde birlikte mücadele veren insanlar bile her sabah kalktıklarında etrafını dikenli tellerle çevirdikleri alanı muhafaza etmek ve de bulundukları konumu garanti altına alabilmek için, hemen en yakınındakini ‘ihanetle’ suçlayarak güne başlama gereğini duyuyor.

Bu hal hiç hayra alamet bir durum değil. Şunu tecrübeyle çok iyi biliyoruz ki, bugüne kadar yapılan bütün seçimlerde insanlar inançları, siyasal kimlikleri ve aidiyetleri istikametinde özgür iradeleriyle kararlarını verdiler. Ama hiçbirimiz bu sandık iradesini hiçbir şekilde kimin daha vatansever olduğunun göstergesi olarak değerlendirmedik. Dolayısıyla 16 Nisan’da Türk halkının ortaya koyacağı ‘evet’ ya da ‘hayır’ iradesi de bir vatanseverlik testi olmayacaktır.

Peki ama o zaman neden insanlarımızı ‘ihanet’ ve ‘vatanseverlik’ gibi birlikte yaşama azmimizi zaafa uğratacak bir tasnife tabi tutuyoruz. Unutmayalım ki, referandum sonucu ne olursa olsun bu ülkede yine birlikte yaşayacağız. Eğer bugün birbirimizin yüzüne bakamayacak, neredeyse selamı sabahı kesecek kadar yıkıcı bir mücadele içinde olursak, bilelim ki bundan kimsenin bir kazancı olmayacaktır.

Farklılıkların bir zenginlik olduğunu, sükunetin, istikrarın bu ülke için ne kadar değerli olduğunu en iyi bilen parti AK Parti’dir. Çünkü siyasi tarihimizdeki ideolojik kavgaların ve kutuplaşmaların ülkede yarattığı ağır tahribatla ortaya çıkan sükunet ihtiyacı AK Parti’yi doğurmuştur.

Yıllardır ufku vesayet perdesiyle kapatılan, laik-antilaik tartışmalarıyla enerjisi tüketilen Türkiye nihayet 2002’de AK Parti iktidarıyla birlikte 70 milyonu kucaklayan birlikte yaşama iklimini yakalamıştı. Tayyip Erdoğan kendisine oy vermeyenler dahil, bu ülkede yaşayan herkesin yüreğine dokunarak hepimizin daha rahat nefes aldığı demokrasi kalitesi yüksek bir Türkiye hayali kurmayı öğretti.

Şu günlerde ahlaki hassasiyetleri önemsemeyenleri bir tarafa bırakıyorum, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi hayatı boyunca bütün toplumsal kesimleri kucaklayan o gönül diline şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır.

***

AK Parti’nin şu ana kadar gerçekleştirdiği seçim başarılarını doğru anlayabilmek için Tayyip Erdoğan’ın 2011 seçimleri sonrasında yaptığı tarihi balkon konuşmasındaki şu ifadeleri tekrar tekrar okumasında sayısız faydalar olduğu kanaatindeyim:

“Kardeşlerim, gönülden ifade ediyorum; bugün yeni bir toplumsal uzlaşma sürecini hep birlikte başlatalım diyorum. Eski tartışmaları, eski Türkiye’de bırakalım istiyorum. Gerilimleri, çatışma kültürünü, sanal sorunları eski Türkiye’de bırakalım istiyorum.

Değişimden, tekamülden hiçbir zaman çekinmedik. Türkiye’nin gerçekleriyle, milletimizin gerçekleriyle ortak akıl ve ortak değerlerle örtüşmeyen her meselede kendimizi sorguladık ve değişim mücadelesi verdik. Bize yaşatılanların, bize dayatılanların, bize kısıtlanan, bize yasaklananların başkalarına yapılmaması için azami dikkat, azami hassasiyet gösterdik. Hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik. Hiç kimsenin değerlerini tahkir etmedik. Kimliklere, kültürlere, inançlara hor gözle bakmadık.

Farklılıklarımızı zenginlik olarak görerek, ama farklılıkları değil ortak değerlerimizi öne çıkararak yeni bir istikbali inşa etmek istiyorum.”

Özellikle şu günlerde böylesine kucaklayıcı bir dile şiddetle ihtiyacımız var. Maalesef şimdi memlekette öylesine sert bir rüzgar esiyor ki, her yeri kaplayan toz bulutu içinde göz gözü görmüyor. Oysa 16 Nisan’da Türkiye’nin geleceği açısından tarihi öneme sahip bir referanduma gidiyoruz. Siyasi tarihimizde yaşanan tecrübeler göstermiştir ki, bu toplum demokrasinin ihtiyaç duyduğu her durumda tam bir sorumluluk bilinciyle hareket etmiş ve ülkenin önünü açmıştır.

Eğer siyasi tarihimizde yaşadığımız demokrasi mücadelesi konusundaki tecrübe bizim için bir anlam ifade ediyorsa telaşa hiç mahal yok... Çünkü bu halk bütün darbeler, darbe girişimleri ve vesayet mücadelesinde, ne zaman ihtiyaç hasıl olmuşsa hiç tereddütsüz demokrasinin yanında yer almıştır.

Bugün de bu ihtiyacın demokrasi için elzem hale geldiğini görürse yine sorumluluğunu yerine getirmekten çekinmeyecektir. Yeter ki millete güvenelim ama korkutmayalım...

Ayrıca unutmayalım ki, eğer getirilen anayasa değişikliği gerçekten demokrasinin ihtiyacı olan bir değişiklikse, millet 18 maddenin her birine ayrı ayrı vakıf olmasa da engin ferasetiyle bu ihtiyacı duyar, hisseder ve gereğini yapar.